Bakıyorum da CoVID sürecinde birileri sessiz ve derinden tehlikeli ve kirli bir oyunun ağlarını örüyor. Aman dikkat! Oyun şöyle: Bütün dünyada iktidarlar topluma inanılmaz baskılar uyguluyorlar. Haklı olarak toplumda giderek artan bir öfke var. Ekonomi krize giriyor.
İç içe geçmiş bir çatışmanın zemini oluşturuluyor. Toplumun, dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıkları arasında bir çatışmanın zemini oluşturulmaya çalışılıyor.
İnsanın aklı ile vijdanını savaştıran bir akıl (akılsızlık) var. İnsan insanla çatıştırılmak isteniyor. Aile içinde kadın-erkek, baba-kız, anne-oğul birbirine düşürülmeye çalışılıyor. İnsan tanımı değiştirilmeye çalışılıyor bir yandan. Trans Humanizm’den söz ediyorlar artık. Yeni Normal dönemde, Great Reset sonrası Humanoid, Siborg gibi yeni robotomsu ya da insanımsı varlıklarla tanışacağız. Dini toplulukları kendi içinde, ideolojileri kendi içinde, aileyi kendi içinde çatıştırıyorlar ve başarılı da oluyorlar. Aslında önce yavaş yavaş ve gizlenme gereği duymadan adım adım geldiler. Şimdi koşar adım ilerliyorlar. Çünkü artık insanlık için bu işin şakası kalmadı, bıçak kemiğe dayandı, onlar için ise geri dönüşü olmayan bir yola girdiler, yokuş aşağı koşar gibi gidiyorlar.
Önce Deizm, dinin tarihselliği ile ilgilendik. Dini topluluklar birbirine karşı kışkırtıldı, her din, hem cemaat, hem mezhep, hem tarikat olarak birbirine karşı kışkırtıldı. Dindarlar ve din karşıtları, Laikler, Liberaller birbirine karşı kışkırtıldı. Bu çatışma dini, mezhebi, ideolojik, politik, etnik, kültürel, felsefi ve vijdani kanaat farklılıklara kadar yayıldı. Piyasada yıkıcı bir rekabet oluşturuldu. Kim kimdir, kim haklı, kim haksız belli olmamaya başladı. Notralizasyonla herkes birbiri ile uğraşırken, bu çatışmanın dışında kalanlar kime inanacaklarını şaşırdılar, Agnostizm süreci de başarı ile tamamlandı. Ve şimdi “gemisini kurtaran kaptan” mantığı ile bir atomizasyon süreci başlatılıyor. Birileri bu gayya kuyusundan kurtulmak isteyenlere can kurtaran simidi uzatır gibi gözüküyor, ama dikkat, o simit gibi görünen şey oltaya taktıkları bir yem.
Sanal para yemdir mesela. Mesela aşı yemdir.. CoVID’le bir “korku pandemisi” üretildi. Sonra kim hasta kim değil derken, “PCR yalanı” uyduruldu. Derken tüm dünyada insanlık yargısız bir infaz kararı ile siyaset, bürokrasi ve Bill’in kurulları ile ev hapsine mahkûm oldu. Ekonomi kilitlendi. Kaynaklar hayali bir salgının tedavisi için tüketilmeye başladı. Bu yalan rüzgârı devam ederken, birileri 5G, Humanoidler, Siborglar, Starliklerle uzayın işgali, Sentetik et, Neuralink, insanların ve hayvanların beynini Chip takma hesapları yapıyordu. Öte yandan; biz PCR yalanına takılıp kaldık.
Media at gözlüğü takmıştı sanki insanlığın gözüne. STK’lar, siyasetin arka bahçesi olmuştu sanki, Bill’in kurulları uluslararası sistemin sloganlarını tekrarlıyordu.
Devletlerin eliyle toplumlar esir alındı ve ezildi ve buna karşı çıkan topluluklar ise, yarın bu ağır baskı ve tehditlere karşı sokağa çıkarsa, kendi devletlerini zaafa uğratarak aslında uluslararası sistemin işgali için ülkeleri dış müdahalelere açık bir hale getirebilirler.
Aile içinde kadın ve erkeği birbirine düşman ederek aileyi parçalayan şeytani akıl, devleti ve toplumu birbirine karşı kışkırtarak işgali gerçekleştirebilir. Onun için devleti yönetenlerin de toplumun da akıllı hareket etmesi gerekir. Eğer bu akıllılığı gösteremeyecek olursak, siyaset, bürokrasi, akademi, STK, iş dünyası, media hep birlikte kaybederiz. Yani, demem o ki, birileri bizi bize kırdırmak istiyor. Bu soğuk savaş taktiklerini artık görelim. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, sağ-sol, Laik-İslamcı tuzaklarını görelim. Şii-Sünni, Selefi-Sufi kavgası ile varacağımız yer, kaçtığımızı sandığımız yer olacaktır. Unutmayalım, gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz.
Sağı ile solu ile BÇG’yi, FETÖ’yü, PKK’yı daha tam olarak anlayamadık. Bırakın onları Adnan Oktar’ı, Kalkancı’yı, Tuncay Güney’i, Cem Ersever’i bile anlayamadık. Bu kafa ile bir çözüm üretmemiz de mümkün değil. Bu kafa ile Muhsin Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Hrant Dink ve Hablemitoğlu cinayetlerinin arkasındaki derin sırrı da çözemeyiz.
ABD ile ve AB ile hem müttefiğiz, hem Stratejik ortak. Onlar da hem FETÖ’nün hamisi, hem PKK’nın, PYD’nin! Biz de PKK ve FETÖ ile savaşıyoruz. Evet soruyorum: “Bu ifritten sualin kılını çeken bir akıl” var mı, bugün piyasada. Bu kadar cemaat, akademi, stratejik araştırma merkezi, istihbarat örgütü, media, iş dünyası.. Sahi bizim rotamız nereyi gösteriyor!?
Biz hâlâ 100 yıl önce yıkılan bir imparatorluk nasıl yıkıldı bilmiyoruz. Ama bir yandan da hem övünüyor, hem dövünüyoruz. Ama akletmiyoruz. Tarihin övgü ya da sövgü kitabı olmadığını bilmiyoruz. Peki Cumhuriyet nasıl kuruldu? 1. Meclisin açılışını da bilmeyiz, Sivas ve Erzurum kongresi dedikleri bir sınıf dolusu davetli ile yapılan görüşmeleri yıldönümünde anarız ama, müzakereleri pek de merak etmeyiz. Mesela daha kısa süre önce Anadolu topraklarında kurulduktan sonra İngilizler tarafından yıkılan Konfederatif, başkanlıkla yönetilen Kars İslam Cumhuriyetini bilmeyiz. Bilmediğimizi de bilmeyiz. Hayır hayır, akletmiyoruz. Birçok gerçeğin bırakın bilmeyi, farkında da değiliz. İktidar ve muhalefetin ağız dalaşından kurtulup bu işlerin hakikatini araştırmaya vaktimiz de yok. Ve unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. Aksine onların işlerini sarp dağlara sardırır. Her iktidarda yolsuzluk vardır. Her iktidar döneminde ahlaksız ilişkiler, kasetler, suç ortakları vardır. Ve birileri bu işlerin üstünü örter ki, yarın bu haltları yiyenler dut yiyen bülbül gibi sussunlar, oltayı yutan balık nasıl yem istemezse, onlar da itiraz edemesinler. Oysa Allah her şeyi görüp, duymakta, bilmektedir. Allah