Rivayete göre Hz.Musa(a.s.) zamanında İsrâiloğullarından Bel'am bin Baura adında bir âlimin bazı ilâhî kitaplar hakkında bilgisi vardı. Aynı zamanda duâsı makbul bir veli idi.
Bir takım ilimlere, hidayet vasıtalarına nâil olduğu halde, dünya menfaatlerine, şöhret, nam ve makam arzularına meylederek şeytana tâbi olan; o hidayet vasıtalarını elden çıkararak yoldan sapan, kendisi saptığı gibi başkalarını da saptıran kimsenin çirkin âkıbetini Allah-u Teâlâ ayet-i kerimelerinde beşeriyete ilân etmektedir.
Buyurur ki:
"Onlara o kimsenin haberini anlat ki, kendisine âyetlerimizden vermiştik." (A'raf: 175)
"Fakat o bunlardan sıyrılıp çıkmıştı." (A'raf: 175)
Âyetleri inkâr etmek ve onlardan yüz çevirmek suretiyle, âyetlerimizden sıyrılıp gitti. Dinden çıktığı gibi, insanlık bakımından da alçaldı. Alçaldıkça alçaldı.
"Dileseydik elbette onu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü." (A'raf: 175)
İlâhî irade yükselmesine fırsat vermedi, kendi haline bırakıldı ve bu düşüşten kurtulamadı.
"Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kimselerin hali böyledir." (A'raf: 176)
Küfrün yaptığı diğer bir hile de, başlarında peygamberin sarığını taşıyan sahte "din adamları"nı kiralayıp, para karşılığında kendi isteklerine göre konuşturmaktır.
Hem kendi ideolojilerini İslâm'a uygun gösterip Müslümanların dostluğunu kazanıyorlar, hem de kiralık din adamları kanalıyla Allah'ın indirdiği açık hükümleri Müslümanlardan gizliyor, İslâm'ı ahlak ve ibadet dini olarak gösteriyorlar. Camide namaz kıldığı, arada bir mevlit dinlediği zaman dindar bir Müslüman olacağına inandırdıkları toplumun başına geçen bu Firavun'un çağdaş temsilcileri, yeryüzündeki mülkün idaresini kendi ellerinde tutmak için halkı gruplara bölerler: Şehirli-köylü, zengin-fakir, işçi-işveren, kadın-erkek, ilerici-gerici, sivil-asker-polis. İktidarı elinde bulunduran Firavun kafalı politikacılar, Haman ve Karun'un izinden giden zengin sanayici ve işadamlarını, bir de Bel'am kılıklı din adamlarını yanına alarak halkı köleleştirirler; ama bunu yaparken de sürekli olarak onların dostu olduklarını vurgularlar. Firavun pozisyonundaki yöneticiler, aslında Karunların keselerini doldurmak için seçilmiş "meşru" yöneticiler-dir.
İnsanları "Allah (c.c.) adını kullanarak" aldatan, heva ve heveslerini tatmin için "Tevhid akidesini" tahrip eden "Bel'am'ın" etkisi korkunçtur. İslam topraklarında; kafirlerin istilasını hazırlayan güç, "Bel'am" lardır.
Günümüz müslüman ülkelerinde, başta resmi ideolojileri kabul eden ve İslam'ı, o ideolojiye hizmetçi kılmaya çalışan Bel'am benzeri çok sayıda müesseseler vardır.
Bunlar "çok dindar" görünmekle birlikte, Tağut'a biat ve iman etme noktasında titizdirler. "Ulü'l-Emr"i İslam'a karşı ayaklanan güçlere izafe ederek, mü'minleri yanıltırlar. İşte bunlar çağdaş Bel'am'lardır.
Bel'am, en az Firavun yada Karun kadar tehlikeli ve hatta onlardan daha zararlıdır.
Çünkü, insanları kandırırken Allah'ın adını kullanmakta, heva (nefsin kötü arzuları) ve hevesleri tatmin için dinin temellerini kemirmektedir. Bel'am, belki de gövdenin içindeki en iri kurttur.
Kızıldeniz'de boğulan Firavun, Ürdün ırmağında Moşe olarak ortaya çıkar. Saraylarıyla beraber yere batan Karun holding gökdelenlerinden el sallar. Sahibinin eşiğinden kovulan Bel'am bir üniversitenin, bir gazetenin ya da bir televizyonun kapısında yiyecek arar.
Onların simsiyah elbiselerini üzerlerinden soyup çıkarsanız "yeşil" bir din hırkasına bürünüverirler. Peçelerini indirip müşrik çehrelerini gösterseniz hemen "tevhid" yaşmağını yüzlerine gererler.