Derin Gerçekler
Emniyet Genel Müdürlüğüne yönelik canlı bomba saldırısının zamanı, mekanı üzerinden asıl hedef ve yöntemi doğru okumak gerek.
Alın size bir hikaye.
Buna “Büyükler için masallar” da diyebilirsiniz.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir masal ülkesinde yaşanan bir hikaye anlatacağım:
Biz NATO üyesiyiz değil mi? NATO bir savunma paktı! Siz öyle sanın... Fehriye Erdal, NATO karargahının olduğu ülkede, saklanıyor. Korunuyor, himaye görüyor. (Sanki DHKP-C ya da FETÖ, PKK VD himaye görmüyor) Kim bu Fehriye Erdal? Hikayenin başladığı tarihte Erdal 19 yaşında. Özdemir Sabancı’nın katili olan bu kız hakkında size küçük bir bilgi notu: Fehriye Erdal, saldırıdan 5 ay önce, 9 Ocak 1996'da Hüseyin Kocadağ'ın aracılığıyla Sabancı Center'da temizlik işçisi olarak işe alınmıştı. Hay Allah! Susurluk kazasında araba kimler vardı?
Çatlı, Bucak, Kocadağ ve Gonca Us! Kadınlar %25. Burada adalet de yok, eşitlikte, operasyon timlerinde kadın-Erkek eşitliği sağlanmalı... Kocadağ Alevi Türk... Bucak Zaza, ikisinin arkadaşlığı 1988’e, Kocadağ’ın Siverek İlçe Emniyet Müdürü olduğu döneme dayanıyor. Biri Emniyet İstihbaratçısı, solcu gibi görünen, Ötekisi Zaza bir siyasi, DYP’ye yakın bir aşiret reisi. Yanında ülkücü Çatlı var. Gonca Us ne alem. Hiiççç, denk geldi, boş bulduk manzara olsun diye oraya bir manken kız oturttuk(mu)!? Sedat Bucak'ın arkadaşı müteahhit Ali Oto'nun iddiasına göre İnterpol tarafından da aranan Abdullah Çatlı‘yı yakında tanıyor ve ona reis diye hitap ediyordu. Arkadaki araba kimler var onu kimse sormuyor. Otomobilin arka kasasındaki çantalar ne oldu, kim aldı, nereye götürüldü ve şimdi onlar neredeler!
Fehriye’yi oraya kim yerleştirmiş: Kocadağ! Haydaaa. Bir yanda DYP’li bir Zaza, öte yandan Milliyetçi bir Reis, Bu yanda Alevi emniyetçi, solcu bir emniyetçi, Gonca kızı saymayın, işin içine bir de Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi militanı karışıyor.
25 Şubat 1977 doğumlu, Fehriye Erdal, saldırıyı gerçekleştirdiğinde 19 yaşında genç bir kız. Saldırı 9 Ocak 1996'da oldu. Erdal, Ağustos 1995’de Hüseyin Kocadağ'ın aracılığıyla Sabancı Center'da temizlik işçisi olarak işe alınmıştı. Sormak gerekmez mi, Sabancı-Kocadağ ne alaka.
Saldırı 9 Ocak 1996, Susurluk 3 Kasım 1996'da saat 19.25 sularında.
11 Ay sonra Kocadağ yok, Marksist kızımız Fehriye bir el tarafından TIR konteynerinde NATO karargahına götürüyor. Ne şoförlerimiz var ama!? Biz onları CaterPiller yedek parça üretiminde de görmüştük.
Uğur Mumcu, Bulgaristan’da IMPEX’in kapısına gelince, dönüp Akdenizde KISMETİM gemisini görünce, “yasak oda”ya girdiğini farketti ama, artık çok geçti. Türkiye’den çık Bulgaristan, Avusturya geçip taaa Avrupa’nın öbür ucuna kadar gidebiliyorsun.
Ne pasaport soran var, ne kimlik. Rota’da sağlam. Vardığı yerde onu bekleyenler de var. “Ne vatan evlatları var” değil mi?
Farkında mısınız, memleket bunlarla dolu.. Ve bunlardan kurtulmadan kurtuluş yok.
Olayda adı geçen isimlerden bazıları şöyle: Sedat Bucak, Abdullah Çatlı, Hüseyin Kocadağ, Gonca Us, Ayhan Çarkın, Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Korkut Eken, Mehmet Eymür.. Abdulkadir Aksu, Merak Akşener gibi isimler bu işin aslını bilmiyor olabilir mi?
Bu karanlık dünyadaki gerçekler ortaya çıkmadan bana anlatılacak terör hikayeleri, kanıtları oluşturulmuş, artırılmış acınası bir sanal gerçeklik hikayesinden başka bir şey değil. Bu olayların kahramanları (!?) Şiddet içeren çizgi film kahramanların MetaVersten çıkıp gelmiş, Klonoid türevleridir. Operasyon kahramanı, evet o bir terminatör ve cinayetini çizgi filmdeki kadar acımasız bir şekilde işleyebilir ve zaten sizin – bizim çocuklarımız, bu filmlerle zihinleri formatlanarak MetaVerse cehennemine hazırlanıyorlar. Bu kahramanlarımız da o kadar acımasız, görevlerini yaparken, bir bilgisayar oyuncusu kadar duyarsız, hatta biraz da zevk alıyor. Ölürken de, öldürürken de, kendilerince..
