BD Başkanı Trump tarafından tek taraflı ilan edilen ‘Yüzyılın Anlaşması' adı altındaki ‘sözde' Orta Doğu Barış Planı'na tepkiler sürüyor. İndependent'ın Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, “Trump'ın ‘Yüzyılın Anlaşması' çok saçma ve banal, ciddiye almak imkansız” dedi.
Fisk'in Independent gazetesinde bugün yayınlanan makalesinin tam metni şöyle:
Bu hafta Beyaz Saray'da, iki yaşlı siyasi dolandırıcı Orta Doğu tarihinin en dengesiz, en gülünç trajikomedisiyle ortaya çıktığında buna gülmek yoksa ağlamak mı lazım kestirmek güçtü.
Beyaz Saray'ın 80 sayfalık "barış" planının ilk 60 sayfasında "Vizyon"a yapılan 56 atıf var. Evet, sanırım “Yüzyılın Anlaşması'nın doğaüstü bir vahiy olduğuna işaret etmek için her seferinde büyük "V" ile yazılmış. Belki süper-İsrailli biri tarafından yazılmış olabilir ama doğaüstü değildi.
Anlaşma, Filistinli mültecilere, meşhur/kötü şöhretli "geri dönüş hakkına" ve şimdi hepsi Orta Doğu'daki kamplara çürüyen bu insanlara güle güle, eski Kudüs şehrine Filistin'in başkenti olmasına elveda, Birleşmiş Milletler yardım ajansı UNRWA'ya hoşçakal dedi. Ama anlaşma Batı Şeria'nın İsrail tarafından kalıcı işgaline ve orada uluslararası hukuka aykırı biçimde inşa edilmiş neredeyse tüm Yahudi kolonilerinin tamamen ilhakına hoş geldin diyor.
Şüphesiz, elbette bu saçmalık Amerika ve İsrail liderlerinin sancılarının üzerine bir nebze sihirli toz serpebilir, günlerdir de böyle oluyor. İki haydut, azil sürecindeki Donal Trump ve yolsuzlukla suçlanan Binyamin Netanyahu, Washington'da destekçilerinin alkışlarına sırıtırken, eşit kriterler hakkında saçmalık, alay ve kasvetli bir banallık içeren bu uydurma belgenin herhangi bir tür bağımsız Filistin devletine dair tüm umutları sonsuza kadar yok ettiği de bir kez daha açıkça anlaşıldı. Belgede böyle yazmasa da, İsrail'in modern tarihin en uzun süreli işgalinin "güvenlik izdüşümü" olarak tanımlandığı, Oslo anlaşmasının "terör ve şiddet dalgaları" ürettiği için çöpe atıldığından bahseden bu laf kalabalığına bir defa göz gezdirmeniz yeterli oluyor.
Gerçekten, bu 80 sayfayı herkes okumalı. Üstelik her okur, Filistinlilere yönelik korkunç aşağılamalar arasından ilk okuyuşta gözden kaçırdıkları olursa diye, metnin üzerinden iki kere geçmeli.
Belge sadece İsrail'e bir hediye değildi. İsrail'in Washington'a ilettiği tüm (ve fazladan birkaç) talepleri somutlaştırdı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nce yapılan tüm çabaları, İsrail'in geri çekilmesine yönelik tüm BM kararlarını, AB ve Orta Doğu Dörtlüsü'nün Filistin-İsrail savaşına adil ve dürüst bir çözüm üretilmesine yönelik tüm çabalarını etkin şekilde yok etti.
Kısacası, gerçi saniyeler içinde çökmüş olsa da, bu sefil "anlaşma" kapsamında İsrail, ebediyen tüm Kudüs'ü, Batı Şeria'nın çoğunu, işgal altındaki topraklarda bulunan neredeyse tüm Yahudi kolonilerini alacak; İsrail'i (nüfusunun yaklaşık yüzde 21'i Arap olmasına karşın) "Yahudi halkının ulus devleti" olarak adlandırması, kendi okul kitaplarını sansürlemesi, işgalci İsrail'e karşı çıkmaya cesaret edecek herkesi tutuklama ve sorgulama sözü vermesi gereken, başkent olarak da Kudüs duvarları dışındaki bir köy kümesini adlandıracak, silahsızlandırılmış, budanmış ve kısırlaştırılmış Filistin halkına hükmedecek.
