Deprem tabii bir olay. Yeryüzünde plakalar, plakalar arasında ve içinde fay hatları vardır. Bunları insanın kafatasına benzetebilirsiniz. Bu plakalar ve fay hatları ile, ay dünyaya yaklaştığında Med-Cezirler olur. Dünya içi su dolu yumurta şeklinde bir balona benziyor. Birine bir basınç yüklenirse öbür tarafında baloncuk oluşuyor. Bu basınç içeriden, dışarıdan ya da yüzeyde de olabilir. Dünya, diğer güneş sistemindeki yıldızlara manyetik bağlarla bağlıdır ve bu bağların itme ve çekme etkisi ile boşlukta durur. (Aslında kâinatta boşluk diye bir şey yoktur. Mesela biz atmosferde, bir oksijen balonu içinde yaşayan bir canlı türüz bu âlemde) Bu enerjiyi üretmek için de dünyanın merkezi dev bir dinamo gibi çalışır ve enerji üretir. Muhteşem bir sistemden söz ediyoruz. Evdeki elektrik sizi çarpar ama bu dev enerji bizim hücrelerimizle tam bir uyum içinde olduğu için bizi olumsuz anlamda etkilemez.
Bu fay kırıklarından yerin altı sürekli gaz salınımı yapar, okyanusları üzerinden sistemi soğutur, volkanlarla kendini deşarj eder. Maden suları, dağlar, ovalar, yer kabuğunun kendini yenilemesi böyle olur. Aslında bu dev küte bir canlı organizma gibidir. Bir sivirisinekle, bir bütün olarak dünya farklı değil aslında. Hepsi aynı bütününün parçası ve dünya bu parçaların bütünü. Bir insan kendi başına trilyonlarca hücreden oluşmuyor mu? Onun için insan kâinatın özetidir denmiştir. Dünden bu güne insanda cevher olarak bulunmayan bir şey kâinatta yoktur ve olmayacaktır da.
İnsan kesbi olarak ilim, hikmet, tefekküre, Vehbi anlamda vahye açıktır. Kişinin fıtratına vahiy edilen hakikat bilgisinin zamanı geldiğinde serbest bırakılması sonucu ilham ve diğer haber yoluyla önce bazı şeylerin farkına varacak, sonra da icad şeklinde ilmek ilmek yakın bir sonuca götürecektir. Biz buna tekâmül diyoruz. İnsan ekmeli mahlûkat-eşrefi mahlûkat yolculuğunda, irtidat ederse, (geri dönerse) tırnakları ile tutunarak yükseldiği yerden makamda, gökten düşüş hızı ile ivme kazanarak kısa sürede ya yanacak ya da belhum adal çukuruna yuvarlanacaktır.
Bakın, sadece volkanlar değil, dağlar, ovalar, ırmaklar, farklı suların oluşumu bu şekildedir. Bütün bu gökte ve yerde olanlar, şimşekler, her türlü araz ve afatın görünen yanında görünmeyen sebepleri de vardır ve bunlar Allah’ın varlığının delilleridir. Onun güç ve azametinin ve yoldan sapan insanlara ölümü ve ahireti hatırlatan ikazlardır. Deprem her anlamda, herkes için bir kader ve bir imtihandır. Biz âlemlere rahmet olarak gönderilen, ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Yaşadığımız zaman ve mekân açısından Kuantik bir bükülme ile döngü zamanıdır.
Dikkat! Afrika Arap Yarımadası’nı güney batıdan, yani Afrika Somali’den, Arap yarımadasında Yemen'i iteliyor. Arap yarımadası Doğuda Basra körfezi ve İran’ı zorlarken, Kuzey doğuda Anadolu’yu Hazara kadar olan bloku Kuzeye, Karadeniz’e doğru iteliyor. Hazar kıyıları, Kafkaslar, Doğu Karadeniz bu itelemeden etkilenir. Kaf dağında Yecüc-Mecüc kapısı da.
