Bilad- Şam bizim neyimiz olur?

Abdurrahman Dilipak

Not: Uzun bir yazı. Ancak bölgede ne olup bittiğini anlamak için buna mecburdum. Bu kadar ile özetlemeye çalıştım. Sonuna kadar okursanız, pişman olmayacağınızdan eminim.

Bilad-ı Şam’ı konuşuyorsanız insanlık tarihi kadar eski bir vahiy coğrafyasından söz ediyorsunuz. Bu iş, Heyet-i Tahriri Şam’la başlayıp bitmez. Hele de Trabzon kalesine Trabzonspor bayrağı asmaya benzemez. Bilad-ı Şam’dan söz ederken, eğer işin farkındaysanız gözünüz dolar, nabzınız yükselir. Türklük Kürtlük davası güdenler ya da “bizim oralarda ne işimiz var” diyenlerin bakış açısı ile anlaşılmaz bu konu.

Bakın, Apo’yu İmralı’dan getirerek çözemezsiniz bu işi. Eskiden onun başında olduğu örgütün efendileri şimdi okyanus ötesindeki pedefolik satanist Siyonistler. Onlar bizim de “dostumuz, müttefikimiz, stratejik ortağımız” ama 46 yıldır çözemedik bu sorunu. Çözemeyiz de. Bu sorun çözülürse, birilerinin orada varlık gerekçesi kalmaz. Onun için çözülmez, çözülemez, çözülmemesi gerekir. Bunu anlayalım artık. Çözümün adresi, anahtarı başka yerde. Bizim dostlarımız (!?) onların efendisi!? Onların da efendisi var, o’nun adı Lucifer.

Türkiye, İran ve Rusya dışişleri Bakanları Katar’da ne konuştular! ÖSO ve FM yokuş aşağı koşar gibi girdikleri topraklarda nerede duracaklar? Orada nasıl duracaklar? Orada nasıl kalacaklar. ÖSO ve “Fethi Mübin koalisyonu” o kadar hızlı girdi ki, PKK/PYD onların arkasından yetişemedi. Sahi Bahçeli niye Mümbiç’ten söz ediyor. Dikkat ederseniz, Tel Abyad Re’sül Ayn’dan aşağı PYD/DSG ya doğru bir hareketi yok. Mümbiç’te çatışma başlayacak olursa Hama, Humus hattında ilerleme durur. Orada ABD’nin ve İsrail’in desteklediği unsurlarla karşı karşıya geliriz. Humus’u alınca Zeydal, Feyruzah, Meskeneh, Waer, Qattina’yı da almanız gerek. Burası 6 ana yolun kesişme noktasıdır. Burayı kontrol etmeden Hama’yı da elinizde tutamazsınız. Gölün güneyinde El Gasane’ye ve batısında El Naim var. Orayı aldığınızda Lübnan’la sınır olursunuz. Orası bugün İsrail’in işgali altında. Yani İsrail’e komşu olursunuz!

Öte yandan Ürdün sınırındaki Dürziler rejime karşı ayaklandı. Onlar özerklik için hazırlanıyor. Bu arada İdlib çok önemli bir konumda. İdlib’ten Lazkiye uzak değil. Lazkiye hem Güneyden, hem Kuzeyden muhaliflerin kontrolüne girince, Hem Lübnan’dan gelenlerin hem Lazkiye’den gideceklerin gidiş koridoru ÖSO’nun kontrolünde olacak bu önemli bir konu. FM‘nin tam böyle bir zamanda herkese adalet ve temel hakların korunması açıklaması önemliydi. Bu konuda geçici hükümete önemli görevler düşüyor. Bu hükümetin işi zorlaştırılmamalı, kolaylaştırılmalı ki, bölgede daha büyük trajediler yaşanmasın.

Bakın bu yolda ilerlerken, bu topraklarda var olan 10 ülke ve onların istihbarat örgütlediklerinin elemanları, işbirliği yaptığı gruplar yanında, bölgedeki Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ının da işin içinde ortak oldukları Mafyöz yapılarını, silah, uyuşturucu ve tarihi eser kaçakçılarını, petrol kaçakçılarını, insan ve çocuk kaçakçılarını, savaş vurguncularını da bir kenara not etmek gerek.

Sahi, “Fethi Mübin”, oraya vardıktan sonra, “Kudüs’ten bana ne Gazze’den bana ne Ürdün’den bana ne orada bizim ne işimiz var” deyip duracak mı? Ya da birilerinin bunları durduracak gücü var mı? HTŞ’nin “öldü” denilen liderinin başka isimle yaşadığı istihbaratına dayalı olarak o kişi için yakalama kararı çıkartarak bu işlerin yoluna girmesi mümkün olabilir mi? Orada, “Fethi Mübin” askerleri Lübnan’dan kaçıp gelenlerle karşılaştığın da ne yapacaklar. Onları Kuzeye, Lazkiye’ye mi göndereceğiz. Sahi İsrail’in işgali altındaki Golan tepelerine geldiğimizde duracaklar mı? O zaman biz ne yapacağız? Fethi Mübin’e destek olabilecek miyiz? Yoksa ABD’ye, “DSG ve PYD’yi başımızdan al, biz de Fethi Mübin’i durduralım” mi diyeceğiz. Buna gücümüz yetecek mi? Ya da Apo’nun, PKK ve PYD’yi, örgütü feshetmeye gücü yetecek mi? Hiç sanmam! Esad güçlerinin Hama’dan ricat ederek çekildiği haberi var. Zaten kendi en son İran’daydı, çocukları Rusya’da, akrabaları BAE’de. FM’in kontrolüne geçen bölgelerde cezaevleri boşaltıldı. Bu insanlar kaybolan ailelerini bulmak için ileri doğru gidecek. Yeni katılımlarla hareketin boyutu, şekli değişti. Rejim yanlılarının direnişlerini Humus'ta gerçekleştirmek üzere çekildikleri haberleri de geliyor. Humus sonrası Esad için her şey biter ve Suriye için yeni bir dönem başlar... Humus alındıktan sonra Alevi kıyı şeridi ve tüm limanlar Şam'dan kopmuş olacaktır. İran ise Lübnan'a açılan iki sınır kapısı dışında tüm erişim noktalarını kaybedecektir...

Dün PYD unsurları Deyr ez Zor'a doğru ilerleyerek İran’ın Hizbullah'a olan tedarik yolunu kesmeye çalışıyordu. İsrail de aslında eskiden Deyr ez Zor’dan Haifa’ya bir demiryolu döşeme planları vardı. Bu arada gelinen noktada, artık bölgede 5 ayrı direniş grubu var: ÖSO, Fethi Mübin koalisyonu, yeni katılan sivil halk ve cezaevlerinden çıkanların oluşturduğu halk ve rejim muhalifi Dürziler. Ve tabi PYD ve DSG. İran desteğinden mahrum bir Suriye’nin bırakın yönettikleri ülkeyi ellerinde tutmalarını, sırtlarını dayadıkları Nusayri topluluğunun bile can güvenliğini sağlayamayabilir. Evet Hizbullah'ın, Lübnan'ın ve Esad'ın geleceği Humus'ta yaşanacaklara bağlı gibi gözüküyor…

İsrail’in umudu Esed’in ayakta kalması ve Humus’un kontrolünü elinde tutması. ABD ve İsrail için bugün Esed’in ayakta kalması, PYD ve DSG den çok daha önemlidir. Bu savaşta ilk kaybeden İran oldu. Dün Lübnan Hizbullah’ı dağıldı, bugün Suriye kritik eşikte, Irak’da ise Arap Şia’sı, Necef’te (Kerbela merkezli) bir kutsal Şia devleti kurma planı yapıyor. Bölgede başka senaryolar da var. İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya ayrıca bölgedeki Hristiyan ve gayri Müslim unsurlarla da yakın temas içindeler. Mesela, Dürzilerle ilgili olarak Şam’ın hemen alt yakasında, Ürdün sınırda El Süveyda merkezli, Lüksemburg gibi bir Dürzi devleti kurma planı da var ve burayı rejim terk etti, Dürziler bölgeye hakim oldular… Bu planda Golan tepeleri İsrail’in kontrolünde olacağı için İsrail’in kontrolünde, bir Filistin devleti ile birlikte bir de Dürzi devleti ya da Özerk bölgesi kurulması söz konusu. Bu İsrail için bir tampon bölge olmasının ötesinde, İsrail Suriye’yi yatay olarak ikiye bölmeye çalışıyor. İsrail için Suriye BOP’ın merkezinde "Batı Suriye" veya "Batı Kürdistan" olarak ikiye bölünmesi gerekiyor. Bu planın adı “Davud Koridoru…” Eskiden Urfa’dan başlayıp, Kudüs’e uzanan bir “İbrahim Koridoru” projesi vardı, bizim Kültür Bakanlığının da desteklediği. Turizm canlanacak, turistlere Türk mutfağını tanıtıp para kazanacaktık. Bizim Kültür Bakanı olarak Ertuğrul Günay ve ABD Harward Üniversitesi tarafından desteklenen "İbrahim Yolu Girişimi Projesi”nin 2 – 3 Kasım 2007’de tarihlerinde Şanlıurfa’da ilk konferansını düzenledi… Urfa Valisi, Belediye Başkanı, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, akademisyenler ve bir çok sivil toplum örgütü temsilcileri ve TÜRSAB Yönetim Kurulu da projeye destek veriyordu. Nedense ‘İbrahim Yolu Projesi’nden Diyanet yoktu!?

Hürriyet gazetesi 12.11.2007 tarihli “Hazreti İbrahim’in izinden giden barış projesi” başlıklı haberinin girişinde şu bilgiyi veriyordu: “Üç semavi dinin ortak simgesinden yola çıkan Harvard Üniversitesi, barışa hizmet edecek uluslararası bir turizm projesi geliştirdi. Tıpkı İspanya’daki “Camino Yolu” gibi, bireylere arınma, kendini sorgulama fırsatı verecek uzun bir yürüyüş güzergahı hazırladı. Yürüyüş, Hz. İbrahim’in doğduğu Şanlıurfa’dan başlayacak. Yaşadığı Suriye, Ürdün topraklarından geçip, Filistin’in El Halil kentindeki mezarında sona erecek”. BM’nin ve ayrıca İsrail ve ABD ile birlikte çoğu batılı 15 ülkenin desteklediği Projenin gayesi şöyle tanımlanıyor: “Amaç, Batı’nın İslam’a önyargılı bakışını azaltmak, bölgenin kültürel zenginliklerini tanıtmak, turizm yardımıyla ülkelerin ekonomisini canlandırmak.” Projeyi başlatan Prof. Dr. William Ury, çatışmaların çözümü konusunda ünlü bir uzman olarak tanıtılıyor gazetenin haberinde. ABD eski Başkanı Jimmy Carter’la "Uluslararası Uzlaşı Ağı"nın kurucularındanmış. Ve bu projenin hazırlıklarına 2003’de başlamış. BM eski genel sekreteri Kofi Annan’ın girişimiyle eski İspanya Başbakanı Zapatero ve Başbakan Tayyip Erdoğan bir araya gelip “uygarlıklar ittifakına yönelik çalışmalar” yapmaya karar vermiş. 1100 Km’lik güzergâh için. BM yanında birçok ülke, fon destek verecekmiş. 2003’den beri “Türkiye Aşkenaz Yahudi Cemaatinin hahamlığını üstlenen Rabi Mendy Chitrik ABD, İsrail ve Türk vatandaşı olan CHABAT din adamı Mendy, 2019 yılından beri de “İslam Devletlerindeki Hahamlar Birliğinin yönetim kurulu başkanı” olarak biliniyor.

Abdullah Gül, 2002-2003 arasında kısa süre başbakan oldu ve 2003-2007 yılları arasında Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Mendy ve CHABAT o dönemde Türkiye’ye giriş yapmış oldu. 8-10.7.2004 tarihinde ABD Başkanı George W.Bush'un başkanlığında Sea Island, Georgia'da düzenlenen G8 zirvesi sonrasında, BOP'un kurulmasına karar verilmiş. Hay Allah, Ocak 2004'te de AJC tarafından Başbakan Tayyip Erdoğan'a, Nazi Almanya’sından kaçanlara Türk devletinin yardımı gerekçesi ile cesaret ödülü (Profiles of Courage) verilmiş. Ödül komite tarafından 24.7. 2014 tarihinde geri istenmiş ve iade edilmiş. Ne tesadüf (!?) ama! Bir de “Davud Koridoru” projesi vardı. Şimdi onu da gündeme getiriyorlar. PYD’in sahip olduğu topraklardan, sınırını Ürdün sınırına doğru uzatarak, Şam’ın alt yakasından, Dürzi devletinin üzerinden, Golan bağlantılı olarak, İsrail’in Lübnan’da işgal ettiği topraktan geçerek Akdeniz’e bağlanması. Tabi ki bütün bunların İsrail için TEOPOLİTİK anlamda ayrı, özel bir anlamı var. İsrail bu konularda ne kadar dini referanslarla hareket ediyorsa, bizimkiler İsra’yı da Hz. Ömer’in Kudüs amannamesini de ağızlarına almaktan o kadar kaçınıyorlar.

