New York'ta düzenlenen bir toplantıda Başbakan Erdoğan'a Türkiye-İsrail ilişkileri soruldu. Erdoğan yine yüklendi İsrail'e. Gazze ve Mavi Marmara defterlerinin ardına kadar açık olduğunu, mevcut şartlarda İsrail'le ilişkilerin düzelemeyeceğini ortaya koydu. Sonra da şöyle bir parantez açtı: "Benim ülkemde Musevi vatandaşlarım var. Ben kendileriyle görüşmeler yaptım. Asla bir endişe içinde olmayacaksınız, herhangi bir şey duyduğunuz, hissettiğiniz anda muhakkak haberimiz olsun, zira sizler bize emanetsiniz, bu topraklarda bizim güvenliğimiz altındasınız. Kimseden size herhangi bir yanlış yapılmasına izin vermeyiz. İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz. Niye? Çünkü bizim adaletimizin gereği budur. Bizim aldığımız siyasi terbiyenin gereği budur. Bu sadece bugün için değil ha... Tarihten gelen bizim yetişme tarzımız bu, yaklaşımımız bu."
Bu sözlerin altını kalın çizgilerle çiziyorum. Öpüp başımın üstüne koyuyorum bu sözleri. İşte dünyanın hasret kaldığı medeniyet, fazilet, hikmet, adalet!
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri İslamcı kılıklı terör eylemleriyle sarsıldıklarında Batılı liderler "Biz bu saldırıların faturasını Müslüman yurttaşlarımıza kesecek değiliz" demediler, linç kampanyalarına maruz kalan ve Endülüs'ün akıbetine uğramaktan korkan Müslüman yurttaşlarını rahatlatmak için hiçbir şey yapmadılar; tam tersine, bütün Müslümanların düşman veya potansiyel düşman olduğu algısını kuvvetlendiren demeçler verdiler, linç atmosferini besleyen uygulamalarda bulundular, Haçlı ruhunu ihya eden yasalar çıkardılar. Birkaç terör eylemi, Batı'nın yüzyıllar içinde kurduğu değerler sistemini yerle bir etmeye yetti. "Medeniyetimiz tehdit altında" diyen Batılılar, o güne kadar vazettikleri "evrensel değerler"i çiğneyerek İslam dünyasına karşı yeni bir haçlı seferi başlattılar. Gerçi, Haçlı Seferleri'ni hiç bitirmemişlerdi; haksız-hukuksuz barbarlar olarak gördükleri Müslümanlara insafsızca saldırtmaktan, Müslümanların kanını döküp mallarını gasp etmekten hiç vazgeçmemişlerdi; fakat hiç değilse Batı'da yaşayan Müslümanlarla ilişkilerinde demokratik ölçüleri gözetmeye gayret ediyorlardı. Müslüman yurttaşlarına "Değişmelisiniz, bize benzemelisiniz" deyip durmakla beraber, asimilasyonun geniş bir zamana yayılması gerektiğini düşündükleri için toleransı elden bırakmıyorlardı. Ama 11 Eylül sürecinde durum değişti. Tolerans bitti. Batı ülkelerindeki Müslümanlar artık yurttaş değil rehine olarak görülüyor ve dışarıdan gelen her saldırının acısını bu rehinelerden çıkarmak mübah sayılıyor.
Batılı liderler, "İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz... Bizim adaletimizin, siyasi terbiyemizin, tarihten gelen yetişme tarzımızın gereği budur" diyen Erdoğan'a bakıp utansınlar ve ders alsınlar diyeceğim, ama bu herhalde fazla iyimserlik olur
yenişafak