Bu kriz savaş çıkartır!

İbrahim Karagül

Yunanistan'daki krizinin Avrupa'yı yayılacağı, aslında bunun bir Avrupa krizi olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikir. Birçok çevre, Atina'nın içinde bulunduğu durumun, buzdağının görünen kısmı olduğunu, çok yakında Akdeniz ülkelerinin benzer durumlara sürüklenebileceğini biliyor. Nitekim; bu çevreler Portekiz, İtalya, İspanya ve İngiltere gibi ülkeleri daha şimdiden sıraya koydu ve tehlikeyi açıkça ilan etti.

2010 Avrupa için belki siyasi tarihinin en büyük kırılmalarından birine tanıklık edecek. Birlik projesi ya da Euro'nun geleceğine ilişkin endişeler artarken, Güney Avrupa ülkelerinin AB'ye inancı tartışılır hale gelirken, sadece devletlerin değil, batık ülkelere kredi veren, alacağı olan büyük bankalar için de iflas beklentisi gizlenemez oldu. Ayrıca, bu ülkeye verecekleri kredilerin çözüm olamayacağına da kimsenin inandığı yok. Öyle ki, 2010, özellikle ikinci yarı Avrupa'da ülke ve şirket iflaslarıyla geçebilir.

Geçtiğimiz yıl ABD'de, bu yıl da Avrupa'da yaşanan krizin bundan sonrası artık "ekonomik" bir gelişme değil. Siyasal ve sosyal sonuçları, belki ekonomik krizden çok daha derin olacak bir süreç yaşıyoruz. Öteden beri jeopolitik çözülme, güç kayması olarak nitelendirilen sürecin bundan sonraki aşamalarına, özellikle Türkiye gibi ülkelerin çok daha ilgiyle yaklaşması gerekiyor.

Korkulan, böylesine büyük bir bunalımın ciddi bölgesel gerilimlere, çatışmalara yol açması. 1929'dan bu yana yaşanan en büyük ekonomik krizse bu, ki öyle, o tarihten bu yana yaşanan savaşları, çatışmaları yeniden düşünmek lazım. Avrupa 11 Eylül'den sonra çok kültürlülük, bir arada yaşama projesini çöpe attı. Krizle birlikte sosyal politikaları çöpe atmaya başladı.

Bu kadarla kalacak mı? Krizden kurtulmak için büyük gerilimler tezgahlanabilir mi? Veya kaynak savaşları, pazar savaşları yaşanabilir mi? Bir şekilde, bu süreci etkileyecek bölgesel krizlerin çıkma ihtimali var mı? ABD ve Avrupa, Soğuk Savaş'tan sonra, ideolojik kamplaşmayı kaynaklara yönelik büyük bir kampanyaya dönüştürdü. Kriz, bu kampanyayı yoğunlaştırır çok daha tehlikeli hale getirir mi? Bunların hepsine evet demek mümkün. Öyleyse, yeryüzünün birçok bölgesinde kaynaklara odaklanan çatışmaların çıkması muhtemel görünüyor.

Şu an için en yakın tehlike, İran ve İsrail'i merkeze alan, iki ülkenin nufüz alanlarında da hissedilebilecek bir çatışma beklentisi. Her ne kadar İran'a yönelik bütün caydırıcı yöntemler başarısız olsa, askeri seçenek devre dışı kalmış gibi görünse de İsrail için hiç de öyle değil. Bütün endişeler, ABD ve Avrupa'nın, İsrail'in İran'a yönelik bir provokasyonunu önleyememesi üzerinde yoğunlaşıyor. Hemen her gün, İsrail'den ABD ve Avrupa'ya yönelik "İran'ın durduralım" çağrılarını, Suriye ve Hizbullah'a yönelik yeni iddialarını izliyoruz. İsrail Savunma Bakanlığı, İran ve Suriye'nin Hizbullah'a Scud füzelerinden sonra Hizbullah'a M600 füzeleri verdiğini öne sürdü. Onlara göre Hizbullah 2006'daki gücüyle ölçülemeyecek bir ateş gücüne ulaştı ve füze menzili Tel Aviv'e kadar uzanıyor.

Elbette bu bir propaganda savaşı. Ve elbette ABD ve Avrupa, İsrail'i durdurma konusunda hiç de samimi değil. Bölge genelinde yoğun stres birikimi hissedilirken ABD'den İsrail'e askeri destek devam ediyor. Almanya ile İsrail arasında denizaltı ve silah trafiği giderek büyüyor. İsrail'in böyle bir provokasyonuna yapılan yatırım riyakarlıkla gizlenemez hale geldi.

Philip Giraldi, "A Timetable For War" başlıklı yazısında, karamsarlık suçlamasını da göze alarak, böyle bir savaşın muhtemel olduğuna dair gerekçeleri ciddiye alınacak türden.

ABD Savunma Bakanı Robert Gates ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un sözleri, Barack Obama yönetiminin aslında savaş istemediği inancını ortadan kaldırıyor. İsrail savaşı "varoluşsal" bir zorunluluk görüyor ama opsiyonları sınırlı. Washington'ın savaşı durdurma konusunda İsrail üzerinde yeterli nüfuzu yok. Ayrıca, Beyaz Saray, böyle bir savaşta İsrail'e askeri desteği kesmeyeceğini açıkladı. Savaş başladığında Kongre ve medya, Washington'ın İsrail'in yanında savaşa grimesini isteyecektir. Sonuç olarak İsrail, ABD'yi savaşa ikna edemese de, kendisi savaşı başlatıp ABD'yi savaşa sürükleyecektir...

Bu senaryo tutar mı tutmaz mı bilinmez. Ama İsrail merkezli bir çatışma beklentisi bu sıralarda çok yüksek. İran'ı açıkça karşısına alamasa da Güney Lübnan ya da Filistin üzerinden bir tahrik uygulanabilir.

Burada sorulacak soru şu. Böyle bir savaş, ekonomik kriz içinde boğulan ABD ve Avrupa'yı nasıl etkiler? Yakın tarihin ekonomik buhranları hep savaşla devam etmiştir. Benzer bir durum kuvvetle muhtemel. Ancak, böyle bir savaş, Pakistan'dan Akdeniz kıyılarına kadar bütün bölgeyi ateşe verecek olsa bile, Batı için çözüm olmayacak, onu bugünkünden çok daha tehlikeli bir noktaya sürükleyecektir.