Bölgemizdeki devletlerarası güç gösterisi sahnesinden..

Selâhaddin Çakırgil

Her yerde, ama, özellikle de Ortadoğu coğrafyasında varlıklarını korumak isteyen devletler ya da dünyadaki etkinliklerini sürdürmek isteyen ve süpergüç sayılan, askerî bakımdan güçlü ülkeler de oyun kurmakta inisiyatifi yitirmemek dikkatlerini korumaya çalışıyorlar.

Bu güç dengesi oyunları içinde bölgesel güç olarak görülen Türkiye ve İran gibi devletler de bir şekilde etkili olmaya çalışıyorlar. Bu arada ‘piyon’ olarak kullanıldıklarını bildikleri halde, kendileri için daha iyi imkanlar elde edebileceklerini sanan bir takım terör örgütleri de, mensubu oldukları etnisite adına kurulmuş bir devletin olmadığı gerekçesini ileri sürerek, bir elbezi gibi kullanılıp atılabileceklerini de göz önüne alarak, her an ‘yeni bir efendi’nin emrine girmeye hazır vaziyetteler..

***

Bu irili-ufaklı devletlerarası savaş oyunları içinde yer alan her güç odağı da zaaflarını göstermemeye çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar ki, kurtlukta kanun, zayıf olanın yenilip, yutulması üzerine yapılmıştır.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlûd Çavuşoğlu geçen hafta, program dışı bir şekilde Tahran’a gitti ve İran Dışişleri Bakanı M. Cevad Zarif ve C. Başkanı Hasan Ruhanî ile görüştü. Anlaşılıyor ki, bölgede yaşanan sıkıntılar giderek bölge ülkelerini ve özellikle de bu iki ülkeyi de karşı karşıya getirebilecek mahiyette..

Özellikle, Irak rejiminin önceki başbakanı Nurî Mâlikî ve şimdiki başbakan Haydar İbadî’nin Türkiye’nin paçalarına saldırmak mahiyetindeki açıklamalarının Tahran desteğiolmaksızın sahnelenemeyeceğini, bölge hakkında az-biraz bilgi sahibi olan herkes anlayabiliyor. Çünkü, İran yönetimi, özellikle Saddam’ın saf dışı edilmesinden sonra, Irak halkının yüzde 55-60 kadarının şiî olmasından hareketle,  bu fırsatın iyi değerlendirilmesini ve ülkedeki düzenin bu mezhebî temele uygun olarak tesis edilmesi gerektiğini; Irak’ın tepesinde kılıcını tutan Amerikan emperyalizminin de bu duruma ses çıkarmayacağını, böyle durumların tarihte her zaman ele geçmiyeceğini’ Bağdat’ın kulaklarına fısıldadıktan ayrı olarak, yeni adımların da aynı merkezden yönlendirildiği ortada..

***

Hele de, İran’da 1979- İslam İnkılabı’ndan sonra oluşturulan güçlerden birisi olan ‘Besic’denilen ‘Halk Gönüllüleri Ordusu’nun bir benzeri olan Hasd-i Şa’bî’ denilen ve sayıları 300 bini aştığı söylenen ve tamamiyle şiî motifler kullanan bir gücün, geçen hafta, Irak’ın resmî devlet güçleri olarak kabul edildiği bir kanunun kabulü, tabloya atılan son bir fırça oldu.

Dahası, İran’ın en yetkili askerî isimlerinden birisi geçen hafta, Hasd-i Şa’bî’nin Irak’da işini bitirdikten sonra Suriye’nin yardımına da koşacağını  açıklaması, tablonun giderek daha bir karmaşık hale geleceğini göstermekte.. İşte böyle bir dönemde Çavuşoğlu’nun Tahran’a gidip ilgililere bu konuların ortaya çıkaracağı tehlikeleri hatırlatmış olması muhtemeldir.

Gerçi, İran C. Başkanı Ruhanî’nin, ‘Türkiye’yle İran’ın işbirliği yapması halinde, Ortadoğu’nun şeklinin değişeceği’ne dair mesajlar vermesi, ilk planda doğru gibi gözükse bile, ne kadar inandırıcıdır? Çünkü, İran son yıllarda, komşularına emr-i vâkı’ler yapıp, onların tabiî kabul edilmesi gerektiğini esas alarak yeni hedefler üzerinde konuşmayı teklif eden bir tuhaf siyaset izlemekte..

Bu arada, Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini Amerika ve Avrupa’yı rahatsız edecek şekilde geliştirmesi İran’ı da işkillendirmiş bulunuyor. Bu yüzden, İran medyasında, Putin Rusyasının Türkiye’yle daha sıkı ilişkilere girmesi halinde İran’ı satabileceği’ görüşleri bile getirilmekte..

***

Öte yandan, B. Amerika’nın yeni Başkanı Trump’ın, USA Savunma Bakanlığı’na getireceği isim ise, daha bir ilginç.. Çünkü, o, Afganistan ve Irak’ta yüzbinleri öldüren ve o günleri hatırlarken, ‘Bazı insanlara ateş açmak ayrı bir zevk veriyor..’ diyecek kadar da açık sözlübir barbar..

Dünya sahnesinin daha bir toz-duman olacağı günler önümüzde..

stargazete