Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TRT'de dün gece yayımlanan "Enine Boyuna" programına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Bakan Davutoğlu, Kıbrıs sorunu ve müzakerelerin gidişatına ilişkin görüşlerinin sorulmasına karşılık, "Kıbrıs konusunda Türkiye'nin gösterdiği çaba anlamında alnı açıktır. Hem çıkarlarımızı korumaya gayret ettik, hem de aynı zamanda evrensel bir yaklaşımla uzlaşmayı, ahde vefayı öne çıkaran taraf Türkiye oldu. Kıbrıs konusunda verdiğimiz sözleri hiçbir zaman reddetmedik" dedi.
Müzakerelerin yürümesine rağmen bazen Rum yönetiminin pozisyonlarına bakınca, Rumların "gerçekten barışın mı, yoksa taktik manevralarla adada kendi istedikleri bir çözümü adım adım gerçekleştirmenin mi peşinde olduğundan" emin olunmadığını belirten Davutoğlu, çözüm için ısrarla tarih veren tarafın Türk tarafı olduğunu, buna karşılık zamana bakılması gerektiğini söyleyen tarafın Rumlar olduğunu hatırlattı.
Bakan Davutoğlu, bundan sonraki süreçte KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile daha yakın ve sıkı aralarla görüşmeyi kararlaştırdıklarını ifade ederek şunları kaydetti:
"Ya statik bir barış gerçekleşir, ki biz onun peşindeyiz, bu barıştan kastettiğimiz temel parametreleri Annan planıyla çizilmiş olan iki kesimlilik, iki kurucu devlet ve siyasi eşitliğe dayalı, Türkiye'nin etkin garantörlüğüne dayalı bir barış. Bunun dışındaki alanlar müzakereye açıktır. Bu yapıda bir barış ya da eğer bu olmazsa, taktik manevralarla karşılıklı bir manevra alan mücadelesine girmek... Bu istenilen bir şey değil, parça çözümlerle sonuca ulaşmak kolay değil.
Ama biz her ne şekilde olursa olsun Kıbrıs'taki statükonun bu şekilde sürmesi taraftarı değiliz. Bu şekilde bu müzakerelerin son şans olduğunun herkes tarafından algılanması lazım. Kıbrıs Türklerinin sanki büyük bir insanlık suçu işlemiş gibi bu izolasyonlarla yaşaması mümkün olamaz. İngilizce bir tabir vardır, 'Enough is enough' diye. Türkiye'nin bütün bu çabalarının AB tarafından görülmesi ve uluslararası aktörlerin bu birkaç ay içinde etkin şekilde ağırlığını koyması lazım."
Davutoğlu, bu yıl sonuna kadar çözüm olmaması durumunda ne olacağının sorulması üzerine de, "Biz olması için çaba sarf edeceğiz, ama artık KKTC üzerinde uygulanan bu haksız ambargoların sürmesi mümkün değildir. Bir şekilde ya karşılıklı müzakerelerle bu statüko değişir ve Doğu Akdeniz'de barış ve güvenlik alanını beraber kurarız, bu anlamda Türkiye'nin AB süreci önündeki engelleri de kaldırırız. Ya da alternatif yolları hep beraber düşünmek zorunda kalırız" diye konuştu.
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ
Türkiye-AB ilişkilerinde gelinen son noktanın ne olduğunun sorulması üzerine de Davutoğlu, bu konuya yöntem olarak nasıl yaklaşıldığının önemli olduğunu, genel olarak AB ve Türkiye'nin statik olduğu yönünde bir yaklaşım bulunduğunu söyleyerek, "Aslında bu böyle değil, Türkiye-AB ilişkileri iki dinamik entitenin ilişkisidir. Yani bir taraftan müzakere yürütürken, dünya değişiyor ve Türkiye-AB ilişkilerinin karakteri de buna paralel olarak değişiyor" dedi.
Davutoğlu, bu nedenle AB'nin değişim sürecinin doğru kavranması gerektiğini belirterek, katılım süreci çerçevesinde iki tarafın da birbirini etkilediğini kaydetti.
Türkiye'nin AB'den beklentisinin diğer aday ülkelerle eşit muamele olduğunu ve bunu istemeye de hakları bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin hiçbir zeminde kendine kategori koymadığını belirterek, "Yani AB'de sorun olduğu için Orta Doğu'ya yönelmiş değiliz, Orta Doğu'da, Kafkaslar'da yine aktiftik. Her an her yerde olayları takip eden bir Türkiye" diye konuştu.