Fakat Anadolu plakası batıda Akdeniz’e, Girit’e doğru basar. Karadeniz’e dikkat. Ege’ye dikkat, Akdeniz sahillerine dikkat. Girit ve Mora için iyi haberler yok. Girit Cebelitarık’ı zorlasa da yakın istikamet Kıbrıs. Kıbrıs’tan iki fay hattı, biri İskenderun, teki Cebeli Tarık, Kızıldeniz, Nil havzası. Fay burada da ikiye ayrılır, biri Kızıldeniz’de ilerler, biri Sina’dan geri döner Akabe, Kudüs, Şam, Halep üzerinden gelir, yine bugün deprem olan yeri vurur. Buradan döner GAP’ı vurur. Yani malum Adıyaman, Malatya hattı. GAP zarar görürse, enkazlar Basra körfezine kadar sürüklenir.
Tabi Japonya, Endonezya, Hindistan, İtalya, Kaliforniya, Kuzey Amerikan’ın Batı tarafı Şili ya da Panama tarafında yeni büyük depremler beklenebilir. Tabi bu yer ve zamanın, kimin nereyi, nasıl tetiklemesi ile ilgili. Kim neyi niçin ve nasıl yaparsa yapsın, bu Allah’ın bilgi ve iradesi içindedir. Biz buna Kader diyoruz.
Burada iki konu daha var akıldan tutulması gereken. Bir döngü, iki kozmik döngü içinde gerçekleşen Manyetik kutupların, hem +- olarak hem de fiziki mekân olarak yer değiştirmesi. Yine aynı şekilde döngüsel olarak binlerce yıl ara ile dünyaya yaklaşan iki yıldız var. Tarık ve Şira! Batılılar ona “Marduk ve Niburi” gibi isimler veriyor. Bunların dünyaya etkileri rahmani yönden muhteşem, Gazab yönü ile dehşet verici.
“Tarık” aynı zamanda bir surenin adı. Tarık aynı zamanda Cebel-i TARIK’ı geçen komutanın adı olduğu için Akdeniz'i Okyanusa bağlayan komutanın adı verildi. Bu da bir tevafuk olabilir. Karanlığı delip gelen ve dalgalar şeklinde darbeler vurarak TARIK dönüp geri geliyor. “Siz Tarık’ı ne bileceksiniz ki”! Ama göreceksiniz!
Sizin Jeologlarınız bu süreçte “Fırat’ın Cinlerinden”, “Uzayın koruyucu melekleri”, “7 kilisedeki meleklerden”, Havariyyundan Hz. Yuhanna’dan habersizler. Ne Tarık ve ne Şira bizim Astronomi fakültelerinde okutulmaz. Uzay ajansı kursanız da ajansın başındaki kişinin merak edip, “Ay ve güneş Allah’ın iki şeairidir” anlamındaki ayetinin bizim hayatımızdaki anlamını nedir diye merak etmiş de değildir. Bilmediğini de bilmez. Bir kastı yoktur bu anlamda. Tarık’ı ne bilsinler.
Gelecek olan kuyruklu yıldız, gökten süpürüp geldiği uzay çöplerinin tozlarının bir kısmını başımıza fırlatacak. Hani diliyorum ya “Başımıza pislik yağdıracak”. Göreceksiniz. Muhteşem bir görsel şölene dönecek meteor yağmurları(!?). Bazıları bazılarının başına yağan taşlara dönecek, akkor halinde. O taşlardan bazıları Starlink’ler, uzay araçları ve uzay üslerini, havada, karada, denizde bir yerleri, yerle bir edecek.
Cin suresi 8-10: “Hakikaten biz (cinler) göğü yokladık, onu güçlü muhafızlar ve alev toplarıyla doldurulmuş bulduk. Hâlbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor”. Bilmiyoruz, “yeryüzündekiler hakkında bir yaptıklarının karşılığı olan bir kötülük mü murat edildi yoksa Rableri onlar için bir iyilik mi diledi?” Göreceğiz, Allah’ın ne dilediğini.
