Odukça yoğun geçen birkaç haftayı geride bıraktık. Kurban ibadeti ve bayramlaşma, dokuz günlük bir tatil ve uzun yolculuklar. Hacca gidenlerimiz de dönmeye başladılar.
Her şeye kaldığımız yerden bismillah diyeceğiz.
Bayram öncesi Doğu ve Güneydoğuya yaptığım gezilerde, kalabalık proğramların yanı sıra, her zaman olduğu gibi önemli gördüğümüz şahısları da ziyaret ettik. Bu defa onlarda değişik bir telaş gördüm.
"Çabuk olun, sahnedeki yerinizi alın, boşlukları doldurun, artık bütün ümitler sizde, sizi bekliyoruz" dediler. Yapıcı bazı eleştirilerde bulunan muhterem bir hocamıza: Hocam bizi niçin bu kadar eleştiriyorsunuz, dediğimde:
"Ee canım, şu anda siz varsınız orta yerde, bütün gözler sizin üzerinizde, millet sizi bekliyor, müsaadenizle bazı şeyleri şimdiden söyleyelim"dedi.
Şunu belirtmek istiyorum ki, bayram sonrası Müslümanlar açısından yeni ve çok önemli bir dönemin başındayız. Müslümanca bir hayatın önündeki engellerin kaldırılması için yoğun bir mücadeleyle birlikte, seçim dönemine girilmiş olması da ayrı bir durumdur.
Bu gezilerimde beni en çok üzen şeylerin başında, bazı muhataplarımızın "Sizin için diyorlar ki" diye söze başlaması, başkalarından duyduklarıyla bizi tanımaya, daha da ötesi, tanımlamaya çalışmasıdır.
Bir insan için, özellikle bir camia için en kötü şeylerden birisi, kendisinin anlaşılmaması, anlaşılamamasıdır, yanlış anlaşılmasıdır. Kendisinin hep başkaları tarafından anlatılması, tarif edilmesidir.
"Bize ulaşmak çok mu zor, hakkımızda duyduklarınızın doğruluğunu, yanlışlığını öğrenmek için zahmet edip gelseniz, sorsanız, hatta bizi çağırsanız, ne olur yani, çok mu zor bu?"diye sitemde bulunsak da, sonunda onların haklı olduğuna, kendimizi birinci elden anlatma görevinin bize ait olduğu kanaatine varıyorsunuz.
Bizim camiamızın geçmişteki en büyük sıkıntısı buydu, kendisini anlatamamasıydı, hep başkaları tarafından anlatılmasıydı. Türkiye insanı ve özellikle müslüman cemaatler bizi hep üçüncü şahısların tarifiyle öğreniyorlardı. Daha da kötüsü, İslam düşmanı şahısların ve medyanın dilinden öğreniyordu bizi. Biz de onlardan yakınıyorduk, "Size fasık birisi bir haber getirdiğinde"ayetini okuyup duruyorduk.
Elhamdülillah bugün her ne kadar kendimizi ifade edebileceğimiz yayın organlarımız, dergimiz, gazetemiz, radyolarımız ve ciddi etkinliklerimiz olsa da, kesinlikle yeterli değildir. Camiamızın hacmiyle kıyasladığınızda çok yetersiz olduğunu hemen anlarsınız.
İmam Serahsî, cihadı tarif ederken: "İslam"ı birinci elden sunmaktır, üçüncü şahısları devreden çıkarmaktır, aracıları kaldırmaktır, doğrudan muhataba ulaşmaktır" buyuruyor.
Bu konuda her bir ferdin yapabileceği mutlaka bir şeyler olduğu gibi, ayrıca medya kanadımızı güçlendirecek bir gayretin içinde olmalıyız.
Gazetemizle, dergilerimizle, etkinliklerimizle çok yakından ilgilenmemiz gerekmektedir. Bu dalda çalışanlarımız şunu bilmelidirler ki, kendileri takip edilmekte, izlenmekte, yaptıkları her şey bilinmektedir. Bu onlara ayrı bir ciddiyet, ayrı bir destek ve heyecan verecektir.
Yine, güçlü bir televizyon kanalını devreye sokmak, camiamız için olmazsa olmazlardan birisidir. Bunun da Müslümanların göstereceği fedakârlığa bağlı olduğu unutulmamalıdır. Herkes bunu kendi açısından yakın takibe almalıdır, bu konuda hangi aşamaya gelindiği, nelere ihtiyaç duyulduğu bu işle uğraşan kardeşlerden sorulup öğrenilmeli ve gereken destek verilmelidir.
Rabbimizin, bu anlamda özlediğimiz günlere bizi kavuşturacağına inanarak bütün kardeşlerimizin Kurban Bayramını yürekten tebrik ediyorum ve yeni dönem için bismillah demeye çağırıyorum.