Bakan Davutoğlu, AB ile ilişkilere yeni bir ivme kazandırmaya çalıştıklarını ifade ederek, bakan olarak göreve gelmesiyle birlikte ilk ve öncelikli olarak bu konuya eğilmeyi tercih ettiğini bildirdi. Türkiye-AB ilişkilerinin 4 ana ekseni bulunduğunu belirten Davutoğlu, bunları iç boyut ve Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu restorasyon süreci, daha çok teknik bir kurum olan AB Komisyonuyla yürütülen ilişkiler, dönem başkanlıklarıyla ilişkiler ve siyasi bir organ olan AB Konseyiyle ilişkiler olarak sıraladı.
AB Komisyonu ve dönem başkanlıklarıyla iyi ilişkiler içinde bulunulduğunu söyleyen Davutoğlu, "gelecek dönemin ümitvar olduğunu, çünkü ardı ardına İsveç, İspanya ve Belçika'nın dönem başkanı olacaklarını" hatırlattı. Korfu'da bu üç ülkenin bakanlarıyla bir araya geldiğini ifade eden Davutoğlu, 6 aylık dönem başkanlığı süresinin kısa olması nedeniyle artık yıllık planlar yapmaya karar verdiklerini kaydetti. Davutoğlu, bu yıllık program uygulamasını adalet ve içişleri bakanlıklarına da yaydıklarını belirtti.
Davutoğlu, AB Konseyinin siyasal bir zemin olduğunu hatırlatarak, konsey içinde Fransa ve Avusturya gibi, Türkiye'nin üyeliğine açık şekilde karşı çıkan ya da Rum kesimi gibi ilişkisi bile bulunmayan, düşman olarak gören aktörler bulunduğuna işaret etti.
"AB Komisyonuyla oturup konuşabiliyoruz, ama AB Konseyi ya da Avrupa Parlamentosunda biz yokuz" diyen Davutoğlu, "bu nedenle ne yapılırsa yapılsın, bazı engellemelerle karşılaşılabildiğini" kaydetti.
CLINTON'IN TÜRKİYE KATEGORİSİ
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın, yaptığı bir açıklamada Türkiye'yi Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerle birlikte önemli ve yükselen küresel güçler kategorisine soktuğunun hatırlatılması üzerine Davutoğlu, bir ülkenin hangi kategori içinde yer aldığının önemli olduğunu söyleyerek, çünkü ülke kategorilerinin değişen uluslararası konjonktüre paralel olarak tekrar tekrar ele alındığını ve hangi kategori içinde yer alındığının bu açıdan önemli olduğunu belirtti.
Davutoğlu, Soğuk Savaş döneminde herkesin zihnindeki dünyanın 4 kategoriye ayrıldığını hatırlatarak, bunların süper, büyük, bölgesel ve küçük güçler olarak sıralandığını kaydetti. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bu kategorilerin de yok olduğunu söyleyen Davutoğlu, tarihin ünlü tarihçi Fukuyama'nın dediği gibi son bulmadığını, aksine ivme kazandığını bildirdi.
Clinton'ın Türkiye ile aynı kategori içinde saydığı ülkelere bakılınca bunların ölçek ya da nüfus ve toprak büyüklüğü olarak Türkiye'den büyük olduğuna işaret eden Davutoğlu, mesela Çin, Brezilya ve Hindistan'ın böyle olduğunu, bu ülkelerin yükselen güç olmasının beklenen bir şey olduğunu söyledi.
"Bu ülkelerin hepsi zaten potansiyel olarak yükselen güç olmaya adaydı" diyen Davutoğlu, Türkiye'nin bu ülkelerle yarışır hale gelmesinde üç etkenin rol oynadığını, bunların da Türkiye'nin coğrafyası, tarihi ve siyasi irade olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, Türkiye'nin coğrafyasının hem risk ürettiğini, hem de iyi kullanılırsa büyük potansiyel taşıdığını belirterek, "Coğrafyanızı siz Irak gibi ya yayarak yapmaya kalkarsınız ya da hiç kimseye savaş ilan etmezsiniz ama coğrafyanızı genişletirsiniz. Coğrafyayı genişletmek, illa savaşarak yayılmacı politika takip etmek değil, barışçıl, ekonomik, kültürel araçlarla, diplomasi ile etki alanınızı genişletmek demektir. Batılı bakınca artık sadece Türkiye'yi değil, Türkiye'nin 'hinterland'ını da görüyor" dedi.
Türkiye'nin tarihi birikiminin de çok güçlü olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Tarihi alışverişi olumlu yönde kullanırsanız tarihiniz size yük olmaktan çıkar, değer haline dönüşür" ifadesini kullandı.
Bakan Davutoğlu, Türkiye'nin 2000'li yıllarda özgüven kazandığını söyleyerek, Türkiye'nin çevresiyle bütünleştiğini, ayrıca BM Güvenlik Konseyi üyeliği, Medeniyetler İttifakı, İKT Genel Sekreterliği gibi gelişmelerle küresel iddialar taşıdığını da kaydetti.