Türkiye tarihinin belki de "en kritik, en sancılı ve en gerilimli" günlerini geçen hafta yaşadık... "Sancı"nın sebebi, elbette "Yüksek Askerî Şûra Toplantısı"ydı... Hemen her yıl "3 gün" devam eden, 4. gün ise "karar"ları açıklanan, yani "terfi, atama ve emeklilik" kararları bilinen Yüksek Askerî Şûra, bu yıl ilk defa "4 gün" devam etti... Ne var ki, "4. günün sonunda" da, yine bir "ilk" yaşandı... Dördüncü günün akşamında açıklanan "YAŞ kararları"nda ilk defa "Genelkurmay Başkanı" ve "Kara Kuvvetleri Komutanı"nın kim olduğu belli değildi... Çünkü Genelkurmay, "Kara Kuvvetleri Komutanlığı için Org. Hasan Iğsız"ın ismini" önermiş; ancak Hükümet, "kanundan doğan yetki"sini kullanıp, Hasan Iğsız"ın ismini "veto" etmişti... Açıkçası, Hükümet, "Iğsız"ı istemiyor"du... Kara Kuvvetleri Komutanlığı için, Org. İlker Başbuğ"dan "yeni bir isim önermesi" istenmiş, böyle bir öneri gelmeyince de, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül"ün onayına sunulan liste"de Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı "boş" bırakılmıştı... Buralara atamalar "daha sonra" yapılacaktı!..
"TEAMÜL DAYATMASI"NA HAYIR!
Hükümetin bu kararlılığı yoğun tartışmaları da beraberinde getirdi... "Askere yakın çevreler"den yapılan açıklamalarda, Hükümet"in "teamül"lere uyması ve "Hükümet"in ordu üzerinden elini çekmesi" istendi.
Böyle diyenler, "teamül" denilen uygulamanın "yasal bir dayanağının olmadığını", bunun bir "asker dayatması" olduğunu ya bilmiyorlar, ya da bilerek çarpıtıyorlardı...
Evet, "teamül"ün hiçbir yasal dayanağı yoktu... Tam aksine, "yasa"lar diyordu ki;
"Terfi ve emekliliklere YAŞ karar verir; ancak atama yetkisi Hükümet"indir!"
Hükümet, ilk defa bu yıl bu "yetki"sini kullanmış, önüne her gelen listeye imza atan bir "noter" olmadığını göstermişti... Yetki, madem ki Hükümet"teydi, "Hangi komutanın nereye atanacağına" elbette Hükümet karar verecekti...
Böyle olmasına böyleydi de, olayı "ajite" etmek isteyen çevreler "askeri kışkırtmaya" ve Hükümet"i "geri adım atması" için zorlamaya, daha açık ifadesiyle "mahalle baskısı" uygulamaya başladılar!..
Ancak, Hükümet "kararlı"ydı!..
Gerekirse "30 Ağustos"a kadar" beklenecek, Org. İlker Başbuğ ve Org. Hasan Iğsız emekli olduktan sonra; kriz, "yeni komuta kademesi" ile birlikte çözülecekti.
ORG. ATİLA IŞIK"A YOĞUN BASKI!
Hükümet, buna rağmen "krizin daha fazla uzaması"ndan yana değildi... Genelkurmay Başkanlığı"na getirilmesi plânlanan Org. Işık Koşaner üzerinde hemen hemen "mutabakat tamam"dı... Ama, Kara Kuvvetleri Komutanlığı için düşünülen Org. Atila Işık, üzerindeki "yoğun baskılar" sebebiyle "emeklilik talebi"nde bulunmak zorunda kalmıştı...
Org. Işık, yaptığı yazılı açıklamada; her ne kadar, bu kararını "şahsî arzusuyla" verdiğini deklâre etse de, buna hiç kimse inanmadı...
"Askerin iç yapısı"nı bilenler, Org. Atila Işık"ın emeklilik talebinde bulunmasında; "48 yıllık dostu ve arkadaşı Hasan Iğsız"a vefa" duygusunun değil, "Org. İlker Başbuğ, Org. Hasan Iğsız ve Org. Aslan Güner tarafından yapılan baskı"ların rol oynadığını söylüyorlardı...