Doğru, Filistinlilerin böylesine dengesiz ve saçma siyasi talepleri kabul edeceğine dair batı dünyasında emsali olmayan bu inanç sebebiyle söz konusu anlaşma Trump'n hayvan sirki yönetiminin (özellikle de damadı Jared Kushner'in) ürettiği eşsiz ve tarihi bir belge niteliğinde. 56 "Vizyon"u ve küçük harfle yazılmış diğer vizyonları, bir dizi "misyonu" ve Filistinliler'e dayatılan yasaklar listesini okumayı bitirdikten sonra kendi kendime biz gazetecilerin tüm şartları zorlama vakti ne zaman gelecek diye sordum. Bunlar arasında "Bir uluslararası örgüte üyeliğin Filistin Devleti'nin askersizleştirilmesi ile İsrail Devleti'ne yönelik siyasi ve yargısal savaş halinin sonlandırılması taahhütleriyle çelişmesi halinde Filistin Devleti hiçbir uluslararası örgüte katılamaz" talimatının yer aldığını da not düşmeliyiz. Böylece Uluslararası Ceza Mahkemesi korumasına da elvada deniyor.
El Cezire'den Mervan Bişara gibi bazı meslektaşlarıma inme indi. Saçma, sahtekarlık, gerçeküstü, fırsatçı, popülist ve alaycı. Bişara tüm bu tanımları kullandı ama elbette kelimeleri geveliyordu. İsrail gazetesi Haaretz'deki kahramanım Gideon Levy bu kadar tutuk değildi. Sözleri kıyamet kadar netti. "Bu, iki devletli çözüm olarak bilinen yürüyen ölünün tabutuna çakılan son çivi" diye yazdı ve "uluslararası hukukun, uluslararası toplumun kararlarının ve özellikle uluslararası kurumların manasızlaştığı" bir gerçeklik yarattığından bahsetti.
Levy, Filistin devleti yok ve hiçbir zaman da olmayacak diyor. Ürdün ve Akdeniz arasında tek bir demokrasi olmalı, hem İsraillilere hem de Filistinlilere eşit haklar sağlanmalı. Aksi takdirde İsrail apartheid (ırk ayrımcısı) bir devlet olacak. Trump, "ABD Başkanı'nın damadının BM Genel Kurulu'ndan daha güçlü olduğu bir dünya" yarattı. "Yerleşimlere izin verilirse, her şeye izin verilir. ” Gayet doğru.
Peki biz yazarlar, gazeteciler, "uzmanlar" ve analistler bu saçmalıkla başa çıkacak araçlara hala sahip miyiz? Ahlakın, adaletin, doğruluğun ve haysiyetin sonu olması bir kenara, bu çok daha önemli bir sorunun sorulması gereken bir an değil mi: Gazeteciler bu şeyleri (ve kendilerini) ciddiye almayı ne zaman bırakmak zorunda? Salt bu Trump velvelesi hakkında sanki gerçekmiş, işe yarayabilirmiş hatta tartışılabilirmiş gibi yazmak aşağılayıcı, küçük düşürücü ve abes. Sadece medya tavşanları için değil, bu korkunç belgenin sonuçlarına katlanmak zorunda olan Filistinliler ve Filistinlilerin son derece makul özgürlük ve adalet taleplerini sadakatle destekleyenler için de öyle.
Belgeyi birkaç saat okuduktan sonra fark ettim ki, Beyaz Saray'ın bahse konu 80 sayfalık not defteri yalnızca fantastik ve çılgın "Siyonist komplo" laf kalabalığına inanan İsrail karşıtı tüm Müslümanların bu akıllara durgunluk veren inançlarını kuvvetlendirmeye yarayacak. Belki de bu tür durumlarda komedyenlerimizi muhabirlik yapmaya davet etmeliyiz. Ya da karikatüristlerimizden haberleri yazmasını isteyebiliriz. Belki de mesajı iletmek için Ripley'in o eski ve güzel "İster İnan İster İnanma" (Ripley's Believe It or Not) formatına yönelmeliyim. İster İnan İster İnanma: Bir ABD başkanı, yabancı bir güce bir başkasının toprağını sonsuza kadar işgal hakkı verdi. Bence bu tüm olayı 14 kelimede özetliyor.
Ama unutmayalım ki küçük düşürücü teslimiyetleri karşılığında Filistinliler para, para ve daha fazla para, grafik ve fon planlarıyla dolu sayfalarda sergilenen milyonlarca yeşil paracık, "hızlandırılmış" turizm (belgede aynen böyle yazıyor), devasa yatırım, "sosyal iyileştirme" (metindeki ifade), "kendi kaderini tayin" (sanırım yine metinden) ve "onurlu bir ulusal yaşama, saygıya, güvenlik ve ekonomik fırsata giden bir yol..." elde edecekler.
Hem Boris Johnson'umuz da Trump'a bunun "ileriye yönelik olumlu bir adım" olduğunu söylememiş miydi? Dominic Raab'ımız da "gerçek ve adil bir değerlendirmeyi" hak eden "ciddi bir teklif" olarak nitelemedi mi?
Elbette ister inanın, ister inanmayın.
https://www.independentturkish.com/tags/israils
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir.