Bugün “Paralelci”lerden söz etmeyeceğim... Çünkü onların; “kafayı nasıl yediğini, gözlerini nasıl kan bürüdüğünü ve pusulayı nasıl şaşırdığını” kaç gündür anlatıyorum!..
İtiraf etmem gerekirse;
Biz “Paralelciler”le uğraşırken, “Paralel’in kucağında” olanların da “kafayı yedikleri”ni, “pusulayı şaşırdıkları”nı ve “saçmaladıklarını” maalesef görememişiz!..
Hani, “kafasına saksı düşse benden bilecek” diye bir söz vardır ya, meğer “Paralel’in paralelinde” olanlarda da yeni bir “salgın” başgöstermiş!..
“Salgın” dediysem, “Grip, Nezle, Ebola salgını”ndan filan bahsettiğimi sanmayın!..
Bu salgın;
“Türkiye’de olumsuz ne varsa, AK Parti’den veya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan bilme” salgınıdır!..
Evet, yolda yürürken kafalarına “saksı” düşse, AK Parti’den veya Erdoğan’dan bilecekler!..
Demek oluyor ki;
Daha “kış” gelmeden “üşütmüşler” ve “kafalarına huni geçirip gezme” aşamasına gelmişler!..
BONZAİ NİYE PATLAMIŞ!?!
Kafayı o kadar yemişler ve üşütmüşler ki, “gençliğin başına belâ” olan “Bonzai salgını”nı bile AK Parti Hükümeti’ne ve Erdoğan’a yıkmışlar!..
Hele okuyun şu “salakça teşhis”lerini ve “ahmakça gerekçe”lerini!..
Diyorlar ki;
“Gece saat 11’den itibaren büfelere içki satma yasağı getirildiği için, gençler Bonzai içmeye mecbur kaldılar!.. Bu yasak kaldırılırsa, Bonzai’den ölümler de azalır!”
Ben, bunlara, boşuna “Gezi Zekâlı” demiyorum... Bunlar, gerçekten “Gezi Zekâlı” ve de hem embesil, hem ebleh!
Şu hâle bakın;
“Gece 11’den sonra içki satışı yasağı olduğu için, gençler mecburen Bonzai içmek zorunda kalıyormuş!”
Ulan “Gezi Zekâlı”lar,
Ulan “Embesil”ler,
Ulan “Gerzek”ler; o gençler, “gecenin saat 11’inde” değil de, mesela “11’e 5 kala”sında büfeye gidip de, “bira” veya “şarap” alamıyor mu?..
Bunlar, bunu düşünemeyecek derecede “aptal” mıdır, yoksa mesele “yasak” değil de, başka bir şey midir?..
Hemen herkes biliyor ki;
“Gençler”in de, “Büfeciler”in de “saat 11’den sonra içki satış yasağı”nı taktıkları yok!..
Alıyorlar ve içiyorlar!..
SELÂMİ DE Mİ İRTİCACI?
O kadar içiyorlar ki;
Daha geçen yıl, CHP’li Selami Öztürk’ün Belediye Başkanı olduğu Kadıköy’de; “apartmanların merdivenleri”ne “işiyorlar” ve hatta “sıçıyorlar”dı!..
Bunlardan “illallah” diyen Kadıköy’ün “Atatürkçü, devrimci, özgürlükçü, lâikçi ve ilerici”(!) sakinleri, apartman girişlerini “demir kafesler”le kapatmışlardı.
Selâmi Öztürk de, “hayatının tek olumlu icraatı” olarak; “saat 10 veya 11’den sonra, büfelere içki satma yasağı” getirmişti!..
Ne yani, Selâmi Öztürk de mi “irticacı”ydı, Selâmi Öztürk de mi “içki düşmanı”ydı?.. Elbette değildi ama milletin şikâyetlerinden bıkmış ve o yasağı koymuştu!..
Çünkü millet bağırıyordu;
“Apartman girişlerindeki merdivenlere oturup içki içenlerden dolayı evimize giremez olduk!...
Sabahları da; merdivenlerde sidik yıkamaktan, bok temizlemekten bıktık!”
Aslına bakarsanız;
Hükümetin koyduğu, “Gece 11’den sonra içki satışı yasağı”nın gerekçesi de buydu!.. Her kim içiyorsa, gitsin evinde zıkkımlansın!.. Gençler, gece evlerinden çıkıp da, parklarda kafayı çekmesin, elin karısına-kızına sarkıntılık etmesin!..
TEK SUÇLU TAYYİP!
Ama, “Gezi Zekâlı” taifesi, daha o günlerde başlamıştı “Türkiye’de içki yasağı” propagandasına!.. “Boğaz’da rakımı içmek istiyorum” diye yazmalar, “yasak, içme özgürlüğümüzü elimizden aldı” diye yakınmalar, daha o günlerde başlamıştı!..
Bununla da yetinmemişler;
“Alman Gizli Servisi’nin basın bülteni” gibi çalışan ve sürekli “Türkiye düşmanlığı” yapan Der Spiegel ve Die Welt gibi yayın organlarında, “Türkiye’de içki yasağı” başlıklı haberler bile yaptırmışlardı!..
Bütün bunlar geride kalmış ve unutulmaya yüz tutmuştu ki, şimdi de “yeni bir bahane” buldular:
“İçki yasaklandı,
Bonzai patladı!”
Bu iddiaya “geri zekâlı” birisi bile inanmaz ama, maalesef “Gezi Zekâlı” taifesi inanıyor!..
Hiç sormuyorlar ki;
“Boğaz’da viski içenler”den, bir oturuşta “Petrus” bitirenlerden, “rakı-balık” olmadan masaya oturmayanlardan, acaba herhangi biri “Bonzai” içmiş midir?..
İçmezler ki!..
Çünkü Bonzai, tıpkı “tiner” ve “bali” gibi; hem “ucuz”dur, hem de “öldürücü”dür!.. Dolayısıyla, “Bonzai”yi “zengin çocukları” değil, “kenar mahalle çocukları” tercih ederler!.. Tıpkı, “tiner” ve “bali” soludukları gibi!..
Ne enteresan değil mi;
“Bonzai” içip de ölenlerin dâvâsını, yine “zengin”ler güdüyor!..
Niye?..
“Yoksul, itilmiş-kakılmış, bir kenara itilmiş çocuklar”a çok acıdıkları, onların “yaşamasını” istedikleri için mi?..
Kesinlikle hayır!..
Onların tek derdi, “Bonzai” üzerinden Hükümet’e çakmak, Hükümet’i yıpratmak!..
“Asansör” mü arızalandı, suçlusu Tayyip’tir!.. Karısı “bu gece başım ağrıyor” mu dedi, suçlusu Tayyip’tir!.. Yolda yürürken, kafasına “saksı” mı düştü, suçlusu Tayyip’tir!.. “İçkili araç” kullanırken bir başka araca mı çarptı, suçlusu Tayyip’tir!.. Karısı, “yemeğin tuzu”nu fazla mı kaçırdı, suçlusu Tayyip’tir!..
KILIÇDAROĞLU’NUN “RAKI”SI!
Hasılı kelâm;
“Başlarına ne gelse, mutlaka ama mutlaka suçlusu Tayyip’tir!”
“Tayyip, o kadar suçlu”dur ki;
Kemal Kılıçdaroğlu’na; 5-6 Eylül’deki CHP Kurultayı’nda yaptığı konuşmada; “Bazı elitistler vardır, onlar rakı sofralarında Türkiye’yi kurtarırlar!.. Bunlardan partiyi temizleyeceğim!.. Bunu, herkes iyi bilsin!.. Bana çalışan adam lâzım, rakı sofralarında konuşan adam değil” bile dedirtmiştir!.. Bu sözleri, Kılıçdaroğlu’nun “doğaçlama” söylediğine sakın inanmayın!.. Mutlaka Tayyip, “zorla” söyletmiştir!..
Tayyip Erdoğan olmasaydı, Kılıçdaroğlu hiç öyle konuşur muydu?.. Öyle ya; kendisi de “rakı” içiyor, kendisi de “rakı sofraları”nda Türkiye’yi kurtarıyor!..
Ama, hiç sormuyorlar;
Kılıçdaroğlu, “rakı” veya “viski” bulamadığı zamanlarda, acaba “Bonzai” içiyor mu?..
Enayi mi içsin?..
Değilse, söylesinler;
“Gece saat 11’den sonraki içki satış yasağı” ile “Bonzai” patlamasının alâkası ne?..
F-35’İN PROF’LARI!
Tamam, “kel alâka” da, bu iddiaları dillendirenler sadece “Gezi Zekâlı”lar olsa, üzerinde durmaya değmez!.. Ama, “koca koca Prof’lar” da aynı kafada!..
Artık “F-35’in Prof’ları” olduklarından mıdır, yoksa “Paralel medya”da kalem oynattıklarından mıdır, bilinmez; “ucuz numaralar” yapıp, “Bonzai” üzerinden “Hükümet’e çakma” seferberliği başlatmışlar!..
Mesela, “F-35’in profesörleri”nden olmakla övünen Prof. Dr. Ayhan Aktar demiş ki;
“Kabataş-Üsküdar motorlarının çalışması yasaklandı!.. Ben, 1970’lerde öğrenciyken, motorlar sabaha kadar çalışırdı... Kamu idaresi diyor ki; sen Beyoğlu’na gideceksen, en geç 01.00’de eve dönmelisin!.. Bunlar çok ufak numaralar!”
Demek istediği açık:
“Motor seferleri gece 01.00’den sonra yasaklandığı için, gençler Bonzai’ye yöneldi!”
Off!.. Off!.. Off!..
Bu, ne biçim Prof?..
Hayır, “niyet okuyuculuğu” filan yapmıyorum... Ayhan Aktar adlı “F-35 Tipi Profesör”ün “motorlarla ilgili böyyük teşhisi”ni, yine “F-35 Profesörleri”nden Taner Akçam; attığı “tweet”le destekleyip, “bir büyük keşif”te bulunmuş ve demiş ki;
“Ayhan Aktar doğru söylüyor!.. Ufak-tefek ayak oyunlarıyla insanların içki içmesine, eğlenmesine karışırsanız; o da Bonzai olarak geri döner!”
Vahh!.. Vahh!.. Vahh!..
SAVAŞ BUNUN İÇİN Mİ?
“F-35’ler” öyle uçuyorlar ki; ne “dinî bir örgüt”(!) bırakıyorlar, ne de “Cemaat” veya “Camia!”
Hani, “Hizmet’te sınır yok” derler ya; “F-35’ler” gerçekten “Hizmet”te sınır tanımıyorlar!..
“İçki”ni de iç,
“Eğlence”nden de geri kalma!..
Eee, “Hizmet” nerede kaldı, “Himmet”ler ne oldu?.. “Bağışlanan bilezikler” ne olacak, “Peygamber kurbanları”(!)nın paraları nereye harcanacak?!?..
Baksanıza;
“F-35 Prof’ları”nın derdi, “alabildiğine içki”dir, “özgürce eğlenmek”tir!..
Eee, hani “dinin emirleri?!?”
Boşver dinin emirlerini?..
Şimdi önemli olan “dinin emirleri” değil, “hükümete çakmak!”
Vah “F-35’in tabanı” vah!..
Sen, bunlar için mi “Himmet” topluyorsun, sen bunlar için mi “Peygamber Kurbanı”(!) için çırpınıyorsun?.. Bak, senin “bilezik”lerinle nasıl “bezik” oynuyorlar?!?..
Uyan artık, uyan!..
“Kiraya verdiğin kafanı” bir an önce kurtar da; “bizden” dediğin adamların “içki ve eğlence özgürlüğü” peşinde nasıl savaş verdiklerini gör artık!..
Hele sor kendine;
“Bizim 1970’lerden bu yana verdiğimiz mücadele, insanların özgürce içki içmesi ve tepinircesine eğlenmesi için miydi?”
Değilse, bu adamlar ne diyor?..
Hele, bir daha düşün!..
İLK EROİN FABRİKASI!
Madem “içki ve uyuşturucu” tartışması yaşanıyor, o halde, ben de bir “anekdot” ile katılayım bu tartışmaya!..
Efendim, “1997 yılından beri madde bağımlılığı ile savaşan” ve bu amaçla “kitap”lar yazan İsa Altun adlı polis memuru; geçen yıl yazdığı “Kod Adı: Beyaz Ölüm... Bir kereden çok şey olur” adlı kitabında, “Batı’nın Türkiye üzerindeki emelleri”ne “çok çarpıcı bir örnek” vermiş ve demiş ki;
“Tarihte uyuşturucu maddelerin ciddi bir hadise olarak ortaya çıkması, “Haşhaşinler” vakasında görülür. 1090 yılında İran’da Hasan Sabah tarafından kurulan Haşhaşinler devletinin temeli, bir bakıma, afyon ve esrara dayanıyordu.
Burada afyona alıştırılan gençlere, bu maddelerle yaşanan bir hayatın cennet olduğu fikri telkin ediliyordu.
Böylece müptela haline getirilen bu fedaileri uyuşturucu ve kadından meydana gelen sahte cennetlerine kavuşabilmek için kendilerinden istenen her şeyi gözlerini bile kırpmadan yapıyorlardı.
Bu yolla, devrin büyük adamlarından Selçuklu Veziri Azamı Nizamülmülk başta olmak üzere, birçok kıymetli insan, Haşhaşinlerin cinayetlerine kurban gitmişti.
