Terbiye mesuliyetini üzerine alan ve mürebbi olma özelliklerine sahip olan tüm terbiyeciler ve eğitimciler geleceğin, istikbalimizin mimarlarıdır. Evet, bu iki vasfı taşıyan herkes -statüsü, konumu ne olursa olsun- bu toplumun terbiyecileri mesabesindedir. Bu açıdan eğitim ve terbiye insanın yalnızca insanları değil çevresindeki her şeyi ıslah etmesi, bozulmuş olan her şeyi düzeltmesi anlamı taşıdığından; bir tarlayı yeşil hale getirmek dahi bu cümleden sayılabilir. Pek tabii bu ıslah çalışmalarının en zoru insan eğitimidir. Biz de bu eğitimin en zor bölümünü nasıl kolaylaştırabiliriz, hangi usullerle amacımıza ulaşabiliriz sorularının cevabını arama çabası içindeyiz.
İnsanı terbiye etmek, can damarlarını beslemek demektir. Bunun için de geçerli olan tek besin, vahyin onayından geçmiş ve kalbe inmiş olan bilgilerdir. “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi ben bilirim, dedi.” (Bakara, 2/30) Ayet-i kerimede meleklerin dilinden ifade edilen insanın kan dökücü ve fesat çıkarıcı özelliğinin fıtratında olduğu bir hakikattir. Doğan her insanın tabiatında taşıdığı bu özellikleri ise eğitim ve terbiye ile ıslah yoluna gitmezsek o insan elbette yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak, kan dökecektir.
İnsan terbiye etmekle iş üretmek ikiz kardeş gibidir. Bu ikisinin birlikte yürütülmesinin en güzel örneği belki de Selçuklu döneminde kurulan‘Eline, diline, beline sahip çık!’ hedefiyle çalışmalarını ticaret hayatı üzerinde yoğunlaştıran Ahilik Teşkilatı’dır. Yani talim ve terbiyeyi, yetişme ile bunun pratik hayata etkilerini birbirinden ayırmamalı, her ikisini de bünyesinde barındıran bir eğitim sistemi benimsemeliyiz. Zira insanın hayatının her anı bir terbiye dâhilinde devam etmek de; öyle ki yolda yürürken Kur’an’ın işaret ettiği şekilde yürümesi, kendisine seslenen birine sünnet-i seniyyeye uygun biçimde dönüp bakması dahi bu terbiyenin kapsamına girmektedir. Her anı kapsayan bu geniş terbiyede Cenab-ı Allah’ın bizzat terbiye edip kullarına örnek olarak gönderdiği, kıyamete kadar gelecek her insanın da değişmez örneği ve mürebbisi olan Peygamberler başrolü üstlenmektedirler.
İnsan kalpten terbiye edilir. Zira küp, içindekini dışına sızdırır. Kalbî bağlantısı olmayan eğitimler gösteriş ve riyakârlıktan öteye geçemez. İnsanın hayatını ıslah edecek ve düzene sokacak yegâne güç ise kalbî kuvvettir. Eğer kalp terbiye edilirse, bütün vücut ve uzuvlar da onun hâkimiyeti altında olduğundan onlar da terbiye olacaktır. Aksi halde terbiyeden geçmemiş bir kalp hiçbir uzvu ıslah gücü ve kabiliyetine sahip olmayacaktır.
Mahlûkat içinde terbiyeye en çok ihtiyaç duyan insandır. Hayatta en zirve sanat da insan yetiştirmektir. Bundan dolayı Allah Teâlâ insan yetiştirme görevini Peygamberlere vermiştir. O halde talim ve terbiye hizmeti bir Peygamber mesleğidir. Osmanlı döneminde eğitime alınmış olanların yaptığı şu dua bu konuda hem dikkat çekici hem de bir örnek niteliğindedir: “Ya Rabbi! Bana hocamın kusurunu, noksanını gösterme!”Anne, baba, öğretmen veya terbiye veren konumda her kim olursa onda görülen bir eksiklik, onun ve yetiştirdiği kişinin kalbi arasındaki ilişkide bir kopukluk meydana getirebileceğinden böyle dua etmişler, bu yolla terbiyenin söz ve şekilden değil, kalpten sağlanan bir iletişimle gerçekleşebileceği hakikatini de en güzel biçimde göstermişlerdir.“Alimlerin yaptıkları cahillerin delilidir” hakikati gereğince tüm terbiyeciler hayat tarzlarının bilmeyenler için bir örnek mesabesinde olduğu bilinç ve şuuruyla terbiyeye aldığı kişilerin kendi hatalarını gördüklerinde bu terbiyenin sağlıklı olmayacağını bilmeli ve ona göre hareket etmelidirler. Bunun yanında da bu mesleği kendilerinden devraldığı Peygamberlerin metot ve usullerini bilmeli; başarılı olmanın sırrının onlardan öğrendiklerimiz olduğunu göz ardı etmemelidirler.
yeniakit