Bekleyin, Afganistan kendisi çağırsın

Mehmet GÖKTAŞ

Afganistan’a asker gönderme, Kabil havaalanının güvenliğini sağlama ve işletmesini üstlenme meselesi Türkiye gündeminin üst sıralarında konuşuluyor, tartışılıyor.

Biz bu konunun hiç aceleye getirilmemesi, soğukkanlılıkla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.

İnsanlar en çok acelelerinin bedelini öderler.

İsterseniz kendi hayatımızda şöyle geriye dönüp bir bakalım, düşünmeden, ölçüp biçmeden, neticesinin nerelere varacağını hesap etmeden her ne yapmışsak mutlaka bunun bedelini ödemişizdir.

Bireysel hayatımızda olduğu gibi toplumsal ve devlet hayatında da aynı kanunlar geçerlidir. Bizi aceleye iteleyen etkenlerin başında şeytanın dünyayı, dünya menfaatini ambalajlaması gelmektedir. Şeytan bunu bize bazen de dostları vasıtasıyla yaptırır.

Şimdi bizi Afganistan’a yönlendiren şeyin neler ve kimler olduğunu bir de bu gözle görmeye çalışalım.

Öncelikle “Afganistan’da ne işimiz var, hiç gidilmemelidir” düşüncesini kabul etmiyoruz.

Afganistan’a eninde sonunda mutlaka gidilmesi gerektiğini göreceğiz.

Müslüman ülkeler olarak elbette aramızda ciddi bağların bulunması gerekir. Özellikle ihtiyaç içindeki Müslüman bir ülkeye kardeş eli uzatmak sorulmaması gereken bir yükümlülüktür.

Kırk yıldan bu yana işgallerle, katliamlarla mahvolmuş Müslüman bir ülkedir söz konusu olan.

Baştan sona virane olmuş şehirler, kasabalar ve köyler söz konusudur.

Sağlık sisteminin öldüğü, eğitimin, ticaretin yok olduğu kardeş bir ülkeyi konuşuyoruz.

Ve yüz binlerce insanının ülkelerini terk ederek Türkiye’ye mülteci olarak girdiği bir ülkedir karşımızda duran.

Bütün bunları ve daha sayamadığımız acılarla dolu Afganistan’a Türkiye elbette gidecektir.

Böyle bir Afganistan kesinlikle Türkiye’yi çağıracaktır.

Ama Afganistan’a her şeyden önce askersiz gidilmelidir, silahsız gidilmelidir. Kendi iç çatışmalarında taraflardan birini destekleme adına gidilmemelidir.

Sonra, Afganistan’a asla Amerika adına gidilmemelidir, NATO adına gidilmemelidir, Amerika’nın yarım bıraktığı fitnenin devamı için gidilmemelidir.

Sonra, Türkiye orayı kendisi için yeni bir pazar, müteahhitleri için yeni iş sahaları olarak görmemelidir. Elbette her yaptığını karşılıksız yapacak değil ama karşısındakinin dünyanın en mağdur ve mazlum Müslüman ülkelerinden birisi olduğunu unutmamalıdır.

Kısacası, mademki Türkiye “Büyük Türkiye” olma iddiasındadır, o halde büyüklüğüne yakışmayan bir şey yapmamalıdır.