Daha sonraki devrelerde, mesela, 18. yüzyıl Hindistan’ında siyasi amaçlarla Uzakdoğu ülkelerine afyon sevk edildiğini görüyoruz. Böylece, çökertilmek istenen milletlere karşı bir soğuk savaş silahı olarak uyuşturucu maddelerden faydalanma geleneği doğmuş oluyordu.
Nitekim 1920’de İstanbul’u işgal eden İtilaf devletleri, milletimizin işgal karşısındaki gücünü zayıflatmak için gemiler dolusu alkol ve uyuşturucu maddeyi İstanbul’a sevk ederek gençlik arasında yaymaya çalışmışlardı. Bunun için İstanbul’un kuytu köşelerinde meyhaneler açıldı. Buralara Rum kadınlar dolduruldu. Bir kısım gençler bu günah yuvalarına alıştırıldı.
Bu tip yerlerin sayısı artırılarak Anadolu’ya sıçramasına da çalışıldı. Hatta İstanbul’da bir de eroin fabrikası kurularak, burada imal edilen eroin “nezle ilacı” diye serbestçe satıldı.”
HÂLÂ ANLAMADINIZ MI?
Bu satırların üstüne daha başka bir söz eklemeye gerek var mı?..
Görüyorsunuz ya;
İngilizlerin ilk işleri, “işgal” ettikleri İstanbul’da “Eroin Fabrikası” kurmak olmuş!.. Ürettikleri eroini de “nezle ilacı” diye kakalamışlar millete!..
1920’den... 2014’e!..
Peki, değişen ne?..
94 yıl önce “nezle ilacı” olarak sattıkları eroini, bugün “kafa yapıcı” olarak, “Bonzai” adı altında pazarlıyorlar!..
Ve böylece;
Gençliği uyuşturuyorlar!..
Gençliği öldürüyorlar!..
Acı olan şu ki;
“Gezi Zekâlı”lar taifesi ile birlik olan “F-35’in Prof’ları” da, hâlâ “içki ve eğlence özgürlüğü”nden dem vuruyor!..
Peki, maksatları ne?..
Herhalde “Hasan Sabbah’ın metodu”nu diriltmek ve “Çağdaş Haşhaşi’ler” yetiştirmek değil!..
Maksatları;
“Tayyip Erdoğan’ı yıpratmak!”
Hay, başınıza;
“Tayyip Erdoğan” kadar taş düşsün!..
Nasıl olsa, ona da;
“Tayyip suçludur” diyecekler!..
************************************************************************
“İftira” deyip kaçma... Şu “taciz” olayını da açıkla Ekrem!
“Kelime oyunları” yapma Ekrem... Bırak “laga-luga”yı da, soruma cevap ver!.. Ben diyorum ki; “5 trilyon kazanıyorsan, bunun vergisi 1 trilyondur!.. Devlete bu vergiyi veriyor musun?”... Sen de diyorsun ki; “Tirajdan ve reklâmdan elde ettiğimiz kazancın vergisini kuruşu kuruşuna ödüyoruz!”
Tamam da;
Ne kadar kazanıyor, “kaç kuruş” vergi ödüyorsun?.. Bana “edebiyat” yapma, “rakam” söyle!..
Haa, sahi; elin değmişken, şu “taciz” olayına da bir açıklık getiriver!.. Hani, “30 Mart seçimlerinden önce”, size bağlı Cihan Haber Ajansı’nın üst düzey bir yetkilisi; yine kurumda çalışan bir “genç kız”ı, Taksim’e bir “iş görüşmesi”ne giderken “Metrobüs”te “taciz” etmiş... Bu “taciz” olayından hem senin, hem Abdülhamid Bilici’nin, hem de Pazarlama Müdürü Ziya Yıldırım’ın haberi var... “Büyük bir travma” yaşayan genç kıza demişsiniz ki; “Sakın şikâyetçi olma!.. Bu olay seçimden önce basına aksederse mahvoluruz... Biz, o şahsı seçimden sonra göndeririz!”
Bu “taciz” olayından sonra “şok” yaşayan ve “bunalım”a giren genç kız, istifa edip ayrılıyor Cihan bünyesinden!.. Peki, “evli ve çocuk babası” o tacizci ne oldu?. Onu da attınız mı Cihan bünyesinden?..
Hani, “İftiracı Hasan Karakaya” demişsiniz ya, hele söyle; bu “taciz” olayı da “iftira” mıdır?
Edebiyat yapma, cevap ver!
yeniakit