Peki sözünü ettiği hak ihlalleri ile ilgili bir işlem yaptı mı? Yoksa gerçekleri örttü mü? Söylediği ile kaldı mı? Özeleştiri yanında bazı itiraflar ve ihbarlar vardı mesela. Bazı iddialar vardı. Onları kim araştıracak?
Şimdi sormak gerek, madem biliyordunuz, görevde iken neden idari bir soruşturma başlatmadınız, ya da o kişileri görevden almadınız?. Burada suçu, suçluyu koruma, görevini yapmama, ihmal gibi bir durum yok mu? Sahi o sözleri hangi vesile ile, ne zaman ve nerede, kime karşı yaptınız?. Madem konuşma gerçek, o sözün muhatapları kimlerdi?. Kaç kişiydiler?. Ve onlar neden bu uyarıları dikkate alıp gereğini yapmadılar?.
Gelelim şu adli müşavirler meselesine. Hayri Kıvrıkoğlu da, Askeri Hukuk Müşavirleri ile ilgili bir açıklama yaptı geçen gün. Açıklamasını köşemde yayınladım.. Şimdi merak edilen husus şu: Adli Müşavirlerin, yeni yasa için görüş bildirmek üzere bir araya gelmesi tamam.. Peki bu toplantıyı kim organize etti? Bu çalışmanın Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde yapılması daha doğru olmaz mıydı? Bu kişiler, ne zaman, nerede, kimin emri ya da daveti ile bir araya geldiler, kim başkanlık etti, gündem neydi ve ne kararlar alındı, bundan sonra ne zaman bir araya gelecekler?
Ortada gizli bir şey yok. Bir yasa değişikliği yapılacak, TSK"daki hukukçular görüş bildirecekler..
Davette, emir veren makam, "Şu konularda, şu çerçevede bir düzenleme yapın ve gerekçe oluşturun" mu dedi, yoksa, "Daha iyi bir yasa için yapılması gereken nedir, eksikler, fazlalıklar nelerdir, önceliklerimiz ne olmalıdır" mı dendi?. Karşılaşılan yasal sorunları aşmak için bütün birimlere yazı yazılması falan mı planlandı? Tamam diyelim ki bir yanlış anlama oldu. Basın işi saptırdı. Bu da mümkün. Peki, bu çalışma şimdi ne durumda?. Herhalde çalışmalar devam ediyordur.. Kimin başkanlığında sürdürülüyor bu çalışmalar ve hangi aşamada?
Eminim ki adli müşavirler ve komutanlık arasında bu konu telefonla bile konuşulmuyordur. Kimse emir de veremez bu durumda. Emirle yasa taslağı mı olur hem!. Kendi aralarında bir araya gelip ifade birliği de sağlayamazlar bundan sonra.. Şimdi bu adli müşavirleri çağırıp yukarıdaki soruları ayrı ayrı, tek tek soracaksınız, ya susma haklarını kullanacaklar ya da çok farklı şeyler söyleyeceklerdir..
Durum o hale geldi ki, orduevinde emekli subaylar bile bir araya gelip, "Ne olacak bu memleketin hali" diye sohbet bile edemiyorlar.. Kime güveneceklerini şaşırmışlar. Biri diyor ki "Cam önünde bile oturmuyorlar, tam güvenmedikleri ya da tanımadıkları biri varsa masada ağızlarını bıçak açmıyor, konuşurken elleri ile ağızlarını kapatıyorlar, telefonlarını kapatıyorlar. Telefonla artık eskisi gibi rahat konuşmuyorlar. Eşleri ve çocuklarını konuşmamaları konusunda tembihliyorlar.." Hani bundan sonra normal davranmalıyım, yüksek perdeden konuşmamalıyım, üzerime vazife olmayan işlerden uzak durmalıyım filan diye de düşünmüyorlar..
Atatürk ve laiklik, irtica yaygaraları da bitti.. Hani bu büyülü kelimeleri kullanmaya kalksalar, hem bu değerlere zarar vereceklerini, hem de kendilerini savunmada işe yaramayacağını biliyorlar. Hatta günah keçisi durumuna düşmekten korkuyorlar. Çünkü geçmişte yapılan işler hep bu kelimelerin arkasına saklanılarak yapıldı ya.. CHP, ulusalcı basın bile artık, laiklik, Atatürk, Cumhuriyetin temel ilkelerinden filan bahsetmiyor ortaya çıkıp yerli yersiz bir şekilde..
Hukuk müşavirleri, gelinen noktada, başkalarını kurtarmaları şöyle dursun, kendilerini kurtarmaktan aciz duruma düştüler, olan işler karşısında. Yine bu işi en iyi Kanadoğlu, Yalçınkaya, birkaç akademisyen, CHP, MHP daha iyi yapıyor.. Zaten onlar da bu işin gönüllüsü gibi. Sıra kendilerine gelmeden iş daha bu noktada iken bir güvenlik hattı oluşturmaya çalışıyorlar sanki..
Bunların hukukçuluklarının da kendilerine hayrı yok.. Rodrik"in mantık oyunları ve bazı gazetecilerin köşe yazılarındaki analizlerden meded umuyorlar.. Kılavuzları bunlar olunca da "şecaat arzedeyim" derken daha zor durumlara düşüyorlar.. Mızrak çuvala sığmıyor beyler! Özrü kabahatinden büyük duruma düşüyorsunuz.. İsterseniz devam edin. Kanun teknisyeni durumuna düşürdüğünüz adli müşavirlerinize danışın, ama onların bir çaresi olsa kendi arkadaşlarını kurtarırlardı.. Kurtarmaya çalıştıkları kişilerle birlikte kendileri de boğuluyorlar yargı denizinde..
GATA"daki yolsuzluklar, usulsüzlükler hakkında ne yaptınız sahi bugüne kadar?. Hastasına tecavüz etmekle övünen Prof"lar için ne yaptınız söyler misiniz? Herkesi fişlerken kendi içinizdeki bu hukuksuzlukları hiç mi görmediniz?. Eee işte böyle. Ava giden avlanır.. Fişleyenler sizi de fişlerler işte böyle.. Dinliyordunuz, siz de dinlendiniz işte.. Kendi düşen ağlamaz. Başınıza gelenler sizin ellerinizin eseridir.. Bir suçlu arıyorsanız aynaya bakın.. Kılavuzunuz, gönüllü avukatınız Kılıçdaroğlu"nu da çağırın yanınıza. Yakışır! Selam ve dua ile..
Not: Dünkü yazımda CHP ve Şeker Bayramı konusuna değinmiştim. Kadıköy Belediye Başkanı aradı. Söz konusu bez afişin CHP"ye değil, Kadıköy Belediyesi"ne ait olduğunu söyledi.
akit