Başbakan Tayyip Erdoğan, hemen her “miting”inde ve her “televizyon konuşması”nda, üstüne basa basa; “Bunların yurtlarından çocuklarınızı çekip alın, bunların okullarına çocuklarını göndermeyin” diyor ya, bu çağrının ne demek olduğunu, dün, bir defa daha anladım.
“Gülen Cemaati’nin dershaneleri”ne giden, onların “okul”larında okuyan, ya da “onların içinde” bulunan öğrencilerin “ailelerinden koparıldığını” ve hatta “ana-babasına düşman” edildiğini eskiden beri duyuyordum ama; “bu kadar da olmaz” deyip, anlatılanların doğruluğuna ihtimal vermiyordum.
Dün, bir “anne” ile yaptığım telefon görüşmesi, bütün düşüncelerimi netleştirdi ve bir defa daha dedim ki; “Erdoğan, az bile söylemiş!”
“OĞLUMU KAYBETTİM”
Evet, dün bir “anne” telefon etti...
“İki gözü, iki çeşme ağlıyor” ve güçlükle konuşup, diyordu ki;
“Ben, oğlumu kaybettim!”
Devam ediyordu;
“9 ay karnımda taşıdığım, besleyip büyüttüğüm ve üniversiteyi okuttuğum oğlumu, maalesef tanıyamaz oldum!.. Çocuğum benden uzaklaştı, çocuğum benden koptu...
Evde bir ana-oğul gibi değil, adeta iki yabancı gibiyiz!..”
“Neden, nasıl, niçin?” diye soracak oldum, hıçkıra hıçkıra dedi ki;
“Oğlum, 2 yıl Cemaat’in içine kaldı... Okulu bitti sayılır... Bir dersi kaldı, Haziran’da sınava girip, mezun olacak... Dolayısıyla, şimdi evde...
Ama, nasıl?..
Neredeyse hiç konuşmuyoruz!..
Ne babasıyla konuşuyor, ne benimle!.. Söz Cemaat’ten açılınca; bizim dediklerimizi o kabul etmiyor, onun dediklerini biz kabul etmiyoruz!..
Televizyonun karşısına geçiyor, sürekli Cemaat televizyonlarını seyrediyor... O zaman biz çileden çıkıyoruz... Çünkü Cemaat televizyonları, felâket tellâlı gibi!.. Türkiye’de hiç iyi bir şey olmuyormuş gibi, sürekli felâket haberi, sürekli hükümeti kötüleme görüntüleri!..
İnsanı hafakanlar basıyor!..
O kızgınlıkla kanal değiştirince, oğlum öfkeyle kalkıyor yerinden, gidiyor kendi odasına, o kanalları internetten takip ediyor!..
Sırf, evin içinde bir arada olalım ve çocuğumla iletişim kurabilelim diye, Fetullah Gülen’in vaazlarını dinlemeye bile tahammül etmeye çalışıyorum...
Ama, mümkünatı yok!..
Tahammül edemiyorum adamın konuşmalarına... Hele oğlumu elimden almalarından sonra hiç tahammül edemiyorum... Son derece itici ve agresif geliyor!..
Oğlum ise;
Onlara, hâşa tapıyor!
Ekranın içine girecekmiş gibi, çok yakından dikkatle dinliyor.”
DAHA ÖNCE BÖYLE DEĞİLDİ!
Kadıncağız, hıçkıra hıçkıra ağlayarak anlatıyor yaşadıklarını ama ben ne yapabilirim ki?.. “Allah size sabır, çocuğunuza da akıl-fikir versin” diye dua etmekten başka ne yapabilirim ki?..
Bir “çıkış yolu” arıyor kadıncağız... Çocuğu ile “iletişim” kurabilmek için bir “tavsiye” istiyor, bir “yol gösterici” arıyor... “Samimi olduğu bir arkadaşı veya sözüne itibar edeceği bir büyüğü ile konuşturun” diyorum, ama nerde?..
“Kimleri araya sokmadım ki” diyor; “Arkadaşları geldi, büyükler geldi ama gözünün önündeki perdeyi kıramadılar!”
