Hollanda, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Belçika.. Bunlar Almanya’nın komşusu olan ülkeler ve her birisi de, az ya da çok, Almanya’nın manyetik çekim alanı içindeler.. Bu ülkeler ekonomik açıdan güçlü olsalar bile, Avrupa’daki daha güçlü ülkeler yanında ‘küçük’ olduklarını kendileri de biliyorlar.
Yine de, günümüzde ülkelerin güçlerini nüfus çokluğu veya yüzölçümüyle tartmak büyük yanlışlık olur. Bugün dünyada nüfusları 1-2 milyon civarında ama uluslararası hukuk açısından devlet statüsünde en az 30-35 ülke var.
Bu bakımdan, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın Hollanda’nın barbarlığına kızgınlığını dile getirirken ‘Bu Hollanda bizim kürdan cebimiz gibi, 41 bin km. karelik küçücük bir ülke..’ demesi hoş değildi. O küçücük ülke seni kendisiyle uğraştırabiliyor, işte.. Yani, ‘Onları dünyaya rezil ederiz..’ gibi beyanların da bir karşılığı yoktur. Nitekim hemen bütün Kara Avrupası Hollanda’nın barbarlığına destek veriyor. Bu barbarlık karşısında ağabey pozuna bürünen Rusya gibi bazı ülkelerin, 'Konu büyütülmemeli ve dialog yoluyla halledilmeli..' gibi nasihatleri de, özü itibariyle o barbarlıkları zımnen kabul mânâsında..
Özellikle İslam düşmanlığı temelinde yapılan siyaset eğiliminin, siyaset sahnesine bu anlayışla çıkıp Amerikan Başkanlığı’nı kazanan Trump’tan sonra, Avrupa’da da ivme kazandığı ortada. NitekimGeert Wilders, bu Hollanda’lı Trump da, ‘Kur’an’ı da yasaklayacağını, Mescitleri de kapatacağını’ söylüyor, ‘Bu ülke bizim, burada İslam’a ait hiçbir iz bırakmamalıyız’ diyor. Fransa’da birinci parti durumunda gözüken ırkçı Ulusal Cephe’nin lideri Marine le Pen de ‘başörtüsünün sokakta bile yasaklanacağı’nı söylüyor. İtalya’da Kuzey Birliği partisinin lideri de aynı koroya katılanlardan.. Fransız Dış bakanı Jean Marc Ayrault da‘Türkiye’nin Hollanda’ya nazi benzetmesi ve faşizm uygulaması yaptığı iddialarının doğru olmadığını, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyması gerektiği’ni hatırlatıyordu. Aynı sözü,Hollanda’nın uygulamasına destek bâbındaki açıklamasındaMerkel de söylüyor..O halde, evvelki günkü yazımın başlığını tekrarlayayım: ‘Faşizm, Irk ve İnanç Ayrımcılığı’ bu değilse, nedir?
***
İsviçre’nin en yüksek tirajlı gazetesi Blick de 13 Mart günlü sayısında, Erdoğan’ın kocaman bir fotoğrafının altına, ‘Şimdi biz de katılıyoruz’ şeklindeki bir almanca hatırlatma cümlesiyle ve türkçe olarak kocaman harflerle, ‘Erdoğan’ın diktatörlüğüne HAYIR oyu kullanın!’ manşetiyle çıkıyordu ve bu cümlenin hemen altına da küçük harflerle ‘Stimmt Nein zu Erdogans Diktatur’ almancasını da yazıyordu. Yani, onlar bizim içişlerimize karışmaya kalkışıyorlar ama Türkiye Hükûmeti’nin o ülkedeki kendi vatandaşlarını ‘EVET’ yönünde bilgilendirme çabalarına karşı çıkıyorlardı.
Pekiyi, bunlar niçin?
Almanya,Bismarck'ınAlman Birliği'ni sağladığı 1870'lerden bu yana, tıpkı öteki emperial güçler gibi dünyanın başka yerlerinde kendisine'lebensraum' /yaşama alanı’ açmaya çalışan bir ülke.. Ama iki Dünya Savaşı'ndan da ağır yenilgiler alarak çıkmasının tedirginliği de sürüyor, temkinli..
Bu noktada, Almanya Türkiye’yi en ciddî rakip olarak görüyor ve onun, karşısında 15 sene öncelere kadarki gibi eğilmeyişinden, kendisini Almanya’yla eşit seviyede görmesinden rahatsız.. ‘Ermeni soykırımı’ iddialarını Alman Meclisi’nin gerçekmiş gibi kabullenmesi, PKK ve diğer terör odaklarının desteklenmesi ve hattâ İstanbul'da yapılmakta olan 3. Havaalanı'nın bile önlenmeye çalışılması, aynı korkudan kaynaklanıyor. Ama aslî etken ise halkımızın Müslüman olması.. Halklarının şuûr altında yatan Haçlı anlayışıyla ve kendi bünyelerinde bir yabancı madde istemiyorlar.
***
Bundan sonra, Batı Avrupa ülkelerinde bulunan ve İslamî kimliklerinden tâviz vermek eğiliminde olmayan Türkiye vatandaşlarını oralardan kaçırmak için ağır baskılar yapılmaya kalkışılabileceği ve yüzbinlerin anayurda dönmek zorunda bırakılabileceği ve buna da hazırlı olmak gerekliliği de unutulmamalı..
stargazete