Biri bize tarihin ilk insan hakları belgesinin Magna Carta olduğunu söyledi. Oysa Magna Carta derebeylerle kral arasındaki bir sözleşmeydi. Magna Carta Libertatum, 1215 yılında kral ile derebeyler arasında, kralın ve derebeylerinin hak ve sorumlulukları ile vergi toplama ve paylaşımını konu alan bir sözleşmedir. İnsan hakları ile bir ilgisi yoktur.
Bize “Ulus devletlerin doğuşu” açısından çok önemli bir gün olarak ezberletilen Vestfalya antlaşması, aslında, sömürgeci devletlerin işgal edip sömürdükleri ülkelerdeki köle, toprak, maden ve ürünlerin paylaşımı ve bu toprakların yönetimi ile ilgili olarak yapılan bir anlaşmaydı. Bir sömürü, yağmanın paylaşılması için yapılan bu anlaşma, aynı zamanda “beyaz adam”ın kendi dışındaki Kızılderili, kara derili ve sarı ırkın insan olmadığı, daha doğrusu, bunların insanlaşma aşamasını tamamlayamamış maymunlar olduğunun kabul edilmesi idi. Yıl 15 Mayıs 1648. Barış dedikleri sömürgeci ülkelerin kavga etmemeleri, mal paylaşımı idi ve bunun kilise tarafından kutsanması idi. Bu Şeytan üçgeninin tepesinde Vatikan vardı, diğer iki ayağında ise “Vestfalya” (Almanya / Kuzey Ren Vestfalya) ve “Strasbourg” vardı. Yani hani şu AİHM’in bulunduğu (Fransa / Alsace Lauronne).
Laiklik dedikleri “Din devlet ayrılığı” değildi. Ve Laiklik bir kilise kurumu idi. Ve sadece Katoliklik için geçerli idi. Dayanağı ise İncil’deki “Tanrının hakkı tanrıya, Sezarın / Kralın hakkı krala” idi. Zaten de kral da Tanrıya aitti ve Mesela Alman Protestan geleneğinde “Laiklik” değil, geçerli olan “Secularismus”tur. Ortodoks dünyasında ise kilise devlet ilişkisinin çözümü “Bizantinizm”dir. Kral kilisenin başıdır. İngiliz Anglikan geleneğinde de Kral aynı zamanda Anglikan kilisesinin başıdır. Laikliğin objesi Din ve devlet değil, egemen kilise ile egemen olan siyasi devlettir. Biri ruhu, öteki akıl ve bedeni korur. Ruhun ve bedenin egemenliği bu iki egemen arasında paylaşılır. Mesela, Fransa’nın Alsace Lauronne eyaletinde Laiklik kuralları değil, Kontrat kuralları geçerlidir ve Fransa’nın içinde de, Laiklik anlam olarak paylaşım, mütareke ve işbirliğidir. Ama bize yalan söylediler.
Adalet dedikleri gerçek adalet değildi. Batıda “Hak” kavramı yoktu. “Right”, “insani sağduyu” olarak tanımlanıyordu. “İnsan” ise “üstün ırk”a mensubiyet olarak anlaşılıyordu. Bir kişiyi ya kral ya da ruhani bir kişinin takdis etmesi gerekiyordu. “Vaftiz” bir kutsama, günah çıkarma ise, itiraf ve arınma ile “geri dönüş”ü ifade ediyordu. Yoksa “içinize cin ya da şeytan kaçmış ve siz onlardan biri olmuşsunuzdur” (Bakınız: Demonizm / Lexorsizm / Kutsal fahişe). Batıdaki “Lord” ilan etme. Ve değişik makam ve unvanlar verme bu geleneğe dayanır. Bakınız: Sezar, Kayzer, Prens, Dük, Düşes, Markiz, Kontes, Baron, Leydi, Basilius, Tekfur, Çar, Voyvoda, Raca, Firavun, Tekfur, bunlar “mavi kan”lı, dokunulmaz, “kutsal kişi”lerdir ve “Lasül’el”dirler. Yasa koyucudurlar ve terbiye edicidirler. Yani İslami gelenekte “İlah ve Rab” konumundadırlar. İslam’da dine giriş “La ilahe…” diye başlar. Ama tabii bunu günümüz Müslümanlarına bakarak anlamak kolay değil. Allah “Din büyüklerini İlah ve Rab edinmeyin” der, devlet büyükleri ile ilişkilerde de birçok uyarı var ama durum ortada.
