‘Parçala-Hükmet!’in, genelde bir emperyalist taktiği ve metodu olduğu söylenir. Halbuki emperyalist olması şart değil, her kişi veya toplum da, kendi düşmanı veya karşıtı olanları zayıflatmak için onları bölmek, parçalamak ve bu yolla üstün gelmek, hâkim olmak ister.
Bunun içindir ki, Kitabullah’da, Enfâl Sûresi 46. âyette (meâlen), ‘…birbirinizle çekişmeyin.. Sonra, gevşersiniz, gücünüz ve hızınız elden gider. Sabırlı olun’ buyrulur.
Çünkü birliğini koruyamayan, her kişi veya toplum, hasımları tarafından daha kolay yenilgiye uğratılır.
***
Özellikle de Amerikan emperyalizminin Doğu Akdeniz kıyılarında, Filistin’deki yapışık kardeşi durumunda olan sionist İsrail rejiminin varlığını korumak ve sürekli bir savunma sistemine kavuşturabilmek için en geçerli yolun, bölgedeki diğer bütün halkları, birbirlerine karşı tahrik ve düşman etmek ve bölgedeki bütün etnik veyamezhebî unsurları birbirleriyle devamlı sürtüşme halinde tutmak olduğunu kendileri de gizlemiyorlar. Avrupa’nın güçlü devletleriyle Rusya ve Çin de bu bölgede, İsrail tümörünün ortaya çıkardığı rahatsızlıktan istifade etmek için, USA ile zıtlaşmadan, dikkatli bir siyaset izliyorlar ve hepsi de buradaki İsrail rejiminin varlığını da korumayı şart görüyorlar.
***
Osmanlı’nın tarih sahnesinden sürülmesinden sonra, bölgede oluşturulan 30’a yakın devlet veya devletçik de hem İsrail rejiminin, hem de onu ayakta tutmak isteyen güçlerin menfaatlerine hizmet ediyor. Çünkü, asırlarca tek bir irade etrafında birlikte yaşamış olan Müslüman halkların parçalara bölünmesi ve birbirleriyle sürtüşmeleri daha bir kolaylaşmış bulunuyor.
‘Ahh Osmanlı- Vahh Osmanlı’ diye bir tarih seviciliğiyle yaklaşmaksızın, I. Dünya Savaşı’nın galiplerince Osmanlı’nın Müslüman coğrafyalarındaki gücünün kırılmasının niçin önemli ve gerekli görüldüğü, bu bakış açısından daha kolay anlaşılır.
***
Aynı inanç temelinde birleşen ve ufak çaplı sürtüşmeler olsa bile, dünya siyasetini etkileyecek çapta buhranların ortaya çıkmasına fırsat vermeyen ve asırlarca bir arada kardeşçe yaşamış olan arab, fars, türk, kürd vs. etnik ve hattâ farklı mezhebî toplulukları bugün birbirlerine karşı kışkırtmak ve birbirleriyle boğuşturmak, Müslüman bir üstün güç ve iradenin olmayışı yüzünden daha bir kolaylaşmıştır.
***
Bugünkü tabloya kısaca bir bakalım..
Suûdî Kralı Selman tarafından, teamüllere aykırı olarak ve beklenmeyen şekilde Veliahdilân edilmesiyle, Suûdi rejiminin son birkaç ay içinde asıl yöneticisi durumuna geliveren Muhammed bin Selman’ın bölgede kendi mihverleri etrafında yeni bir güç merkezioluşturma hamleleri ve onun bu çabalarının Amerikan emperyalizmi tarafından da desteklenmesi, bölgeyi yarınlarda daha da karmaşık buhranlara sürükleyebilecek çaptadır.
Nitekim, bugün artık Suûdî rejiminin gerçek yöneticisi durumunda olan bu Veliahd Efendi, İran’ın nükleer tesislerini gerekçe gösterip, en kısa zamanda kendilerinin de nükleer güç elde etmek için harekete geçeceklerini söylemesi kenarından geçilecek basit bir söz değildir.
Birleşik Arap Emirliği’nin soytarı Dışişleri Bakanı da bu yolda hele de son aylarda, birileri tarafından fino olarak kullanılıp, Türkiye’nin ve Erdoğan’ın paçasına daha bir cüretkârca saldırtılmaktadır. Bu kukla, son olarak da ‘Türkiye, yani İsrail demektir..’ diye inciler üretmeye başlamıştır.
Darbeci General Abdulfettah Sisî’nin Mısır’da Türkiye aleyhine çevirdiği şeytanî planlar da mâlum.. Şam Sarayı’ndaki zamâne Yezidi Beşşar Esed’i söylemeye gerek bile yok..
***
Birçok konuda kendisini Türkiye ile gizli bir rekabette bilen İran da, Türkiye’nin, Suriye’de, kendisi dahil, onlarca devletin gücünü ve müdahalelerini görmezlikten gelip, Türkiye’nin Afrin Harekâtı’nı uluslararası hukuka aykırı ve Şam Yönetimi’nden izinsiz olarak gerçekleştirilen bir işgal hareketi olarak nitelemektedir.
Bu cepheleşme bizim inancımızın haram olarak bildirdiği bir durumdur ve sadece İslam Milleti’nin düşmanlarını sevindirecektir; en başta da, İsrail rejimini ve USA emperyalizmini..