Albayrak, “Bir gün bir de bakmışız ki ne Mescid-i Aksa kalmış ne Kubbet’üs-Sahra; “Süleyman Mabedi” bütün haşmetiyle Harem-i Şerif-i kaplayıp Kudüs’e damgasını vurmuş.” ifadelerini kullandı.
Albayrak’ın “Bu gidişle Mescid-i Aksa’nın yıkılışını da normal karşılayacağız” başlıklı yazısı şöyle:
İsrail, “arkeolojik çalışma” bahanesiyle yıllardır Mescid-i Aksa’nın altına tüneller kazıyor, Mescid-i Aksa’nın altını oyuyor.
Bir gün, Mescid-i Aksa’nın çöktüğü haberiyle uyanabiliriz.
Tabii ki infiale kapılırız.
Önce ne yapacağımızı şaşırırız, sonra İsrail’i “şiddetle” telin ederiz.
İsrail, “Yanlışlık oldu, pardon” der.
Mescid-i Aksa’nın orijinal haliyle yeniden inşa edileceğini taahhüt eder.
Aradan zaman geçer.
Sonra biraz daha zaman geçer.
Daha daha zaman geçer.
Zaman geçip durur ama Mescid-i Aksa’nın yeniden inşası bir türlü başlamaz.
Bu arada İsrail kamuoyunda ve siyasetinde “Mescid-i Aksa’nın yerine Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa edelim” talebi yükselir.
Yükselir, yükselir ve bastırılamaz hale gelir.
En azından İsrail hükümeti öyle olduğunu iddia eder ve “Bir demokrasi olan İsrail’de ezici çoğunluğun talebini karşılamaktan daha tabii ne olabilir?” deyip “Süleyman Mabedi”nin inşası için kolları sıvar.
Biz yine infiale kapılırız.
Önce ne yapacağımızı şaşırırız, sonra İsrail’i “şiddetle” telin ederiz.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, hatta Britanya ve ABD de İsrail’i “o kadar ileri gitmemesi” yönünde ikaz ederek bize güya destek verir.
Konu enine boyuna tartışılır.
Uzun uzun tartışılır.
Uluslararası görüşmeler, diplomatik manevralar, arabuluculuklar falan filan.
Nihayet İsrail hükümeti “yumuşayıp” şöyle bir “uzlaşma formülü” geliştirir: Tamam, Mescid-i Aksa yeniden inşa edilecek. Bununla beraber, Harem-i Şerif’in bir kısmında Yahudiler için küçük bir ibadethane de inşa edilecek…
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İngiltere ve ABD, Müslümanlara dönüp, “E siz de eşek değilsiniz ya; bunu kabul edersiniz herhalde” der.
Kabul etmeyen, fanatik ilan edilir.
İlgili inşa çalışmaları başlar.
Biz bir kere daha infiale kapılırız.
Önce ne yapacağımızı şaşırırız, sonra İsrail’i “şiddetle” telin ederiz.
Belki de bu seferki telinimiz “şiddetli” olmaz.
“Şiddetli” teline takatimiz kalmaz belki de.
“Az kalsın Mescid-i Aksa’yı tamamen kaybediyorduk. Buna da şükür” deyip rahat bir nefes bile alabiliriz.
Neticede, Harem-i Şerif’in bir kısmından feragat etmeyi içimize sindirmiş halde buluruz kendimizi.
Onu bir kere içimize sindirdikten sonra devam da gelir.
Bir kısmını daha Yahudilerin ibadetine ayırır İsrail.
Sonra bir kısmını daha.
Daha, daha, daha.
Bir gün bir de bakmışız ki ne Mescid-i Aksa kalmış ne Kubbet’üs-Sahra; “Süleyman Mabedi” bütün haşmetiyle Harem-i Şerif-i kaplayıp Kudüs’e damgasını vurmuş.
A evet… İnfial, telin.
Ama geçmiş olsun artık!
İsrail hükümeti, “Biz egemen bir devlet değil miyiz? Burası bizim toprağımız değil mi?” deyip geçer.
***
Çok mu fantastik bir senaryo?
Olacak şey değil mi bu?
Onlar böyle bir şeye kalkışsa bile biz buna asla izin vermez miyiz?
Ama Mescid-i Aksa!nın 50 senedir İsrail işgali altında olmasını gayet normal karşılıyoruz işte…
Mescid-i Aksa’nın yıllardır altının oyulmasını gayet normal karşılıyoruz işte…
“40 yaşın altındakiler Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılamaz” gibi dayatmaları kanıksaya kanıksaya, Mescid-i Aksa’da Cuma namazının tamamen yasaklanmasını bile gayet normal karşılayacak kıvama geldik işte…
İsrailli bir bakan “Mescid-i Aksa bizim elimizde. Açılıp kapanması konusunda ilk ve son söz İsrail’e aittir” diye kestirip atıyor ve biz bunu da gayet normal karşılıyoruz işte…
Hükümetimiz kınıyor ediyor, başka İslam ülkelerinin hükümetleri de kınama mesajları yayınlıyor ama bu kınama mesajlarındaki ‘formalite’ havası dahî vaziyetin ne kadar kanıksandığına delalettir.
***
Evet; “Mescid-i Aksa bizim elimizde. Açılıp kapanması konusunda ilk ve son söz İsrail’e aittir” dedi İsrailli bir bakan.
Ve dünyanın altı üstüne gelmedi.
Öyleyse benim yukarıda yazdığım senaryo fazla iyimser bir senaryo olabilir.
Herhangi bir ara formüle tevessül gereği duymadan da Mescidi Aksa’yı yıkıp “Süleyman Mabedi”ni inşa etmeye kalkabilir İsrail.
Öyle veya böyle…
Günün sonunda yapmak istediği şey kesinlikle budur İsrail’in.
Ve yapmak istediği bu şeyi yapma azmi gittikçe büyüyor.
Bize çektiği her yoklamada direncimizin biraz daha zayıfladığını görüp de kararlılığının güçlenmemesi ne mümkün?
Bütün liderlerimiz, kanaat önderlerimiz, stratejistlerimiz seferber olup bu müthiş meydan okumayla baş etmenin bir yolunu bulmalı.