Gelip, konuşmaya çalışan herkes; “Senin çocuğun tamamen gitmiş!” demişler!..
“Benim çocuğum iki yıl öncesine kadar böyle içine kapanık, böyle agresif değildi... Ne zaman ki onların arasına girdi; ana nedir, baba nedir tanımamaya başladı!..
O hale geldi ki;
Anası olarak beni gördü mü, düşman görmüş gibi kaçıyor, iki lâf ettiğimde hemen odasına kapanıyor!..
Ne yapayım ben?..
Oğlumla iletişim kurabilmek için ne yapayım?.. Söyleyin Allah aşkına, çocuğumu elimde tutabilmek için ne yapayım?..”
DUYUN BU FERYADI!
Sahi, ne yapsın bu kadın?..
“Çocuğunu yeniden kazanabilmek ve ona yeniden sarılabilmek için ne yapsın?..
Ne yapsın da, çocuğunu Cemaat’in büyüsünden kurtarsın?”
Çünkü, “Sadece ben değilim” diyor; “Çevremde, çocuğundan koparılmış birçok aile var!.. Hepsi perişan, hepsinin gözü yaşlı!”
Dedim ki;
“Elimden bir şey gelmez... Ama bu olayı yazarım... Çocuklarını kaybedip de yeniden kazanan aileler varsa, beni ararlar ve ben de nasıl bir yol izlediklerini yazarım...”
Bu yazıyı yazdım ki;
Hem “gözü yaşlı bir ananın feryadı”nı duyun, hem de bir “yol-yöntem” gösterin!..
Ki, başka çocuklar kaybolmasın, başka analar ağlamasın!..
BU, NASIL CEMAATTİR?
Bu, nasıl bir “Cemaat”tir bu, nasıl bir “dini anlayış”tır ki, “çengel atmadıkları” genç kalmamış!..
Şu hale bakın;
“Dindar bir nesil, altın bir nesil yetiştirme” iddiası ile yola çıkıp, “gençleri ana-babalarından koparıyorlar”, bunun da ötesinde “ana-babaya asi, düşman” yapıyorlar!..
İşin komik tarafı;
Bu çalışmalarını da; “Hak ile Batıl”ın, “din ile din düşmanlarının savaşı” gibi göstermeye çalışıyorlar ki; bunun ne “din”de yeri var, ne “insanlık”ta!..
Bu, nasıl “din savaşı”dır ki; bir yandan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “din düşmanı” gibi göstermeye çalışıyorlar ama kendileri, “Cemaat yurtları”nda yemedikleri “halt” bırakmıyorlar...
Evlerde ve yurtlarda kalan öğrenciler isyan ediyorlar;
“Evlerde ve yurtlarda sürekli Fetullah Gülen’in kitapları okutuluyor...
Kur’an-ı Kerim okumak isteyen öğrenciler azarlanıyor ve Kur’an-ı Kerim’ler ellerinden alınıyor... Yılbaşı gecelerinde müzikli eğlenceler düzenleniyor!.. Son günlerde, Erdoğan’ı indirme vaktinin geldiği propagandası yapılıyor!”
Bütün bunlara ilâveten bir cümle de ben ekleyeyim:
Hani, “Cemaat’in Twitter militanları” var ya, merak ediyorum; kaçı “kıble”ye yönelmiş, kaçı “namaz”a durmuş, kaçı “secde”ye kapanmıştır acaba?..
“5 vakit namaz”dan vazgeçtim, acaba “Cuma namazı” ve hatta “bayram namazı” kılan kaç “Abi” vardır aralarında?..
Bir yandan “din”den bahsedeceksin, bir yandan “Kur’an-ı Kerim okumayı yasaklayacak” ve “namaz” bile kılmayacaksın, öyle mi?.. Sonra da, “AK Parti ve Tayyip Erdoğan’ı din düşmanlığı” ile suçlayacaksın!..
Bu işler, bu kadar basit mi?..
İnsan, Allah’tan korkar!..
POLİS OKULLARI VE EVLER!
Son günlerde “neler yaptıklarından” haberimiz olmadığını düşünmesinler...