Bu iddia sahiplerine göre; Org. Işık"ın emeklilik talebinde bulunmasında bu "üçlü baskı"nın büyük rolü vardı... Hatta, böyle bir "yöntem" izlenmesi için, "Başbuğ-Iğsız-Güner" arasında "gizli bir toplantı" bile yapılmıştı!..
Bu toplantıda, şöyle bir "formül"ün hayata geçirilmesi kararlaştırılmıştı:
"Org. Atila Işık emekliye ayrılsın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı"na Necdet Özel, Jandarma Genel Komutanlığı"na da Org. Aslan Güner getirilsin!"
Bu plana göre; 2013"teki YAŞ toplantısında Genelkurmay Başkanlığı"na Necdet Özel değil, Arslan Güner getirilecekti!..
"Başbuğ"un hamlesi"nin sebebi buydu!..
Tabiî, "kriz"in sebebi de!..
Org. Başbuğ, "vuruşarak çekilmek" istiyor, görevini tamamlarken, yerine "kendi kadrosunu bırakmak" istiyordu!..
Sizin anlayacağınız;
Org. Atila Işık"ın emekliye ayrılmasının altında "48 yıllık dosta vefa" filan yoktu...
Tam aksine "baskı" vardı, "hesap" vardı...
Bu olay, kamuoyuna "Hükümet-Asker gerilimi" olarak yansıtılmak istense de, bu gerilimin içinde "hükümet" yoktu... Gerilim "asker"den, daha doğrusu "Başbuğ"un kaprisleri ve gelecek hesapları"ndan kaynaklanıyordu...
"Teamül" dedikleri, işte buydu!..
ASKERİN ELİ, SİYASETİN İÇİNDE!
Tamam, "Siyaset, ordunun içinden elini çekmeli"ydi!.. İyi ama; "Ordu, siyasetin içinden elini ne zaman çekti" ki; Hükümet de çeksin?..
"AK Parti"yi devirmek için darbe plânları yapan" kimdi?.. Hükümetleri devirmek ve en azından zor durumda bırakmak için; "faili meçhul cinayetler" işleten kimdi?..
Bir televizyon kanalında konuşan Emekli Koramiral Atilla Kıyat öyle diyordu ya;
¥ "93"ün, 94"ün, 95"in, 96"nın, 97"nin Başbakanları, Cumhurbaşkanları, Genelkurmay Başkanları, OHAL Valileri... Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz! Bu yıllarda işlenen faili meçhuller, terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? Bence devlet politikasıydı."
¥ "2002 yılında AK Parti hükümete geldikten ve tek başına iktidar olduktan sonra "Silahlı Kuvvetler içinde darbe yapmak isteyen olmamıştır" dediğimizde, bize kargalar bile güler. Çıkıp açıkça itiraf edin."
Evet, "Silâhlı Kuvvetler içinde AK Parti Hükümeti"ne karşı darbe yapmak isteyen olmadığını" söyleyenlere "kargalar bile güler"di!..
Demek oluyordu ki;
Silahlı Kuvvetler içinde birileri "darbe" ile yatmakta, "darbe" ile kalkmakta ve ellerini sürekli "siyasetin içinde" tutmaktadır!..
Peki, Hükümet "enayi" midir ki; "kendisini devirmek" isteyen "cuntacı"lara göz yumsun, dahası onları "terfi" ettirip, "taltif" etsin!..
"Düz mantık" yürütülse bile, sonuç şudur:
"Ordu siyasetin içinden elini çekmezse, siyaset de ordunun içine el atar!"
Sen "kendi işine" bakarsan, siyaset de kendi işine bakar... O zaman ne "kriz" çıkar, ne de "gerilim!"
KRİZ, DÜN AKŞAM AŞILDI!
