Bir türlü kapanmayan lüzumsuz mesele: Esad mı Esed mi?

Hakan Albayrak

Rusya ve İran destekli Esed rejimi halkın özgürlük ve adalet taleplerini bastırmak için Suriye’yi yangın yerine çevirdi, kan gövdeyi götürdü ve götürmeye devam ediyor.

 

Ne ilginçtir ki bazı kimseler bu korkunç manzarayı bir kenara bırakıp ‘Esad mı Esed mi?’ sorusuyla uğraşmamızı istiyorlar.

 

Dokuz senedir aynı terane: “Aranız iyiyken Esad diyordunuz, aleyhine dönünce Esed demeye başladınız.”

 

Ne alâka?

 

Kel alâka!

 

***

 

Esad ve Esed iki ayrı kelime.

 

İkisi de Arapça olan bu kelimelerden Esad’ın anlamı ‘en bahtiyar’.

 

Esed ise ‘aslan’ demek.

 

“Bu adamın aleyhine döndük, öyleyse bundan böyle onu aslan diye analım” mı demişiz yani?

 

İyi, mert, yiğit insanlara ‘aslan’ diye iltifat edilen bir ülkede olacak şey mi bu?

 

***

 

Adamın ismi Arapçada ‘elif’, ‘sin’ ve ‘dal’ harfleriyle yazılıyor; ‘sad’ değil ‘sin’ (ve ‘sin’den sonra ‘ayn’ yok). Esed işte.

 

Yazar ve müfessir Muahmmed Esed’in soyadıyla aynı.

 

Birini Esed diye telaffuz ederken öbürünü niye Esad diye telaffuz edelim?

 

***

 

Frenkler Asad diye yazmış, biz de oradan yürüyüp yıllarca Esad demişiz.

 

Sonra bir gün Sefer Turan ve Taha Kılınç gibi Arapçaya vakıf arkadaşlar ‘Bunun aslı Esad değil Esed’ dediler, niye böyle olduğunu güzelce izah ettiler, biz de kendilerine teşekkür edip doğrusunu kullanmaya başladık.

 

Ne zaman? Ben şahsen Esed’in aleyhine dönmeden beş-altı sene önce Esed demeye başladım. (2006’da yayımlanan “Türkiye-Suriye Birliği” adlı kitabıma bakabilirsiniz mesela; orada da Esed dedim.)

 

***

 

Kapansın artık bu lüzumsuz mesele!

 

İsteyen gene Esad desin, yeter ki bahtiyarlığı zulümde aramasın.

 

(Brezilyalı ünlü karikatürist Carlos Latuff'tan)