Önce, hiç kimse eceli gelmeden ölmez. Kimse başlangıçta tayin edilen zamanda önce ya da sonra ölmeyecek. Kimse rızkından az ya da çok yemeyecek. Ve kimsenin Allah’ın takdiri dışında bir kaderi yok. Ölüm korkulacak bir şey değil, en büyük ibret dersidir. “Ağzınızın tadını kaçırsa da ölümü sıkça anınız”. “Ölüm asude bir bahar ülkesidir bir rind’e! Önemli olan nasıl yaşadığınız ve güzel bir ölümle ölmek! Allah hayırlı bir ömür ve hayırlı bir ölüm versin!
Hayat dediğiniz şey, ölüme doğru bir yürüyüştür. Her nefeste, her adımda, her nabız atışında biraz ölür insan. “Nefes alıp vermekle canlı mı sayılır şerir. Demirci körüğü de nefes alır ve verir”. Her nefes alış verişte bir nefes ölürsünüz aslında. Nefesleriniz sayılıdır. Biz ölmekteyiz her an. Ve bu dünyada ölmek, ölümsüz ve hakiki olan bir hayata doğmak demektir.
Hayata başlarken/yola çıkarken yanınızda olanlar ve hayat yolunda ilerlerken yanınızda duranlar, hayat yolunda bulduğunuz oyun ve eğlence arkadaşlarınızdan daha çoktur öbür âlemde. Eğer iyilerdenseniz, orada yalnız olmayacağınız gibi, mahzun da olmayacaksınız. Sonuçta kabrinizden Fatihalar eksik olmayacaktır. Kır çiçekleri ve kuşlar mezarınızın bekçileri olacaktır.
İnanmayın “Şu kaderimiz, bu kaderimiz değil” diyenlere, “kaderi değiştirmek”ten söz edenlere inanmayın. Tek tek fertler, topluluklar ya da devletler için geçerli olan bir hakikat bu. Sonuçta imtihan oluyoruz.
Bizi öldürmek mi istiyorlar?. Evet, birileri bizi öldürmek istiyor!. Zaten öldürüyorlar. İlaç, gıda, savaş, terör, darbeler öldürmek için kullanılabiliyor. Mesela şu anda orduların elindeki toplam infilak gücü, tüm insanları defalarca öldürmek için yeter de artar bile. Zaten alçak irtifa uyduları ile uzay işgal edildikten sonra insanların “tek tık”lık canı var. Dünyadaki ölüm istatistiklerine bakıyor musunuz, açlıktan ölenler, sezaryenle öldürülenler.. Kanser, AIDS, alkolün ve sigaranın sebep olduğu ölümler… Bunları kanıksadık. Gelecek konusunda ise pek bilgi sahibi değiliz.
Bakın ABD’de kölelik 19 Haziran 1862’de kaldırılmış. Benim dedem 1870’lerde doğmuş. Beyaz adam bu tarihten önce Amerika’ya gidiyor. Amerika kıtası, dünyanın karasal büyüklüğünün üçte biri. Burada yaşayan Kızılderililer yok edildi. Ardından Karaderililer köleleştirildi ve sarı ırk sömürgeleştirildi. Dünyadaki dört ırktan 3’ü mahvedildi. O kalan biri durmadı, daha önce kendi arasında 100 yıl savaşmışlardı. Sonra durmadılar, 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, soğuk savaş.
Yani bizi topyekûn imha için, öldürmek için bir plan yapmaları sürpriz olmayacaktır.
Yeni Malthus’çular “8 milyar dünyaya sığmaz” diyor. Onlara göre “500 milyon yeter”.. Aslında dikkatlice bakarsanız, bizimkilerden birileri bu cinayeti planlayanların silahına mermi taşıyor sanki.
Eceliniz gelmemişse ölmeyeceksiniz. Rızkınızdan az ya da çok da yemeyeceksiniz. Doğduğumuz ana babayı, zamanı, mekânı biz mi seçtik. Bunlar kaderimizdir. Peki, bu şartlarda ne yapıyoruz?
Unutmayın, görünürde her şey aleyhinize de olsa, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, bilirsiniz ki, “çaresiz” değilsiniz. Çünkü sizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. “Hasbunallah” dersiniz ve yola devam edersiniz. “La galiba İlallah” dersiniz. Yenilmezliğin sırrı burada gizlidir. “Meta”nın peşine takılır, “kınayanların, tehdit edenlerin” kınama ve tehditlerinden korkup, ahiret gününde sapanlar için cehennem azabını unutursanız yanarsınız!
Eskiden kuş avlar gibi tek tek avlıyorlardı. Sonra ölüm makinaları yaptılar. Sonra kitlesel imha silahları.. O da yetmedi, kimyasal, biyolojik silahlar derken, bugün geldikleri noktada radyoaktif maddeler, ışın silahları ile dünya tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir tehdit, bir tehlike altında. Hava, su, toprak, canlı hayat kirletildi. Hepsinden önce ahlak kirletildi.
Belki de yerin altının yerin üstünden daha hayırlı olduğu bir zamana, “fiten” zamanına giriyoruz.
Biz “Teknoloji”yi, “konfor”u çok sevmiştik. “Çile”yi unutmuş, “Keyf almaya” başlamıştık, tam da hayattan! “Kam alalım dünyadan” diyorduk ki, bunlar oldu. Teknoloji ve konfor, her ikisi de belamız, imtihanımız olacak. Neyi ihtirasla isterseniz o sizin imtihanınız olur. İlmine mağrur olanlar, makama mağrur olanlar, kibirlenenler, paraya ve karşı cinsle ilişkisinde helal ve haramı gözetmeyenlerin ve onlara yardım eden ve/veya onların yedikleri haltlar karşısında sessiz kalanların vay haline.
Covid büyük bir yalan, büyük bir komplo, büyük bir fitne ve büyük bir imtihan. Starlink, Neuralink, Transhumanizm, Great Reset, GBT3 artık “haydut devletler”in ve “terör örgütleri”nin de kullanabilecekleri bir imkân. Bugün dünya düne göre çok daha güvensiz ve ürkütücü. Ve şunu görelim ki, artık dünya eski dünya değil. Ve bu süreç yavaşlatılsa bile, durdurulamayacak olan bir süreç. GENOM durdurulabilecek mi? Bilişim de öyle. DNA ile oynamaya devam edecekler. Kimya fabrikaları durmayacak, radyo vericileri, uzay çalışmaları, mikro dalga, RF jeneratörleri durmayacak. Re-kombinant DNA teknolojisi ile ilaç üretiyoruz diyorlar. Suya düşen yılana sarılır. Bu teknoloji ile üretilen ürünler tabiata yabancı. Bunlar tabiatta kendiliğinden oluşması mümkün olmayan şeyler. Farklı DNA moleküllerinin, genetik mühendislik teknolojisiyle ve farklı DNA parçalarının birleştirilmesi ile elde edilen ürünler.
Bize şeytan hep “şuh, göz alıcı, nefse hoş gelen” yönünü gösteriyor. Bunlar oltaya takılan yem, zehri gizlemek için kullanılan bal ve altın kâse gibi aldatıcı şeyler. Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat sunuyoruz diye, “biz ıslah edicileriz” diye bozgunculuk yaparak, cehenneme yönlendiriyorlar. Aman efendim aman, galiba ahir zaman!.. Öyle ise haramlardan sakının, tövbe edin ve Allah’a sığının. Aman dikkat, yoksa başımıza gelecekler için vay ki vay! Selam ve dua ile.