Arkadaşlar soruyorlar, nasıl korunuyorsun diye. Sağolsun hanımım bu konuda benden daha fazla dikkatli. İşte genel olarak beslenme şeklim. Bunlar çok katı kurallar değil. Genel bir disiplin.
Bir defa, 2 öğün yiyoruz. Gün doğduktan sonra ve gün batmadan. Öğle vakti acıkırsanız, mevsim sebze ve meyvesi, mesela süt, hurma gibi bir şeyler. İki hayvansal gıda, endüstriyel, paketlenmiş, uzun ömürlü gıda ve iki ayrı hayvansal gıdayı aynı öğünde almamaya çalışıyoruz. Şekeri neredeyse hayatımızdan çıkardık gibi. Meyve ve tatlı bir şey yiyeceksek, ya yemekten önce ya da yemekten hemen sonra değil.
Aslında arada oruç da tutmamız gerekli. Daha fazla su tüketmemiz de gerek. İsraf etmiyoruz, sünnetlemeye dikkat ediyoruz. Ekmeğimizi, yağımızı kendimiz üretmeye çalışıyoruz. GDO’lu ürünlerden uzak durmaya çalışıyoruz. Yiyip içtiğimiz şeylerin fıtratına dikkat etmeye çalışıyoruz.
Sabah kalkınca, mesela birkaç damla ağzıma çay ağacı yağı ve karanfil yağı alıyorum. Sonra gece boyu bir bardak suda bekletilmiş ceviz, sirkeli, limonlu bal şerbeti içiyorum. Bu arada bir küçük fincan, limon suyunda bekletilmiş ezilmiş sarımsak içiyorum. Doğranmış ve zeytinyağında bekletilmiş bir incir ve zeytinyağına damlatılmış D vitamini alıyorum. Yine zeytinyağında bekletilmiş kekik zahterimiz var sabah kahvaltısında. Zeytin yaprağı çayımız Osmaniye’den geliyor. Kekik, Adıyaman ve Denizli’den. Ümmüdiye, çörek otu, kekik yağı, birkaç antiviral yağın zeytinyağda tutulan ve sprey şeklinde kullanılan gıda destek ürününü sıkıyorum boğazıma. Dışarı çıkarken Hekimzade’nin “Hekvir” diye anti viral bir jel şeklinde ağızda patlatılan bir gıda takviyesi var. Prof. Dr. Abdullah Çoban’ın başka bir gıda takviyesi de her zaman elimin altında. Mesela hemen her gün, bir avuç tuzsuz, kavrulmamış kabak çekirdeği yerim. Akşam yatarken zerdaçallı, polenli bir bardak kefir. Ara ara kimyon tohumu çayı, zencefil, limon, soğan, sarımsak, brokili, kelle paça, domates, havuç ve limon/maydonoz kürü, temr hindi, menengiç hep aklımızda. Ne yazık ki, yasal engeller sebebi ile böyle bir zamanda en çok ihtiyacımız olan kenevirden uzağız.
Bunların hepsini her gün kullanmıyor.. Bir süre bunları, sonra bir süre bir başka karışım kullanıyoruz.. O kadar çok baharat çeşidimiz var ki! Mesela öksürük konusunda meyan kökü, keçi boynuzu pekmezi de oldukça etkili. Yeşil çay, olmadı ıhlamur. Anadolu dağlarından toplasak 100 çeşit bitkisel çay çıkar. Ardıç katranı da bu CoVID’e karşı etkili mesela.
Size 30’a yakın formül yazdım. Aslında daha fazlası da var. Ve bunları tabii bir şekilde kullanıyoruz ve bazıları mevsimsel, bazıları daha uzun süreli ve mevsimine göre.
Mesela yılda birkaç defa hacamat olmaya özen gösteriyorum. Sülük de vurduruyorum.
Güzel, temiz, sağlıklı yani Helal şeyleri yiyip içelim.. Kesinlikle israf etmeyelim. Bir şeyin helal olması için hem kirden, hastalıktan ari olması gerekir, hem de manevi kirlerden yani Hades’ten tahir olması gerekir. Bizde bir şeyin temiz olması için hijyenik ya da steril olması yetmez. Onun Allah’a adanmış ve Allah’ın koyduğu kurallara uygun olması gerekir. Çalınmış mal, ya da helal olmayan bir yolla elde edilmiş ya da üretiminde emeğin hakkı gözetilmemiş, dahası zekatı verilmemiş bir mal manevi bir kirlenme içindedir. Onlardan sakınmak gerekir.
Her şey mevsiminde güzeldir. Her şeyin en bol olduğu zaman en çok tüketilmesi gerek. Yumurtlama mevsiminde ya da korunmaları gereken zamanda onlara merhametle yaklaşmamız, korumamız gerek. Onları koruyacaksak fıtratını bozmayacak bir şekilde korumamız gerek. Ekip-biçerken de öyle. Hayvanları ve bitkilerin nesillerine, fıtratlarına zarar verecek şeylerden sakınmamız gerekir.
İnsan dokunduğu her şeye kendi enerjisini de yükler ve onların enerjisinden de alır. İnsan “ünsiyet peydah edendir” yani dokunduğu şeyi dönüştürür ve onu içine aldığı ölçüde dönüşür.
5G’ye geçilirken (İnşallah vazgeçerler) radyasyon konusunda herkesin daha dikkatli olması gerek. Bu bela, oksijen atomlarının frekansını değiştirmekle kalmıyor, sadece insana değil, hayvan ve bitkilere de zarar veriyor. Starlink’ler tepemizden radyasyon yağdırıyor. Bugün piyasadaki gıdalar, ilaçlar, aşı ve genetik yapımıza zarar veren her şey hayati bir risk oluşturuyor.
Birileri şunu görmeli. Hayat eve sığmaz. Çocukların kasları gelişmeyecek, yaşlılar kas tembelliğinden çökecekler. Ölüm korkusu insanları intihara sevk edecek. Daha az oksijen sebebi ile birçok hastalık daha ölümcül olacak. Maske salgını önlemiyor, artırıyor. 5G, CoVİD komplosunun öteki yüzü olarak insanlığın hayatını kaybetmek için Şeytani bir senaryo olarak önümüzde duruyor.
Birileri taşları toprağa bağlamış, köpekleri sokağa salmış sanki!
Bugünkü gidiş kör bir gidiş. Kılavuzu DSÖ, FDA olanların bu gidişle akıbetleri hayr olmayacak. FDA ya da DSÖ CIA’dan ya da FETÖ’den daha masum bir örgüt değil. Bakın bu GDO’lu ürünler DNA’yı dönüştüren gıda ilaç ve aşı ya da o her ne ise o Riba’dan daha az tehlikeli ya da ifsad edici değildir.
Genetiğimiz ilaç, gıda, kozmetik ve aşı belası ile geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde değiştirilmek isteniyor. Bu tarihin en büyük meydan okumalarından biridir. Dijital diktatörlük ve dijital köleliğin yolunu açan tarihin en büyük komplolarından, kitle imha operasyonlarından biridir. Atom bombasından daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya insanlık.
İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım!. Ya Rab bize hayırlı bir ömür ve hayırlı bir ölüm ver! Esselamü menittebal hüda ve dua ile.