O kötüler için azab, iyiler için esenlik diledi. Kötüler, iyilere Allah’ın rızası dışında azab ettikleri/edecekleri için Allah onları bu yüzden ağır bir şekilde cezalandıracak ve mazlumların ahvali şahsiye’ye ait günah ve kusurlarını bağışlayacak. Allah'a ve ahiret gününe iman ettiklerinden dolayı bir zarara uğramış olmayacakları gibi, kat kat ikramla ödüllendirilecekler.
Bunlar Ay’a Mars’a kaçacaklardı bir de! Allah’ın bir mülkünden diğerine kaçacaklar öyle mi? Ay ve güneş, Mars ve Merih de Allah’ındır.
Depreme ilişkin bir diğer önemli gerçek, bu gün bizim bildiğimiz faylar, son bin yıla ait. Bir önceki bin yılda aktif olan faylar, bugün bin yıllık uykusundan uyanıyor. Bu günkü Faylarda 2045’e kadar bin yıllık uykuya geçecek. Bu arada bu iki fay hattının çatışması ile bu bin yılın kendi karakteristik fay hatları ile, Kuantik bükülmeler ve kırılmalar sonucu yeni geçiş dönemine has kırılma noktaları ortaya çıkak. Bunu anlamak için Jeoloji, inşaat mühendisliği yetmez, Enerji, fizik, Astronomi, Meteoroloji, kimya ve İlahiyat da bilmek gerekecek. Başka akademik branşlardan da desteğe ihtiyaç var.
Millet can derdinde, siyasiler seçim derdinde bu “ahval ve şerait altında.”
Kimi “seçim olacak” diyor, kimi “olmaz” diyor. "Ben yaptım oldu" derlerse Mayıs'ta da yaparlar. Ama katılım olmaz. Bu şartlarda seçime gidenler kaybederler. Öte yandan Kızılay’a yazık oluyor. Önce AFAD'a ezdirdik, şimdi sıra Millet ittifakında, onlar da Ahbab üzerinden yüklenirler. Bu “ahbab çavuş ilişkileri” ile bir yere varamayız. Yazık! AFAD’a yönlendirilmemeliydi halk bu kadar. AFAD altından kalkamaz bu kadar yükün. AFAD’a gidiyorlar, onlar kaymakamlığa yönlendiriyor. Kaymakamlık Muhtarlığa. Ne muhtar kaldı, ne muhtarlık, hem zaten muhtar ne yapsın. Maksat bürokrasinin şartı birileri bir kağıda mühür bassın. Evrak-ı müsbite olsun ellerinde. Muhtarın verdiği evraktaki bilginin doğruluğu önemli değil (!?).. Bu akılla AFAD’a da yazık, TOKİ’ye de, KIZILAY’a da yazık edildi.
Ben yaptım oldu ile ne inşaat olur, ne siyaset, ne kanun çıkartılır, ne de seçim. Ders alamaz mısınız! Kaçtığınızı sandığınız şeye doğu koşmayın sakın.. “Gittiğiniz yolun farkında değil çoğunuz sanırım”. Aşk ve Öfke, Korku aklı zail eder. Öfkeyle kalkan, zararla oturur. Haddinden fazla şiddet, hız, güç, yetki, her ne derseniz deyin, haddi aşan her şey gayedeki hikmeti yok eder. Fahşa da "haddi aşmak" demektir. Fuhuş Fuhşiyat, Fahişelik ve Fahiş fiyat, hepsi aynı kökten gelir.
Bu fuhşiyat ve türevlerinden Allaha sığınalım.
Allah yıkar, siz yaparsanız, siz aynı yanlışları yine tekrarlarsanız, O da yine yıkar!.
(Fecr6-14): “Görmedin mi, Rabb'in ne yaptı Âd kavmine; direkleri (yüksek binaları) olan, ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehrine, o vadide kayaları yontan Semûd kavmine, kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun'a! Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.” Rabbim, bizi bağışla demek için gelin önce tevbe edelim.
Selam ve dua ile.