İsrail’de proje çok, Deyr ez Zor Haifa demir yolu projesinden söz ettim. Daha büyük projeleri de var. HABAT ve AGARTHA el ele, Hazara, Karay, Nuhi Yasalar projesi, Ukrayna’dan başlayıp Kırım’dan, Karadeniz’i doğruya doğru kat edip, Transkafkaslar üzerinden, Hazarın iki yakasından, Basra körfezi bağlantılı Hint Okyanusuna kadar uzanıyor.

Bir de kendi kontrollerinde bir KÜRT DEVLETİ için “Davud Koridoru” var İsrail’in. Bu konuda Rus resmi kaynakları şu bilgiyi veriyor: “ABD, ‘Davud Koridoru’ olarak adlandırılan proje ile PKK-PYD üzerinden Irak-İsrail arasında hem ekonomik hem de güvenlik koridoru kurmak istiyor. İsrail’in güvenliğini sağlamak için Türkiye’nin Suriye’de etkin olması engellenerek PKK-PYD Devleti kurulacak ve bu devletin görevi İsrail’in güvenliğini sağlamak olacak. Irak-Suriye-İsrail güzergahında denize ulaşacak bu koridor, İran ve Türkiye’ye karşı bir duvar görevi görecek.

İsrail kadar batılılarla bu konuda Haçlılardan tevarüs eden reflekslerini koruyorlar. Hatay da öyle, Şam da. Hristiyanlık orada doğdu. Saul Hz. İsa ile Şam sokaklarında buluştuğunu anlatır İncil’de. MÖ.10.YY’da Kral Davut'un saltanatı sırasında gerçekleşen askeri fetihler için düzenlediği seferlerin hepsinin rotası, hedefi, gidiş ve dönüş yolları sonuçları, onların kutsal kitaplarında detaylı bir şekilde onlatılır. Onlar Hz. Davud’u peygamber olarak tanımıyorlar. Onlara göre Hz. Davud İsrail birliğini sağlayan dindar bir kral… Hz. Süleyman da öyle. Süleyman Mabedi de bu anlamda tarihi ve kültürel bir miras onlar için.

İsrail'in giriş kapısı Yahudi kaynaklarında “Yakup'un Geçidi / Kapısı/Seddi” olarak biliniyor. Ram Gölü ve Yarmuk Nehri arasında bir yer. Orada “Israel's gate was Jacob's Ford” diye bilinen tarihi bir seddin/kalenin kalıntıları var. Bu kalenin yıkılmasının haçlı seferleri tarihinde özel bir anlamı var. Daha şimdiden İsrail Suriye’de muhaliflerin eline geçmesinden korktukları silah depolarını vurmaya başladı. Onlar başlarına geleceği gördü. İsrail Mücahitlerin Suriye askerlerine ait stratejik silahları ele geçirmesinden endişe ediyor. Yani resmen olmasa da Fiilen İsrail Suriye rejimi safında savaşa katıldı. Hatta şu anda Halep çevresinde rejimin savunma sanayi tesisleri, silah ve mühimmat depoları bulunuyor. Humus da mücahitlerin kontrolüne geçti. Ve ilerliyorlar. Bu saatten sonra Rejimin ayakta durması zor. Yıkılmakta olan bir rejim içinde Rusya ve İran’ın karşı cephede yer alması akıllıca olmayacaktır. ABD’de Kürtlerin desteğinde İsrail’in yanında bir savaşa girmesi Türkiye ile karşı karşıya gelmesi anlamına gelecektir ki, bu bir NATO krizine dönüşür. Hele tam da Başkanlık devir teslim töreni öncesi ABD için başka bir krize daha kapı aralayacaktır.

Tapınak Şövalyeleri ve Kudüs Krallığı tarafından “Yakub seddi”nin inşasına 1178'de 4. Baldwin zamanında başlandı. Kendileri için güvenlik açısından stratejik öneme sahip bu sed Ürdün Nehri'nin batı kıyısında, Celile Denizi'nin kuzeyindeki eski tarihi bir yapının yeniden tahkim edilmesiyle oluşturulmuştu. Burası Ürdün'e geçişte Müslüman ve Hristiyan unsurlar açısından stratejik bir öneme sahipti. Selahaddin-i Eyyubi’ye karşı bir adeta kalkan oluşturuyordu. Haçlıların “Chastelet” dedikleri bu kale, 1179'da Selahaddin_i Eyyubi’nin ordusu tarafından Kudüs’e giderken yıkıldı. “Chastelet” adı Fransızca “müstahkem kapı” demek. Latin’lerin “Vadum Jacob” dediği sedde Yahudiler “Ateret” der. Yazı uzadı. Neyse bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

elipshaber