Bir misafirle dirilmek*

Mehmet GÖKTAŞ

Ders çıkışı öğretmenler odasına girdiğimde arkadaşlar beni birisinin aradığını ve telefon numarası bıraktığını söylediler. Fakülteden sınıf arkadaşımdı arayan, yaklaşık beş yıldır görüşmemiştik. Demek ki araştırmış, nerede görev yaptığımı öğrenmişti. Çok heyecanlanmıştım, çünkü en yakın dostum ve dava arkadaşımdı. Verdiği telefondan aradım, buraya geliyormuş ve yaklaşık iki saat sonra görev yaptığım bu ilçede olacakmış. Onu dışarıda karşılamam benim için daha iyi olur diye düşündüm. Onu gördüğümde beş yıl önceki hayatım olduğu gibi gözümün önüne geldi. Aman Allah'ım, hiç değişmemiş, heyecanından hiçbir şey kaybetmemişti. İslam için yaptığımız etkinlikler, birlikte düzenlediğimiz, hatta başını çektiğimiz eylemler gözümün önüne geldi. Sanki şu anda yeni bir eylem varmış da ona davet etmeye gelmiş gibiydi. En azından bu gece benim misafirimdi. Yemeği dışarda bir yerde yemeyi, çay ve meyve işini eve bırakmayı daha uygun gördüm. Beş yıl içerisinde neler yaptığımızı anlattık. Benimki kolay ve kısaydı, çünkü mezun olduktan sonra hep bu ilçede lisede öğretmendim. O ise şehirdeydi, ailesinin desteğiyle kendi işini kurmuştu. Fakat anlaşılan o ki, esas işi İslam uğrunda koşuşturmaktı. Beni sorgulamasından, şu anda hangi çizgide bulunduğumu irdelemesinden, ayrı düştüğümüz konular varsa onları ortaya çıkarmasından endişe ediyordum. Fakat hiç de öyle yapmadı. Kendisi yaşantısından asla taviz vermez fakat başkalarını sıkıştırıp üstüne üstüne de gitmezdi. Eve yaklaştığımızda beni bir tedirginlik aldı. Telefonla eşime her şeyi anlatmıştım, nasıl biri olduğunu söylemiştim fakat buna rağmen tedirgindim. İçeri girer girmez hiç aklıma gelmeyen bir noktada kaybettim; eşimin uzun ve pahalı çizmeleri orta yerde duruyordu, kamufle etmeye çalışsam da başaramadım. Biliyorum, girdiğimiz odanın koltuk takımıyla bir daha kaybettim. Artık her an kaybediyordum, güneşin karşısındaki kar gibi eriyordum. Akşam namazında ısrarla onun imam olmasını istedim, seferi olduğunu söylese de akşam namazında değişen bir şey olmayacağını söyledim. İmam oldu ve birlikte namaz kıldık. Fakültedekinden daha da geliştirmişti kendisini. Fakat bu arada beni başka bir telaş aldı, yatsı namazını benim kıldırmam gerekiyordu. Duha ve İnşirah surelerini okuyarak yatsı namazını kıldırdım ama bu noktada neler kaybettiğimi, ezberlerimi ne kadarını çürüttüğümü dostumdan gizleyemedim. Sabah namazını camide kılarak bu konudaki tedirginliğimi savuşturacağımı düşünmüştüm. Fakat sabah namazına belki de ilk defa geliyordum. Namazdan sonra bizimle müsafaha yapan imamımız benim bu foyamı da ortaya çıkarıverdi, tebessüm ederek beni ilk defa sabah namazında gördüğünü söyleyiverdi. Allah'ım, benim şu imtihanım bir an önce bitseydi diye yalvardım. Dünden beri neydi bu çektiklerim. Acaba son kahvaltıya mı bıraktı bana söyleyeceklerini diyordum, öyle de yapmadı. Çok değişik duygular içerisinde kucaklaştık ve otobüsüne bindirmiştim. Şimdi aramızda cam vardı, kelime olarak konuşacağımız bir şey yoktu. Gözlerimize kalmıştı bundan sonrası. O anda öyle bir bakışları vardı ki canım kardeşimin oturduğu koltukta, gözlerimden çok daha ötelere bakıyordu. Sonra ağlamaya başladı, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Birden ben de ağlamaya başladım. Biliyorum, onun bu gözyaşları hiç kimseninkine benzemiyordu. Benim için ağlıyordu, bana ağlıyordu. Şu ana kadar benim için gözyaşı dökenleri bir bir gözümün önüne getirdim, annemi, babamı, kardeşlerimi, eşimi… Hiç birininkine benzemiyordu can dostumun gözyaşları. Otobüs hareket etti, ona el sallarken içimden geçenleri sesli bir şekilde kendi kendime söyledim; söz veriyorum canım kardeşim, söz veriyorum şerefli misafirim, seninle yeniden dirileceğim. Eve dönerken yeni hayatımın planlarını kurmaya başlamıştım bile. *Daha önce İnzar'da yayınlanan bir yazım Dogruhaber