Bir çocuk gelir, parmağını çukurdaki kana batırır ve yandaki evin duvarına “Viva revolte – Yaşasın devrim” diye yazar. İç savaşa Uluslararası Tugaylar içinde iştirak eden Malraux bu sahneyi gördükten ve iç savaş ortamında çocukların bile vahşileştiğine tanık olduktan sonra şunları yazar: “Bize bir Müslüman yufka yüreği lazım.”
Bunu ben konferanslarımda çok anlattım. “Müslüman yufka yüreği” ne güzel tanımlama.
Şimdi gelin 2020 Türkiyesi’ne. Sözümona “islami camia”dan bir kadın (evet bir kadın) çıkıyor ve şunları söylüyor:
“Bizim aile şöyle 50 kişiyi götürür. Biz bu konuda çok donanımlıyız, maddi ve manevi olarak. Liderimizin yanındayız ve asla yedirmeyiz bu ülkede, onu söyleyeyim. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim hala sitede böyle 3-5 var, benim listem hazır.”
Sözümona yine “İslami camia”dan bu defa bir erkek çıkıyor, “Tayyip Erdoğan’ı devireceğiz, idam edeceğiz diyorsunuz.”la başlayan uydurma bir gerekçelendirme esip savuruyor: “Karınızı, çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız bizden? Erdoğan’ın bir damla kanına milyonlarca kan dökülür bu ülkede. (Erdoğan’ın) tırnağı kanarsa eğer bu ülkede başınıza neler geleceğinden haberiniz var mı? Biz bir daha sokağa çıkarsak eğer kimleri toplayacağız, listelerden haberiniz var mı sizin? ….zulalardan, listelerden, yaşanacaklarından haberiniz var mı?.... Ailenizi kendinizi nasıl koruyacaksınız? Bir intikam faslı başlar ki bu ülkenin vatanseverlerini yiğitlerini durduramazsınız.”
Kadın aynı siteyi paylaştığı insanlara, yani komşularına göz dikmiş, onların işini görecek.
Erkek, düşman olarak gördüğü insanların “kadınlarına çocuklarına” göz dikmiş, onları imha edecek. Yani bir katliamın askerleri olarak görüyorlar kendilerini.
“Müslüman yufka yüreği” ifadesi bu halet-i ruhiye yanında o kadar naif kalıyor ki.
Bu ruh hali, en başta, İslam’ın en temel, en çok bilinen komşu hukukunu berhava ediyor.
Bu gözü dönmüşlükle en önce “Böyle Müslüman olunur mu?” diye sormak lazım. Sadece birkaç Peygamber (s.a.v.) uyarısını hatırlamak yeter.
“Vallâhi mü’min değildir, vallâhi mü’min değildir, vallâhi mü’min değildir.”
- Kim Ya Rasulallah, diye sorduklarında, Peygamberimiz şöyle buyurdu:
- Komşusu, belâlarından emin olmayan kimse (mü’min değildir).” (Buhari, Edep, 29 (VIII.12)
“Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez.” (Müs)lim, İman, 73.
“Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim.” (Buhari, Edeb,28; Müslim, Birr ve Sıla ve’l-edeb,)
“Yanı başınızdaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü’min değildir.” (İbn Ebî Şeybe, Kitâbü’l-İman)
Allah Teala da “komşu hukuku”nu Kur’an’la önümüze koyuyor.
“Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi eş (ve ortak) tutmayın. Anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinin mâlik olduğu kimselere (kölelerinize) iyilik edin. Allah kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi sevmez.” (Nisa:4/356)
Bir de benim Rasulullah’ın “Rahmet Peygamberi” vasfı çerçevesinde anlattığım bir “Savaş hukuku” çerçevesi var. Savaşa gönderilen komutana verilen direktif şu:
“-Kadınlara dokunmayın, çocuklara dokunmayın, yaşlılara dokunmayın, ağaçları kesmeyin, yakmayın. Kiliselerinde havralarında ibadetle meşgul olan kişilere dokunmayın.”
Şimdi bir Müslümanlığınızı bir de “Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız?” haydutluğunu düşünün. Buna en çok Müslümanın isyan etmesi gerekmiyor mu? Bu, öncelikle İslam’ın nasıyesine çalınmış bir kara değil mi? Ne yapacaksınız kadınlara, çocukları şişe mi dizeceksiniz? Sırplığı alıp getirip Türkiye’de cinayet dosyası mı oluşturacaksınız?
Buna öncelikle kendisi adına silaha sarılınacak olan iktidar mensuplarının isyan etmesi gerekmiyor mu?
Ne kolay söyleniyor bunlar? Ne kadar insan bu duygularla enfekte olmuş olabilir, hiç düşünüldü mü? Nasıl bir dönüşüm geçiriliyor iktidar sürecinde?
Bu haydutluğun medyada, sosyal medyada sergilenebiliyor olması vahametin başka boyutu değil mi?
(+) Bu bilgileri “Sorularla İslamiyet” isimli siteden aldım.