15 Temmuz darbe girişimi ve katliamı başlar başlamaz bulunduğum mekândan ABD, Kanada, İngiltere ve Almanya’da canlı televizyon yayınına bağlandığımı paylaşmıştım sanırım. Saatler henüz Cumhurbaşkanının seyir halindeki uçaktan yaptığı konuşma sonrasını gösteriyordu. Halk, başkomutan tarafından hattı müdafaaya çağrılmış, darbe girişimi netlik kazanmaya başlamıştı. Telefonun diğer ucundaki Batı medyası sanki aynı merkezden yönlendirilmiş gibi benzer tonda, benzer soruları ile ağızları açık bırakacak nitelikteydi. Ben bir taraftan ülke olarak içinde bulunduğumuz vahim durumun şokunu atlatmaya çalışan bir vatandaş modunda üzerimize düşen bombalardan bahsediyordum, bir taraftan da uluslararası toplumun dikkatini çekecek detayları izaha çalışıyordum. Karşımdaki ise, ister İngiliz olsun, ister Amerikalı, ister Kanadalı veya Alman o anda olmakta olan darbeyi adeta görmezden geliyor, konuyu cumhurbaşkanı üzerinden yürütmeye çalışıyordu. Sanki sıradan bir günde, sıradan bir televizyon programında Türkiye ve geleceğini konuşuyorduk da, tepesinde F16’lardan bomba atılan, köprüsünün tepesine gizli atış yapacak bir katil konumlandırılan, tatbikata gittiğini zanneden ana kuzusu askerî okul öğrencilerine ne olursa olsun vuracaksınız, siz onları vurmazsanız ben sizi vuracağım deyip nitekim verdiği sözü de tutan ve askerini gözünün ortasından vuran katil teröristlerle boğuşmuyorduk sanki, milletçe… Sanki, sanki, sanki…
O geceki ton maalesef bugün de azalarak değil tam tersine artarak batı dünyasına hakim durumda. Öyle ki; FETO ile işbirliği içinde karşılıklı sırtlar sıvazlanan güç odaklarının ortamında darbe girişiminin görmezden “geldirilmesi” stratejik adımların başında. Şöyle ki. Batı dünyasının insanları 15 – 16 Temmuz’da Türkiye’de ne olmuş, ne bitmiş bilmiyor, bilmediği için de konu ilgisini çekmiyor. Ama 16 Temmuz sonrası için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Onu biliyor, takip ediyor, bu konuda bir kanaate sahip. Peki ne oluyor diyor bu dönemde? Hükümet binlerce insanı işten atıyor, bunu söylüyor. Maalesef darbe sonrası darbecilere karşı yapılan mücadele de başka bir çerçeveye oturtularak ne darbenin doğru bir değerlendirmesini yapıyorlar, ne de darbe sonrası dönemin… Bu işin başını çeken malum çevre, iç ve dıştaki hainler böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlar.
Bir darbe girişiminin varlığını, boyutunu, sonuçlarını adeta sanallaştırıyorlar ve iki bu birinci adımın vesilesi ile gelen meşrulaştırmayla, olanı sıfırlama çabasıyla “paralel” olarak siyasi iktidarın halkından yana, milletini korumak amaçlı adaleti tesis etme çabalarını sinsi bir algı yönetimiyle başka bir zemine çekiyorlar. 15 Temmuz’da yaşananlarla ilgili olarak elde bulunan somut verilere rağmen, batılı diskurlarda faillerin bir “iddia” olarak dahi anılıyor olmaması, başta Amerika olmak üzere batı ülkelerinde 16 Temmuz sonra atılan adımların çarpıtılarak sayamayacağımız kadar çok programa konu edilmesi bütün bunların somut bir tezahürü. Her gün bir kaç tane Türkiye paneli düzenlenen mevzubahis mekânlarda inanın hiç hayırlı şeyler konuşulmuyor. Gerçekler yansıtılmıyor. Dikkatlere getirmek isterim.
yeniakit