“Polis okulları”nda “beyin yıkama programları”nı hızlandırdıklarından, hafta sonu dışarı çıkan “polis adayları”nı “ev”lerde ağırlayıp, sabahtan-akşama kadar “AK Parti’yi karalama propagandaları” yaptıklarından haberimiz var!.. Polis adayı öğrencilere; “Oyunuzu memleketinizde kullanma mecburiyetiniz varsa, mutlaka gidin” dediklerini de biliyoruz... “Arnavutköy”deki Polis Okulu’ndaki öğrencilerin yüzde 99’unun “Cemaat’in adamı” olduğunu, “imam”larının da “iki yıldızlı bir komiser” olduğunu, çok iyi biliyoruz...
“Cemaat mensupları”nın her il ve ilçede “seçim anketi” yaptıklarından ve “her gencin ailesini ikna etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmalarını” istediklerinden; “Gerekirse BDP’ye oy verin ama AK Parti’ye vermeyin” dediklerinden de haberimiz var!.. Aynı faaliyetleri “ordu içinde” yaptıklarını da çok çok iyi biliyoruz...
ANNESİNE BUNU YAPARSA!
Bilmediğimiz, daha doğrusu anlamakta zorlandığımız tek şey; karşımızdaki yapı; “dini bir cemaat” midir yoksa “illegal bir örgüt” müdür, onu anlayamadık!..
Başbakan Tayyip Erdoğan; “Bunların evlerinden yurtlarından, dershane ve okullarından çocuklarınızı çekip alın” diyor ya, az bile söylüyor!..
Zira, bunların elindeki çocuklar; ileride “ana-babalarına isyankâr” olacak, ana-babalarını “düşman” olarak görecek!..
Söyleyin Allah aşkına;
Ana-babasına “isyan” eden, “düşman” olan bir çocuk, bir gün “Türkiye’ye de düşman” olmaz mı?..
“Olmaz” diyenler, dünkü “Cemaat gazeteleri”ne bir baksınlar... “Uyarılara rağmen sınırımızı ihlal ettiği için” vurulan “Suriye savaş uçağı”nı bile bir “seçim oyunu” olarak gösteren “Cemaat medyası”na, hiç “vatansever” gözüyle bakabilir misiniz?..
Ama ben;
Kime lâf söylüyorum ki;
Ana-babasını “sevmeyen” ve onlara “düşman” olan bir çocuk, hiç ülkesini sevebilir mi?..
Başka sözüm yok!..
******************************************************************
Ancak okumakla bu kadar cahil olunur!
O kadar “şapşallaştılar”, o kadar “kafayı yediler” ki; “CHP’nin İzmir mitingi” ile “AK Parti’nin İzmir mitingi”ni “kıyaslamak” gibi bir “ebleh”liğe bile imza atmışlar... Neymiş, “CHP mitingi, AK Parti mitinginin 3-4 katı”ymış!.. Herhalde denizi de “moloz”la değil, “insan”la doldurdular!.. Anlaşıldı; bunlarda, “İzmir’i de kaybetme” korkusu başladı...
Ne ilginç değil mi; “CHP’nin İzmir mitingi”ni manşetten gören “Paralel Medya ve onların kuyruğuna takılan kartel medyası” AK Parti’nin “3 milyonluk İstanbul mitingini” hiç görmedi... “Gazetecilik!.. Bağımsızlık!.. Tarafsızlık” deyip “cart-curt” edenler, ne kadar “yüzsüz ve sahtekâr” olduklarını gösterdiler ya, bu bile bir kazanımdır!
“Türkiye’nin, Suriye savaş uçağını düşürmesi”nin bir “seçim oyunu” olduğunu iddia eden “ebleh”lere bir çift sözüm var: “Esad denilen zalim, sizin kahraman devlet adamınız değil miydi?.. Ne yani, Esad sizi sattı da, seçimi kazansın diye Erdoğan’la mı anlaştı?..”
Bu kadar “gerzek”lik, bu kadar “ebleh”lik olur mu?.. Derler ki; “Okumak cehaleti giderir, eşeklik baki kalır!” Bunlarınki de, böyle bir şey!..
yeniakit