Hacı Yakışıklı / Yeni Akit
Yav he he senin için temiz!
Senin için öyle temiz ki bu dünyada her haltı yiyebilirsin, her çamura rahatlıkla belenebilirsin. Senin dışındaki herkesin içi kabak çekirdeği dolu! Onlar pis, gıcık, onlar bitik, onlar şok!
Bu pırıl pırıl(!) ve “tertemiz” kişilerin en büyük sığınağı ve avuntusu; “Bak adamlar namaz kılıyor ama yapmadığı kötülük yok, ben en azından kötülük yapmıyorum” şeklinde tezahür ediyor.
Üflesinler senin sabun köpüğü fışkıran rasyonel çözümlemelerine!
Senin içinden bana ne? Ben yaptıklarına bakarım, birileri de benim yaptıklarıma bakar. Sonra yüce Allah ahrette hepimizin yaptıklarına tek tek bakacak nasılsa! Umarım imtihanı geçeriz. Biz Allah’tan “İmtihanı geçebilecek bir hayat” yaşamayı nasip etmesini diliyoruz. “Benim içim temiz” derken hoop Sırat Köprüsü’nden paraşütsüz atarlar adamı! Ben de sen de bunun dışında değiliz!
Allah bizlere hâşâ; “Namaz kılın ama onun dışında serbestsiniz” diyor sanki! Namazı da kılacaksın diğer haramlardan da kaçacaksın! Yalan söylemeyeceksin, insanların hakkını gasp etmeyeceksin, dedikodu yapmayacaksın. Bunların hepsi bir bütün ve bunları hem Kur’an-ı Kerim’de hem de Peygamberimiz (sav)’in yaşantısında görebiliriz. Bütünü parçalamaya ne gerek var.
Kimsenin içi temiz falan değil; çünkü herkesin içinde “nefs” denilen bir canavar oturuyor. Mesele zaten iç temizliği falan değil, bu canavarı dizginlemek!
O sebeple “En büyük cihat kişinin kendi nefsiyle yaptığı cihattır” buyuruyor peygamberimiz! Sen daha kendine galip gelememişsin ama gidip bir makamı işgal ederek insanlara galip gelmeye çalışıyorsun. Bu sefer makamlar güya “içi temiz” ama hiçbir haltı beceremeyen adamlarla doluyor.
Önce kendimize galip geleceğiz, sonra dünyaya!
Bizim için dünyaya galip gelmek; zalime diz çöktürüp mazlumu ayağa kaldırmaktır. İçini “temiz” zannedenler kendilerini avutmaya devam edebilirler. Dedeleri de Hacı’ysa bu iş tamamdır!
OYSA HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ!
Ne diyor “Özdemir Asaf” çevirdiği bir Oscar Wilde şiirinde: “Oysa herkes öldürür sevdiğini, Kulak verin bu dediklerime. Kimi bir bakışıyla yapar bunu, Kimi dalkavukça sözlerle. Korkaklar öpücük ile öldürür, Yürekliler kılıç darbeleriyle.”
Merak ediyorum gerçekten sevdiklerimizi öldürüyor muyuz? Bunu düşündüm ve cevabın maalesef labirentlere çıktığını gördüm. Geçen günkü yazısında Abdurrahman Dilipak ağabeyin çok çarpıcı bir tespiti vardı: “Kendi heva ve heveslerinizin uğrunda yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayatın, güç ve saltanatın, servetin peşinde koşarsanız varacağınız yer kaçtığınızı sandığınız yerdir. Cehennem kapısıdır orası.”
Balyoz gibi insanın şah damarına inen bir ifade! Hepimiz cehennemden kaçıyoruz sonuçta, lakin farkında olmadan kaçtığımızı sandığımız o yere doğru mu koşuyoruz?
Cennet gerçekten ucuz mu? “Cehenneme bir girip çıkarız ne olacak ki sonuçta müslümanız” diyen üstün zekâlılar meseleyi çözdüklerini sanıyorlar. Oysa onlara sadece 5 dakika elini ateşe tut desen anında çamura yatmaya başlarlar. Acaba onları eleştirirken bizler de bilinçaltımızda onlar gibi düşünüyor olmayalım? Bizleri koruyacak olan Allah’tır, yalnız O’na sığınıyoruz.
En son ne zaman “içten” bir dua ettik. Duamız olmasa bir işe de yaramıyoruz; ama bakın dua etmeyi de bıraktık sanki! Hayır hayır kardeşim, “Allah’ım oğlum sınavdan 100 üstünden 95 alsın, ama neyse 90 da alsa olur” türü dualardan bahsetmiyorum. Yahut “Allah’ım banka krediyi verse de şu arsayı alsak” kabilinden şeylerden de bahsetmiyorum.
Ne diyorduk, oysa herkes öldürür sevdiğini!
Şöyle devam ediyor şiir: “Kimi gençken öldürür sevdiğini, kimi yaşlıyken. Şehvetli ellerle boğar kimi, kimi altından ellerle. Merhametli kişi bıçak kullanır, çünkü bıçakla ölen çabuk soğur. Kimi yeterince sevmez, kimi fazla sever. Kimi satar kimi de satın alır. Kimi gözyaşı döker öldürürken, kimi kılı kıpırdamadan. Çünkü herkes öldürür sevdiğini, ama herkes öldürdü diye ölmez.”