Bingöl ve El’Aziz’den esintiler...

Selâhaddin Çakırgil

25-27 Mart günleri arasında Bingöl ve El’Aziz’deydim... 25 Mart sabahı saat 07.00’de İstanbul- At. Havaalanı’ndan başlayan uçuşumuz, yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra, oldukça rüzgarlı bir havada uçağımız bir mukavva kutu gibi epeyce bir  sallandıktan sonra, yere çarparcasına inerek  noktalandı. 

***

Gün boyunca, Bingöl’ü 40 yıl aradan sonra yeniden tanımaya çalıştım.

Bingöl 120 bin kadar nüfusu olan küçük bir il... 90 yıl öncelerde asıl yönetim merkezi olan Genç ilçesi, merhûm Şeyh Said’in 1925’deki hareketine destek verdiği gerekçesiyle cezalandırılmış,  il statüsü Bingöl’e verilmiş...

Genç ilçesi bugün de Bingöl’e 6-7 kilometrelik mesafede... İkisinin arası  Çapakcur deresiyle ayrılmış...

Bingöl,  üniversite kurulduktan sonra daha da gelişmiş ve oldukça modern bir şehir... Binalar halkın ekonomik seviyesinin,  ülke ortalamasının altında olmadığını hissettiriyor. Şehirdeki evlerin neredeyse yüzde 70’i yeni ve hemen hemen bütün yeni evlerin çatısında da güneş enerjisiyle çalışan ısıtma panelleri bulunuyor... Ayrıca geçmişte yaşanan depremlerden epeyce ders çıkarılmış, en azından binaların temel ve iskeletlerinin çok dikkatlice inşa edildiği söyleniyor.

Şehirde, çifte minareli 4-5 câmi bulunuyor... Hele de Cuma namazlarında genç-ihtiyar oldukça yüksek bir katılım gözleniyor...

***

O gün, açıklanan Üniversite seçme sınavı sonuçlarına göre, Bingöllü bir genç en yüksek puan sıralamasında ülke 7’incisi olmuş; bu durum, bir gurur kaynağı olarak hemen herkes dilindeydi...  

Ancak, halkının kahvehaneleri doldurmasıyla da şöhret yapmış, Bingöl... İnşaallah bu leke de temizlenir. Bingöl, hemen hiçbir sanayi kurumu olmayan bir memur şehri...  

Belediye, AK Parti’nin elinde... Başkan Yücel Barakazî’nin çalışmalarından genelde bir memnuniyetsizlik hali hissedilmiyor ve Bingöl’ün imkanlarına göre güzel çalışmalar yaptığından sitayişle sözediliyor.

***

PKK pek etkili gözükmüyor... Daha çok yeni nesillerden eleman kapabiliyormuş...  Ama, şehir güvenlik açısından, İstanbul’dan daha az güvenli sayılamaz...

Ancak, 25 Mart Cuma günü uzaktan uzağa top sesleri veya roket sesleri duyuluyordu. Halk ilgisiz... Bingöl- Diyarbekir yolundaki bir karakolun saldırıya uğradığı ve üç askerin hayatının kaybettiği ve yolun da trafiğe kapandığı, çok sıradan bir vak’â-yı adiyye olarak dile getirtiliyor.

Cuma akşamı Özgürder’in merkezinde, kadınlı- erkekli ve oldukça yüksek katılımla yapılan bir toplantıda,  ‘İslamî mücadelenin dün, bugün ve yarınları’  etrafında yaklaşık üç saat kadar bir konuşma ve karşılıklı sual-cevab faslından sonra Bingöl’deki vazife tamam oldu ve Cumartesi öğleye doğru El’Aziz’e müteveccihen yola çıkıldı...

Yollar mükemmel.. Yol boyundaki ilçeler de 40 yıl öncelerde gördüğümden genel olarak çok farklı ve ekonomik gelişmeden pay alındığını gösteren bir gelişmişlik tablosu sergiliyor.  

Kovancılar, Karakoçan,  Fırat ve Keban Barajı kıyısından El’Âziz’e doğru ilerliyoruz. Asıl adı, -Sultan Abdulaziz tarafından 150 yıl öncelerde kurulduğu için(Aziz’in mamûr ettiği yer mânâsında) Mamûre-t-ul’Aziz  olan bu şehrin adını birileri Elazığ gibi mânâsız bir şekle dönüştürmüş...

***

El’Aziz,  daha girişten, son derece modern bir şehir manzarası gösteriyor ve biz önce önce tepedeki Harput’a çıkıyoruz...

Harput, kocaman bir kaya kitlesinin üzerine kurulmuş görkemli kalesi ve Artuklu’lardan kalma, miladî 1150’lerde yapılmış eğri minareli Ulu Camii ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi adına, 1460’larda yapılmış olan Sara Hatun Camii, medrese ve kümbetleri ve de kiliseleriyle görmeye değer bir tarihî yerleşim birimi..

***

El’Aziz’de de, birincisi Sağlık Müdürlüğünün misafirhane salonunda ve ikincisi  Belediye Kültür Merkezi’nde olmak üzere, aralarında bir aşina simaların da bulunduğu seçkin bir dinleyici kitleleriyle  ikişer saati aşkın sürelerle yapılan konuşma ve sual - cevaplardan sonra, 27 Mart sabahı saat 01.00 sularında İstanbul’a varış..

Anlatılacak çok şeyler var; inşallah önümüzdeki günlerde..

stargazete