Biz ölümü beklerken...
Cisr uş-Şuğur'da insanlar ölümü beklerken, kasabayı kuşatan askeri birliklerin ne zaman harekete geçeceğine ve nasıl bir sonuçla yüzleşeceğimize dair endişeler büyürken, insanlar akın akın sınırı aşıp Türkiye'de kendilerini güvence altına almaya çalışırken, 'uluslararası irade' Suriye rejimini hata yapmaya zorlayıp ellerini ovuşturarak bir tür Hama trajedisi umarken, Suriye için yeni Libya senaryosu hazırlığını çoktan başlatılmışken bizler; bu coğrafyanın insanları, bu sefer de her şeyi yine geriden takip etmeye mecbur bırakılıyoruz.
Bir yanda ölümlere ağlamak, acı duymak, Baas rejimine öfkeyi büyütmek, diğer yanda bu kıyımdan beslenenlere, kıyımı daha da sabote ederek askeri müdahale senaryolarına gerekçe oluşturanlara aynı öfkeyi yöneltmek gerekiyor.
Açık söyleyelim Suriye rejimi de halkı da müthiş bir çıkmaza sürükleniyor. Zalim de mazlum da aynı oyunun figüranlarına dönüşüyor. Bir ülke, bir millet kötü bir yönetim üzerinden kurgulanan felakete doğru hızla ilerliyor.
Ölümlerin altında kimlerin imzası var. Elbette Baas rejiminin. Ama başka imzalar da var. Kimler bu ölümler üzerinden piyasa yapıyorsa, düzen kuruyorsa onların da imzası var. Gerçekte kimler kimlerle savaşıyor? Tamam, Suriye halkı, özgürlük isteyen insanlar sokaklara dökülüp en meşru haklarını istiyor. Karşılarına kurşun ve tanklar dikiliyor.
Bize kadar ulaşan görüntüler korkunç. Hastanelerde öldürülen yaralılar, evlerde tedavi edilmek zorunda bırakılan yaralılar, kurşunlara hedef olan çocuklar, sokaklarda yatan bedenler...
Suriye özelinde düşününce Esad yönetiminin dünyaya da kendi halkına da söyleyebileceği hiçbir sözü yok. Bu şekilde olamayacak da. Böyle giderse, durmayı bilmezse, silahla kontrol stratejisinin başarısız olacağını anlayamazsa kendini tarihe gömecek. Ama çok kan dökecek. Rejim devrilmekle kalmayacak, kendisi dahi, üst yönetim uluslararası savaş suçları mahkemesini boylayacak. Çünkü işaretler bunu gösteriyor. Birileri bu mekanizmaları harekete geçirmeye hazırlanıyor.
Ancak ölümlerden başkaları da sorumlu. Zamansız plansız harekete geçirilen insanları tankların önüne atanlar da, onlar provoke edenler de, onlar üzerinde Şam'da iktidar hesabı yapanlar da sorumlu. Suriye muhalefeti dediğimizde içine hiçbir zaman onaylayamayacağımız, daha önceki ölümlerin kanları hâlâ ellerinde olanlar da giriyor.
Suriye senaryosu, Ortadoğu'da yeni bir düzen senaryosudur. Kuzey Afrika'dan Basra Körfezi'ne kadar yeni bir dizayn projesinin düğüm noktasıdır. ABD ve İngiltere'nin, Fransa ve İsrail'in çıkarlarının örtüştüğü bir senaryodur bu. Rejim ne kadar suçluysa, bu çıkar örtüşmesine göre pozisyon alanlar da suçludur. Londra ile, Paris'le iş tutanlar da ölümler üzerinden hesap yapıyorlar çünkü.
Peki ne olacak? Umarız Esad yönetimi kendisine kurulan tuzağa düşmez. Cisr üş-Şuğur'da yeni bir Hama trajedisi yaşatmaz. Yaşatırsa dünya ayağa kalkacak. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi için İngiltere, Fransa, Almanya ve Portekiz'in hazırladığı "kınama" tasarısı bir anda "müdahale" tasarısına dönüşecek. İşte o zaman Libya senaryosunun aynısını Suriye'de göreceğiz. Fransız savaş uçaklarının nasıl harekete geçtiğini izleyeceğiz.
Şunu biliyoruz. Türkiye iletişimi kestiği anda Suriye geri dönülmez noktaya gelmiş olacak. Rusya ve Çin, Irak ve Libya'nın işgalini önleyemedi. Suriye'ye müdahaleyi de önleyemez. O zaman İran'ın Şam yönetimini kurtarma şansı olmayacak, tek başına İran Suriye'ye yetmeyecek.
Türkiye ile Suriye sona yaklaşıyor sanki. Belki de amaçlanan ve beklenen bu sondu. Umarız bir başka formül bulunur ve işe yarar. Aksi takdirde gerçekten çok acı şeylerle karşılaşacağız...
Bu haliyle Şam, kendi sonuna yönelmiş görünüyor. Şu an Suriye'nin ortak geleceği üzerinden en fazla endişe duyan, düşünen, formül arayan, hasarı azaltmaya çalışan ve bunları çıkar eksenli yapmayan tek ülke Türkiye. Ama Türkiye'nin de elleri zayıflıyor. Ankara hiçbir zaman sokaklarda sivillere kıyım uygulayan Baas çeteleriyle aynı safta görünmek istemeyecektir. Ama aynı Ankara, oyunu çok iyi görüyor ve senaryodan ciddi oranda rahatsızlık duyuyor. Bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan Fransız ihtiraslarının kendisini de vuracağını iyi biliyor çünkü. Bu da bir gerçek...
Ama yine de bir sınır, tahammül çizgisi var. Şam o çizgiyi aşmak, Ankara'yı kaybetmek üzere...
yenişafak