Temelinde “Tanrının krallığı” ve “Tanrının ailesi” anlayışı vardır. Siyonizm ve faşizm bu kaynaktan beslenir. “Her şey ALMANLAR” için, ALMANLARA GÖRE ve ALMANLAR tarafından” derken, ALMANLAR yerine, kendi ırkınızı, dininizi, mezhebinizi, ideolojinizi, sınıfınızı, cinsiyetinizi, doğduğunuz yeri, partinizi, futbol takımınızı yazın, sonuç değişmeyecektir. Ölçeklendirmeye göre, MİKRO ya da MAKRO faşist olabilirsiniz. Tek ölçü HAK olması gerekirdi. HAK yerine ne ikame ederseniz edin, o ŞİRK’tir.
Batıdaki “Hüman” insan değildi. İnsana karşı kurulan bir tuzaktı. Dünyada yaşayan dört ırktan birini yok ettiler, birini köleleştirdiler, birini sömürdüler. Kendi aralarında 100 yıl savaşları bitti, ardından 2 dünya savaşı ve bir soğuk savaş çıkardılar. Ve şimdi yeni bir dünya savaşı için “Tanrıyı kıyamete zorlayan” Şeytani bir akılla Global reset’e hazırlanıyorlar. Hedef Öjenikbir hareketle, 8 milyara yaklaşan insan sayısını 500 milyona çekmek. “Özgürlük” dedikleri “Serserilik / Kendi başına hareket” etmekti. “Bırakınız yapınlar”. Bizim geleneğimizde “Beni bana bırakma” şeklinde bir dua vardır. İnsan heva ve heveslerinin, nefsinin peşine takılırsa, “belhum adal” olur. Yani hayvandan da aşağı bir mahluğa dönüşür. Onun istişare, şûra, ilim, hikmet, velayet ve nasihat gibi müesseseleri vardır.
Hürriyet farklı bir şeydir. İnsan insanın da kölesi olmasın, kendi nefsinin, heva ve heveslerinin de, İns’in olmadığı gibi Cin’nin ve Şeytan’ın da kölesi olmaması gerekir. Dinin içini boşalttık, tarih yalan üzerine kurulu. Ahlaktan uzaklaştık, gelenek içi boş bir mefahire dönüştü.
Bütün devletler bir ideal üzere kurulur, yükselir, bozulur ve çöker.. Her ülkede kahramanlar gibi hainler de vardır. Gariptir, herkesin haini, ötekinin gözünde kahramandır aslında. Peki biz kimiz ve nerede duruyoruz. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Biz Fatih’i severiz, Timur’u sevmeyiz. Özbeklerin Fatihi Timur’dur. Fatih’i severiz ama Cem Sultan’ı görmek istemeyiz. Fuzuli şikayetnamesini yazdığında, “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar” diye serzenişte bulunduğunda 1500’lerin başında Kanuni sultandı. 1700’de Lale devri, yabancılaşma. 1800 Tanzimat, inkar. 1900 İttihat Terakki. Halifeyi Selanik’e sürgüne gönderen bir zihniyet işbaşında. Yıkılış ve Cumhuriyet. İttihat Terakki’nin siyasi ayağı iktidarda. Aslında Anadolu topraklarında ilk Cumhuriyet Kars İslam Cumhuriyeti idi ve bu Cumhuriyet başkanlıkla yönetiliyordu. 1919 Nisan ayında İngilizler tarafından yıkıldı. Daha Mustafa Kemal Samsuna gitmeden!. 18 yaşındaki gençler de akil-baliğ oldukları için oy kullandılar, hem de kadın ve erkek. Tanzimat’tan tek parti dönemine bütün inkılaplarda yeni gelen hiçbir şey yok, yapılan tek şey, genel anlamda “İslami olanın yasaklanması”dır. Harf, kıyafet, takvim, maarif..
Neyse mayınlı tarlaya girmeyelim. Bugünlerde Kemalizm 2’yi yazıyorum da. Üzgünüm ama aldatıldık ey halkım! Halimize bakıyorum da aldatılmaya doymadık galiba.
Selâm ve dua ile.