Birisi bize acizliğimizi hatırlatmalıydı

Mehmet GÖKTAŞ

Evet, insan olarak biz aciz yaratılmışız, zayıf yaratılmışız Öncelikle bunu kavramalı ve daha da önemlisi bunu kabullenmeli, bunu itiraf etmeliydik. Hem bu bizim için büyük bir erdemdi.

Evet, bizler aciziz. Hayatımızın bazı dönemleri için bu acziyetimizi kabullenebiliyorsak da bazı dönemlerinde unutuveriyoruz.

Bebeklik dönemine aklımız ermese de acizlik döneminin bir merhalesi olan çocukluğumuzdaki ebeveynimize olan ihtiyacımızı, ihtiyarlığımızda çocuklarımıza ve yakınlarımıza olan ihtiyacımızı çok iyi biliyoruz.

Fakat çoğu zaman bu acziyetimizi unutuyoruz hatta kabullenmiyoruz, gücümüzün kuvvetimizin biraz yerinde olduğu, işlerimizin yolunda gittiği zamanlarda kendimizi müstağni görüyor, hiç kimseye eyvallahımızın olmadığını iddia ediyoruz.

Halbuki acziyetimizi Allah’a itiraf etmemiz bizim için en büyük bir erdem hatta bir yükümlülüktür.

Rabbimiz böylesi günlerde de yine merhametinden dolayı bize bir takım belalar göndererek acziyetimizi hatırlatıyor. Evet, merhametinden dolayı değil de ya nedir?

 Acziyetimiz aklımızın kıyısına bile gelmeden berrak ve durgun sularda gemilerimiz yüzüp giderken Rabbimiz acizliğimizi aklımıza getirmek için fırtınalar ve dev dalgalar gönderiyor, biz de Allah Allah diye feryat ediyoruz.

Uçağımız türbülansa giriyor, o anda herkes acziyetini kabulleniyor ve Allah Allah diye yalvarıyoruz.

Aslında gökten şırıl şırıl inen yağmur çoğumuza Rabbini hatırlatıyor hatta yağmurun adına rahmet diyoruz. Fakat yağmurla birlikte Rabbini hatırlamayanlar varsa bu defa şimşeklerle, yıldırımlarla birlikte gönderiyor yağmurunu ve biz derhal Rabbimize sığınıyoruz.

Daha açık söyleyelim; korkutuyor Rabbim bizi, biz korkacak şekilde yaratıldık, aciz ve zayıfız ve dolayısıyla korkunun muhatabıyız. Biz biraz da korkuyla yola geliriz. Korkuyla deneniyoruz, açlıkla deneniyoruz, mallardan ve canlardan vermek, daha doğrusu alarak deniyor bizi Rabbimiz. Tabi işin sabır yönü başka bir konu.

İstanbul depremine, bütün depremlere bir de bu açıdan bakmak durumundayız.

Korku bir ihtiyaçtır hem de zaruri bir ihtiyaç. Korkmalıyız, korkmalıyız ki acziyetimizi bilelim. Onun için Rabbimiz bizi korkutuyor. Sadece korkutarak orada bırakmıyor yani(hâşâ) blöf yapmıyor, korktuğumuzu bazen başımıza getiriyor. Dalgalara kapılan gemilerimiz her zaman kurtulmuyor, türbülansa yakalanan uçağımız bazen yere çakılıyor ve herkes ölüyor. Deprem her defasında zayiatsız atlatılmıyor. Yani Rabbimiz korkuttu mu tam korkutuyor, özellikle geride kalanları.