Yayınlarımız ve haberlerimiz üzerine hakkımızda en çok ileri sürülen söylem, "İran"ı niçin bu kadar savunuyorsunuz?" oluyor.
Bu söylem bir açıdan doğru bir açıdan ise yanlıştır;
Doğrudur, çünkü; ümmet bilincine sahip her bir Müslüman, dünyanın her neresinde olursa olsun, mezhep, hizip, kavim ve bölge ayrımı yapmaksızın hakkın ve haklının yanında olur; zulüm ve istikbar karşısında Müslümanları, onların mücadelelerini destekler. Bu Kur"an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye"nin ortaya koyduğu temel bir sorumluluktur.
Bu açıdan biz, kavmine, hizbine, mezhebine bakmaksızın tüm yeryüzü Müslümanlarını yüreğimizde taşıyor, onların sevincini sevincimiz, acısını ise acımız biliyoruz. Onların başarı ve kazanımlarıyla mutlu oluyor, zaferleri ile de coşuyoruz. Bu sadece İran için değil, Allah ve Resulü"nün yolunda yürüyen tüm yeryüzü Müslümanları içindir.
Burada İran"ı anlamlı kılan, ne onun kavmi ve ne de mezhebidir; modern çağın küresel şirk ve küfür sultasına karşı, ilahi değerler üzerine bir devrim yapıp Allah"ın ve Resulü"nün hükümlerini hayata hakim kılan, dünya istikbarı ve siyonizmi karşısında İslam"ı ve ümmeti savunan bir İran, ümmetimiz açısından kazanılmış bir kaledir. Bunun gibi diğer tüm İslam beldelerinde de aynı kalelerin oluşması, yeryüzünün her karış toprağında tevhid bayrağının egemenliği altında bir nizamın kurulması en büyük arzumuz ve idealimizdir.
Yine İran İslam Cumhuriyeti"ni anlamlı kılan, böyle bir çağda ve koşullarda İslam Devleti"ni tesis etmenin ne denli zor ve bu nizamı korumanın da ne denli ağır bedeller gerektirdiği gerçeğidir. Nitekim "İslami uyanış" olarak tanımladığımız bölgesel halk devrimleri sürecinde Tunus ve Mısır"da sağlanan büyük gelişmelerin karşılaştığı zorlukları, engelleri ve tuzakları göz önüne getirdiğimizde, İslami bir devleti tesis etmenin hiç de öyle kolay olmadığını bizlere öğretmektedir. Dünyanın her neresinde olursa olsun, kolay kolay kurulmayan bir İslam Devleti"nin bekası ve selameti için dertlenmek ve çabalamaktan daha doğal ne olabilir?
Bunun için bizler, kavminden, ırkından veya mezhebinden dolayı değil, İslami kimliğinden ve İslami esasları hayata egemen kılmanın önem ve değerinden dolayı her zaman İslam Cumhuriyeti"ni savunduk ve savunmaya devam edeceğiz"
Biz, İslam dünyasının her bir beldesinin bir İslam Devleti"ne dönüşmesini arzuluyor ve hedefliyoruz. İran İslam Cumhuriyeti"nin dışında hangi belde de bir İslam Devleti kurulursa, aynı şekilde orası da bizim için aynı sorumlulukla koruyup savunacağımız bir kalemiz olacaktır. Rabbim kalelerimizin sayısını artırsın ve küfür, şirk ve zulüm beldelerinin tamamını tez zamanda İslam devletlerine dönüştürsün inşallah"
Bunun yanında, bizim İran"ı savunmamızın bir gereği de yok. Onun için diyoruz ki, "biz İran"ı niçin savunalım?"
Bir buçuk milyarı aşkın İslam ümmeti içinde bir kişinin veya birkaç kişinin İran"ı savunuyor olması neyi değiştirir ki?
Cürmümüz ne, gücümüz ne..?
İran İslam Cumhuriyeti öyle bir devlettir ki; kurulduğu andan bu zamana kadar dünya istikbarı, siyonizm ve onların bölgesel işbirlikçileri ile savaş içinde. Askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik, psikolojik tüm alanlarda küresel ve topyekun bir saldırı ile karşı karşıya olan İran, bu güne kadar kendi öz gücüyle kendini nasıl savunduysa, bundan sonra da pekala savunmasını bilir. Başkasının desteğine de ihtiyacı yoktur.
