Yeryüzü coğrafyasında İslam ve Müslümanlara yönelik alçakça saldırı, hakaret ve baskılar sürerken, işgal, yıkım ve katliamlar devam ederken, Müslüman olan herkesin düşman karşısında takınacağı tavır kuşkusuz ki cihad ve mukavemettir. Böylesi bir durumda cihad ve mukavemeti öteleyen, göz ardı eden her tür tutum ve yaklaşım ise Kur"an"ın hükümlerine göre apaçık bir gaflet ve suçtur.
Müslüman alimler ve kanaat önderleri, İslam"ın bir "barış" dini olduğuna vurgu yaparlar. Elbette ki, İslam"a saldırı olmadığı, Müslümanlar da esenlik içinde yaşadığı sürece, Müslümanların gözeteceği her zaman "barış" olur; ama bu "barış" saldırı olmaması ile doğru orantılıdır.
Yeryüzünde ilahlık taslayan müstekbirler, siyonistler ve onların İslam dünyasındaki dayanak güçleri İslam"a ve Müslümanlara saldırılarını her alanda durdukları sürece Müslümanlardan "barış" beklesinler, bir taraftan amansızca, barbarca ve namertçe saldırıp diğer taraftan da "niye silaha sarılıyorsun, niye savaşmaya kalkıyorsun?" diye Müslümanları suçlamaya kalkmasınlar.
Müslümanların tavrının ne olacağını belirleyen yegane merci Kur"an-ı Kerim"dir. Ne zaman savaşacağımıza, ne zaman barışacağımıza Kur"an-ı Kerim karar verir. Ama varlıkları, eylemleri ve tecavüzleri ile başlı başına "terör" estiren güçler, Müslümanların gösterdiği direnci "terör" olarak tanımlama küstahlığından da geri durmuyorlar. Onlara göre, emperyalist ve siyonistlerin savunmasız Müslümanlara saldırmasının adı "terörle mücadele" oluyor, ama bu saldırılara, işgal, yıkım ve katliamlara karşı direnişin adı ise "terör" oluyor. "Ben saldırırım, yıkarım, yok ederim, ama sen el kaldıramazsın" diyorlar.
Kur"an-ı Kerim "Siz saldırıldığında misli ile mukabele edin" "Sizinle savaşanlarla siz de savaşın" buyuruyor. Şimdi birilerinin kalkıp "nerede Müslümanlara saldırı var?" diye sorması mümkün mü? İslam dünyasının her yanını üsleri ve donanmaları ile dolduran Amerika, bu donanmalarını, ordularını, savaş gemilerini, filolarını, savaş uçaklarını, halkların refahını yükseltmek için mi, sağlık, eğitim hizmetleri için mi, yoksulluk ve açlıkla mücadele için mi kullanıyor?
Bu devasa savaş makineleri "saldırı" halini ifade etmiyor mu? İşgaller, katliamlar, yıkımlar "saldırı" değil mi? İslam dünyasını bir baştan bir başa kuşatma altına alan emperyalistler Müslüman halkların esenliği için mi bütün bunları yapıyor?
Kur"an müminleri "kendi aralarında birbirlerine karşı merhametli ve alçak gönüllü, kafirlere karşı ise şiddetli ve zorlu" olarak tanımlıyor. Allah Tebareke ve Teala Müslümanlardan böyle olmalarını isterken, birileri de "İslam barış dinidir" adı altında bu azgın düşmanların önünde eğilmeyi, onlara teslim olmayı, onların saldırılarına, onların sulta ve politikalarına karşı sessiz ve tepkisiz kalmayı ileri sürerse, bunun adı "Kur"an ile savaş" olmaz mı? Emperyalizm ve Siyonizm ile dostluk ve barış içinde olmayı öngörenler, İslam ve Kur"an ile savaşı seçenlerdir; velev ki bunların adları, sanları "Müslüman" görünümlü de olsa"
Bir taraftan "demokrasi" "özgürlük" "insan hakları" şampiyonluğu yapan Amerika"nın diğer taraftan İslam"ın mukaddesatına yönelik en namertçe saldırılara fırsat vermesi, hatta onları teşvik edip desteklemesi karşısında, Müslümanların tepkisi ne olacak?
"İslam barış dinidir" deyip yerinde mi oturacak, yoksa bu azgınca tuğyan karşısında düşmanın başına yumruğunu mu vuracak? İslam"ın sinesine zehirli oklarını savuranlar, Müslümanlar karşısında güvenlik ve esenlikte mi kalacak?
Amerika"da Siyonist bir yönetmen tarafından hazırlanan bir filmde, yüce İslam Peygamberi Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v)"e karşı öylesine namertçe aşağılamalarda bulunuluyor ki, bunu ne anlatmak ne de vasfetmek mümkün. Danimarka"daki, dünya Müslümanlarını ayağa kaldıran karikatür küstahlığı bu son saldırının yanında hiç kalır. ABD-Siyonist proje, bu film ile İslam"ın mukaddesatına karşı tarihin en ağır, en alçakça ve en namertçe saldırısını gerçekleştirdi. Bundan daha büyük bir saldırı tasavvur etmek de mümkün değil.
Bu saldırının İslam beldelerinin üzerine tonlarca bomba yağdırmaktan, on binlerce müslümanı katledip masum ve savunmasız Müslümanları kana bulamaktan geri kalan hiçbir yanı yok. Bilakis bundan daha da ağır ve daha da yaralayıcı"
Böyle bir filmi yapmanın, yayınlamanın ve buna destek olmanın İslam fıkhındaki hükmü açıkça "idam"dır. Yüce İslam Peygamberine böylesine bir saldırı ve aşağılamayı sergileyenler hak ettikleri cezayı bulmadıkları sürece, Müslümanların yüzünde öylesine bir utanç lekesi kalacaktır ki, bu lekeyi okyanusların suları bile temizleyemez.
Bizler müslümanız, Hz. Resulüllah"ın ümmetiyiz. Hz. Peygamberin hürmeti bize her şeyden evladır; canlarımız, kanlarımız, tüm varlığımız buna fedadır. Yüce peygamberimize böylesine alçakça bir saldırı karşısında mütecavizlerin dünyalarını alt üst etmenin dışında bizlere başka bir görev ve sorumluluk düşmez.
Müslümanın öfkesi, volkan lavları gibi bu alçakların üzerine yağmalı, insanlık tarihinin en namertçe saldırısını gerçekleştirenler İslam öfkesinin ateşinde yanıp yok olmalıdır.
Bizler ümmet olarak kısaca şunu ortaya koyma durumundayız:
Yüce İslam peygamberinin şahsiyet ve hürmetine böylesine namertçe saldıranlar cezalandırılıncaya kadar Amerika Müslümanların açık hedefi olarak kalacaktır; Müslümanlar her yolla, Amerika"dan bunun hesabını sorma durumundadır.
Amerika, bizlerin Hz. Resulüllah"ın hürmet ve şahsiyetine ne kadar sadakat gösterdiğimizi test etmek istiyorsa, bilsin ki ateşle oynamaya kalkmıştır. Madem ki böyle istedi, o zaman bu ateş her yerde gelip kendisini bulacaktır...
nureddin@velfecr.com