'Güneydoğu’da neler oluyor?’ demeye gerek yok, neler olmuyor ki!Ancak bu merhalede asıl görülmesi gerekli olan öncelikle şudur: Bir coğrafyada devlet varsa, silah kullanma hakkı ve silah kullanma izni verme yetkisi sadece hâkim olan devlete aittir. O hâkimiyete karşı silah kullananlar ise neticesine katlanırlar.
Mes’ele, bugün bu..
Kimin haklı veya haksız olduğu konusu, bu merhaleden sonra, silahlara bırakılmış demektir. Çünkü ortada haklılık veya haksızlık yerine, silah gücüne güvenen iki taraf var ki, birisi diğerine ‘Pess..’ dedirtene kadar bu devam edecek.
Gerçekte ise ‘Kemalist-Laik-Türkçü’ rejimin bunca çarpıklıklarının neticesi devşiriliyor bugün. Ama ne kadar ilginçtir ki, o bozukluklardan devlet mekanizmasının direksiyonunda bulunanlar durumu normalleştirmeye çalıştıkça, bir başkaları, bu irinli yarayı daha da yaymaya, bünyenin bir septisemi’ye, kan zehirlenmesi merhalesine ulaşması için ellerinden gelen her türlü şeytanî yönteme başvuruyorlar; uluslararası bütün emperyalist güçlerin de desteğiyle.
***
Uluslararası entrikalar ise reddi mantıken mümkün olmayacak netlikte. Amerikan Dış Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin 8 Şubat günü yaptığı açıklama birçok konuya açıklık kazandırıyor. Kirby, ‘Türkiye’nin, YPG’yi terörist olarak gördüğünü bildiklerini ancak ABD’nin, YPG’yi terörist olarak görmediğini, kendilerini desteklemeyi sürdüreceklerini’ söylüyordu.
***
Rusya lideri Putin de, Türkiye’yle ortaya çıkan uçak düşürme buhranından sonra, ‘Türkiye’yle savaşmayacağız, ama mukabelemizin sadece ekonomik tedbirler olduğu sanılmasın. Daha başka tedbirlerimiz mukabelelerimiz de olacak’ demişti. Nitekim PKK’nın elinde, en kalın beton duvarları ve tank zırhlarını delip geçen Rus yapımı, tek kişilik roketler olduğu görülüyor. Ve şimdi de, ‘Türkiye Kürt halkına soykırım uyguluyor’ diye resmî açıklamalar yapılıyor.
***
Anlaşılıyor ki bu coğrafyalar için yeni Sykes - Picot’lar istiyor emperyalistler. Onların derdi buradaki insanların birbirlerini öldürmemesi değil.. Kendi hayat değerlerine teslim olmuş kişi veya kadroların tahakkümünün sağlanması.
Buna karşı bizim tek geçerli silahımız, inanç bağımız ve İslam kardeşli-ğidir.
Bütün entrika ve düşmanlık oluşturma çabalarına rağmen bu ülkenin çeşitli etnisitelerine mensup insanları/ halkları arasında, şeytanî güçlerce etnik farklılıklara dayalı bir düşmanlık bereket ki, oluşturulamamıştır. Çünkü bu halkları birbirine bağlayan şu veya bu rejimin vatandaşlık bağı değil, asırlardır birbirine kardeş yapan inanç bağıdır.
***
Diyanet İşleri Başkanı’nın, bugünlerde doğu ve güneydoğudaki bölgede inanç adına yaralara merhem sürmeye daha da ağırlık verdiği görülmekte.. Bu durum bazılarınca din istismarı gibi gösterilmek istense de aslında samimiyetle yapılması gereken zaten budur ve geç bile kalınmıştır.
Ama geçen gün bir Belediye Başkanı dostum, telefonda yakınıyordu. O mıntıkada kendilerine mahallî deyimle mele / molla denilen bir kısım kimseler ise hendek ve tünel kazma yöntemleriyle şehirleri mahveden tahribkâr tavrı bile, ‘Hz. Peygamber’in sünneti’ olarak övüyorlarmış, Medine’nin savunulmasındaki Hendek Gazvesi’ni çarpıtarak. Ki, o gibiler, asırlarca birlikte yaşayan insanları birbirlerine kırdırmak isteyenlerin oyunlarına geliyorlar.
***
Devlet, devlet olmanın gereklerine geçmişte olmayan şekilde riayet etmektedir. Ama devlete karşı silah kullanmayı göze alan taraf, her yolu mübah bilmekte ve hileye başvurmakta, hiçbir ahlâkî sınır tanımamakta; mâbedleri ve mezarları ve hattâ tabutları silah deposu olarak kullanmakta, uydurma haberlerle çağrılan ambulanslara, itfaiye araçlarına ve bunlardan istifade etmek isteyen sivillere ateş açmakta; sadece asker ve polise değil.
Bizi birbirimize düşman eden resmî ideoloji sapkınlıkları başta olmak üzere bütün şeytanî tuzaklar parçalanmalıdır.
stargazete