İslam Devrimi"nin hemen ardından dünya müstekbirliği ve bölgesel işbirlikçi rejimlerin desteğini arkasına alan Irak Baas rejimiyle 8 yıl savaşan İran İslam Cumhuriyeti"nin en ağır ambargolar ve sıkıntılar altında bile kendini nasıl savunduğunu bildiğimiz için, artık savunma gücü ve kapasitesini hayallerin bile üzerine çıkartan bir İran"ın kendini savunmak niçin neler yapabileceğini kestirmek güç olmasa gerek"
Artık bütün siyasal gözlemciler ve analistler de itiraf ediyorlar ki, İran sahip olduğu askeri kapasite ile bütün dünya ile tek başına savaşabilecek güçtedir. İran İslam Cumhuriyeti"ne bir saldırı olması durumunda başta siyonist İsrail rejimi olmak üzere, Amerika"nın bölgedeki tüm üslerinin, bunun yanı sıra Amerika"nın içindeki hedeflerin bile nasıl vurulacağının senaryolarını çizen analistler, artık İran"ın Tel Aviv veya bölgedeki ABD üslerinin nasıl vurulacağından değil, New York ve Washington"da Amerika"ya nasıl ölümcül darbeler indirileceğinden söz ediyor...
Böyle bir İran"ı bir buçuk milyarın içinde bir kişi savunsa ne olur, savunmasa ne olur..?
Fakat, İran düşmanları karşısında her ne kadar büyük bir caydırıcılığa sahip olsa da, kuşkusuz ki başarı ve zaferin sırrı, maddi güç ve silahlarda değil, Allah Tebareke ve Teala"nın katındaki gaybi yardımlardadır. Onun için, İmam Hamanei"nin de buyurduğu gibi, düşman karşısındaki en büyük ve asıl güç, Allah"a iman ve teslimiyettir.
Putkıran İbrahim Halilullah, tek başına Nemrud"un putlarını yıkıp putperest zihniyeti darmadağın ettiğinde, bunu devası maddi imkanlar emsalsiz bir silah gücüyle değil, "alemlerin rabbine teslim oldum" hakikatiyle gerçekleştirmişti. Buna karşın putperest düzenin yaktığı devasa ateşi söndürebilecek bir güce de sahip değildi. Ama Rabbimizin ateşe "serin ol" emri verdiğinde, ne putperest düzenin orduları, ne yaktıkları o devasa ateş, tek kişi olan bir İbrahim"e hiçbir şey yapamamıştı"
Dolayısıyla, İran İslam Cumhuriyeti, düşmanların karşısında her ne kadar hayalleri zorlayacak çapta bir caydırıcılığa sahip olsa bile, bizim açımızdan asıl olan, bu nizamın İbrahimce duruşudur.
İşte burada Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ
"Eğer Allah size yardım ederse sizi hiç kimse yenemez. Fakat eğer sizi yüzüstü bırakırsa O'ndan başka size kim yardım edebilir? Müminler sadece Allah'a dayansınlar." Al-i İmran 160
Bölgesel bir savaşın alevlerinin gittikçe tutuştuğu bir zaman sürecinde, İran İslam Cumhuriyeti, yüzünü sadece ilahi sünnete, alemlerin Rabbi olan Allah"ın nusretine çevirdiği için, başka kimseden bir beklentisi yoktur.
Onun için tekrarlıyoruz: İran"ı niçin savunalım ki?
İran'ın birilerinin desteğine ihtiyacı olmadığı gibi, birilerinin de üfürmesinden endişe duyacağı yoktur. Washington ve Tel Aviv'den üfürmelere aldırmayan İran, Doha ve Riyad'dan gelen üfürmelere mi aldırış edecek...
Otuz yıldır zaten kesintisiz bir şekilde üfürüyorlar, şimdi buna birisi katılsa ne olur, katılmasa ne olur...!?
nureddin@velfecr.com