Gündemin birinci sırasında olmasa da, yavaştan yavaştan af konuşulmaya başlandı. Her ne kadar bir an için ağzından kaçırdığı genel af konusu Kemal Kılıçdaroğlu'nun ağzına Baykal tarafından geri tıkanmış olsa da, artık gündemden düşmeyeceğe benziyor. Bu arada, medyadaki yerini de almış bulunuyor.
Boyutlarını bilmeyiz ama, aslında Ak Parti'nin "açılım" paketinin diplerinde de bir affın olduğunu herkes tahmin ediyor.
Ne zaman bir af olayı gerçekleşse veya ciddi olarak gündeme gelse, vicdanımda bir yara, bir kanama hissederim.
"Kim kimi affediyor?" diye yüksek sesle bağırmak gelir içimden, bağırırım da.
Suçluları affetme yetkisi kime aittir? Suç kime karşı işlenmişse, affetme yetkisi de ona aittir elbette.
Birisi sizin babanızı öldürmüşse, onu affetme yetkisi sadece ve sadece size aittir, yani ölen kişinin en yakınlarına, varislerine aittir.
Siz bir kişinin malını gasp etmişseniz veya başka bir şekilde zarar vermişseniz, sizi affedebilecek tek kişi, o malın sahibi değil midir?
Durum böyle iken, bir de bakmışsınız devlet bütün suçluları bırakıvermiş ve bunun adına da af demiş. Af bu ise, zulüm hangisi Allah aşkına?
En büyük görevi adaleti sağlamak ve ayakta tutmak olan devlet, kendisine ait olmayan bir yetkiyi kullandığı için en büyük zulmü işleyegelmiştir bugüne kadar.
Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçları affedebilir.
İşine geliyorsa, hesabını iyi yapmışsa, faydalı olacağını umuyorsa.
Devlet, kendisine borcu olan insanları affedebilir, veya onlara ödeme kolaylığı yapabilir.
Vergi borcu olanları, kendisinin verdiği çeşitli cezaları affedebilir.
Devletin sosyal güvenlik kurumlarına pirim borcu olanları affedebilir
Devlet malına kurumlarına zarar verenleri affedebilir.
Fakat "Devlete karşı işlenen suçlar" denilince devlet hiç de bu söylediklerimizi anlamıyor, anlamak istemiyor. İdeolojisini kastediyor. Kendisini ilah yerine koyduğu için, ilahlığına karşı işlenen suçları kastediyor.
Fakat artık her şey geride kalmıştır, o günler geçmiştir.
Faşizm dozajında bir ırkçılık, İslam düşmanlığından başka hiçbir anlama gelmeyen bir laiklik ve gayri İslami bir hayat tarzı olan batıcılık temelleri üzerine kurulan ve kurulduğu günden itibaren kendisine en büyük düşman olarak kendi halkını seçen, o halkın dinini seçen bu devlet, artık bugün tövbe edip dönmeli ve insanlardan bir özür dilemelidir.
Yüz yıla yakın bir zaman boyunca ilahlığa yeltenen devlet, buna derhal bir son vermeli, Allah'a tövbe etmeli ve insanlardan özür dilemelidir.
Bunca zamandır kışlalarda, okullarda ve diğer bütün kurumlarında ilahlığını dayatan, elindeki bütün imkanları bu iddiasını ispat etmek için kullanan devlet, artık bir tövbe etmelidir, özür dilemelidir.
Kendisini bu şekilde kabullendirmek için Müslümanlara yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı özür dilemelidir.
İslam düşmanlığından başka ikinci bir anlamı olmayan devrimleri dayattığı esnada, bunları kabullenmeyen Müslüman halka karşı giriştiği toplu imhalardan dolayı özür dilemelidir.
Müslüman oldukları için gördükleri zulüm ve katliamlar yetmiyormuş gibi, bir de Kürt oldukları için ikinci bir zulme maruz kalan ve o günden bugüne kadar sayısız imha ve katliamın muhatabı olan Kürt halkından özür dilemelidir bu devlet.
Bu zulüm ve katliamlarından dolayı, yıllar yılı estirdiği terörden dolayı karşıt terör örgütünü doğuran, son olarak kırk binden fazla insanın ölmesine sebep olan, ülke insanının yüz milyarca dolar alın terinin teröre gitmesine vesile olan, bölgenin yoksulluk ve sefalet içerisinde sürünmesine sebep olan bu devlet, özellikle bölge insanından özür dilemelidir, tazminat ödemelidir.
Kısacası devlet bugün asla ve asla hiç kimseyi affetme makamında değildir, özür dileme, tazminat ödeme ve Allah'a tövbe etme konumundadır.
Doğru Haber Gazetesi