Biz, bizimkiler, ne terörü ne de terörist anlayabildiler, bundan sonra da anlamaları zor. Birilerinin bilgisayar ortamında kullandığı Helikopterleri, İHA ve SİHA’ları, dünyada birileri de onların gerçekleri ile oynuyor aynı oyunu. İnanın, Laci giyili olanlar, ötekilerden daha aşağılık, daha süfli. Bilgisayar başındaki yaşayan zombiler bu oyunda piyon bile değiller. Onlar çöp adamlar! Laci’ler, bir de din, tarih, ırk, vatan edebiyatı ile bir de kendilerini alkışlatıyorlar.. Bu oyun’u görmeden, bozmadan bütün hayaller ve emekler boş. Bu yapı içiçe geçmiş matruşkalardan oluşuyor. Bu akıl, bu maarifle olan ancak bu. Cehaletin bu kadarı ancak bu eğitimle mümkündü, media, eğitim, muharref bir din anlayışı ve tarihle, dil ile ancak bu kadar oluyor.
Bakın bu işlerin içindekiler bütün bu melanetleri, tüm tarafları ile birlikte bir bilgisayar oyunu gibi oynuyorlar. Bundan keyf de alıyorlar. İşler kendi aleyhlerine geliştiğinde bu rüya hali, bir kabusa benziyor. O zaman, bir de vicdanları zonklamaya başladığında alkole, o da bu zonklamayı kesmiyorsa, uyuşturucuya başlıyorlar. Bir yarışa girmeleri gerek, futbol, boks, kumar mesela, o zaman bu adrenalin o zonklamayı bastırabiliyor. Fuhuş da öyle. Bunlar onlar için bir sığınak. Kaçtıkları, sığındıkları yerden daha da kışkırtılmış olarak oyuna geri dönüyorlar. Siyaset, Media, Bürokrasi, kimi dini topluluklar da bunların cazgırlığını yapar genel de.
Ah benim güzel memleketim. Biz Cumhuriyetin 100. Yılında, 50 yıldır Domuz ağılının kapısında içeri gidip anaç domuzu emmek için bekleyen uysal koyun rolü anlamadık ve bu kafayla da anlayamayız. BOR gerçeğini anlayamayız, DEVGENÇ’in Boraks’ı millileştirme operasyonunun arkasındaki İngiliz Boraks Consailted’in ve NATO’nun COCOM üzerinden birlikte oynadıkları oyunu, bu süreçte DP’li Sıtkı Yırcalı’nın desteğini anlayamayız. Ne KİMSAN’ı biliriz, ne ATABAY’ın nasıl ve niçin kurulduğunu biliriz. Bilmediğimizi de bilmeyiz. Paris'e gider, fosilyakıt kullanmama teahhüdünde bulunur, Ankara'ya gelir Karadenizde Doğal gaz buluruz. Ama ne Bor gelir aklımıza, ne Hidrojen Sülfür.
Bakın, bize anlatılan 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz hep filitrelenmiş, ayıklanmış, kurgulanmış bir hikaye. Tarih aslında büyük ölçüde böyle. Eğitim, Resmi din ve resmi ideolojinin misyonerlik merkezi gibi çalışıyor sanki. Bu son saldırıya getireceğim de konuyu, daha giriş bile yapamadım. Daha anlatacak çok şey var aslında..
Bu arada şu Adnan Oktar’a dikkat. Her yerde adamları var. Orduda da onu koruyan bir grub vardı. Erbakan’ın çevresini kuşatmışlardı bir ara. “Ramuz el Ehadis” üzerinden ve Kıyamet konusu ile ilgili olarak İskenderpaşa’nın da adını kullanarak bir çok İslam ülkesinde kendilerine çevre edindiler. Adnan Oktar’ın Haremi, ya da Mehdilik numarası, o bir oyalama takdiği. Dikkatleri oraya çekiyor. Bir de şimdi kendi Paratöner oldu, diğer mecralardaki dostlarını koruyor. Adamın ülkemizin tepe holdingleri, uluslararası örgütlerle göbek bağı var.
AK Parti ile Habad yeni tanışıyor, Oktar’cılar yıllar önce onlarla birlikteydi. Oktar'ın kaset arşivi, Masonluk edebiyatı üzerinden yabancı örgütlerin servis ettiği bilgi ve belgeler ortaya dökülürse, her kesimden bir çok kişi sokağa bile çıkamaz. Birileri Oktar’ı kullandığını zannederken, Oktar da onları kullandı. Bugün bu şekildeki bir deşifre bundan sonrası için muhtemel gelişmeler açısından hayra alamet değil.
Bu konuya devam edeceğim.
Selam ve dua ile.