Başbakan Tayyip Erdoğan, bütün bunların bilincinde olarak, yine de "krizin daha fazla uzamaması" için, "Org. İlker Başbuğ"un talebi" üzerine geçtiğimiz Cuma akşamı bir görüşme yaptı kendisiyle... Saat 22.55"te başlayıp, saat 24.00"te biten "bir saatlik görüşme"nin ardından bir açıklama yapılmamakla birlikte, öyle anlaşılıyor ki, bir "mutabakat"a varıldı...
Öyle olmalı ki;
AK Parti Afyonkarahisar mitinginin ardından valiliğe gelişinde basın mensuplarının Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı"nın atanmasına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Öyle zannediyorum ki bu akşam Cumhurbaşkanımıza teklifimizi yapacağız. Şu anda hazırlıklar tamamlanmak üzere. Mutabakatımızı büyük ölçüde bitirmiş gibiyiz. İzmir"de bana inhası gelecek. O inhayı gördükten sonra ben de imzalayarak Cumhurbaşkanıma bu akşam takdim edeceğim" dedi.
Peki, "atanan isimler" kimler?..
Herhalde onu da, eğer yetiştirebilirsek, "Vakit"in bugünkü birinci sayfası"nda okuyacaksınız...
Ancak, şundan eminiz:
"Bu isimler arasında Org. Hasan Iğsız"ın ismi kesinlikle olmayacak!"
TERÖRÜN ARTMASI TESADÜF DEĞİL!
Geçen hafta; "demokratik bir ülke" olmamıza rağmen, ne acıdır ki; "en çok konuşulan" konu "YAŞ toplantısı"ydı... Bu arada, "12 Eylül"deki referandum" dolayısıyla düzenlenen "miting"ler ve "terördeki tırmanış" da gündemdeki ağırlığını korudu...
Meselâ, "6 askerin şehit olduğu Hantepe baskını" çok tartışıldı... Komutanlar, HERON"lardan gelen görüntüleri bir "film izler" gibi izlemişler ama hiçbir tedbir almayıp, 4 askerin şehit olmasına yol açmışlardı!..
Bu konuda bir açıklama yapması istenen Genelkurmay ise, bu baskında "ihmal ve kusuru" bulunanları cezalandırmak yerine "görüntüleri sızdıranlar"ın peşine düşmüştü...
Yani "suçlu"ların değil, "suçu deşifre" edenlerin peşine düşülmüştü... "Görüntüleri kimin sızdırdığını" bulabilmek için, bazı askerlerin evlerine "eşzamanlı baskınlar" düzenlenmiş, 30 ayrı ev didik didik aranmış, "askerlerin eş ve çocukları" bile tek tek sorgudan geçirilmişti!..
"Yüksek Askerî Şûra"da Hükümet"e direnen" askerin bu tavrı, "Hantepe"de bile bu kadar çarpışmadılar" yorumlarına yol açtı.
O kadar ki;
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile; "Genelkurmay tatmin edici bir açıklama yapıncaya kadar HERON"lar tartışılacak" demek zorunda kaldı...
Başbakan Tayyip Erdoğan"ın "teröre bakışı" biraz daha farklıydı. Dün, Afyonkarahisar mitinginde söyle diyordu:
"Son günlerdeki terör saldırıları, provokasyon ve tahrikler tesadüfi değil... Türkiye ne zaman atılıma geçtiyse, terör örgütü eylemlerini artırdı... Türkiye ne zaman ileri demokrasi adına adımlar attıysa, kirli oyunlar devreye alındı... Türkiye ekonomisi ne zaman şaha kalktıysa, bunu geri döndürmek için kirli senaryolar yazıldı."
VAKİT EKİBİ ANADOLU"DA!
Uzun lafın kısası; geçen hafta "YAŞ ağırlıklı" bir gündem yaşadık... Bu haftadan itibaren ise herhalde hem "terörün arka planı"nı, hem de "miting konuşmalarında deşifre edilen gerçekleri" konuşmaya başlayacağız.
Bu arada, "Vakit ekibi" de "Anadolu turu"nda.. Bir yandan "abone kampanyası" yürütüp, "Vakit ailesi"nin daha da büyümesi için çalışmalar yapıyorlar, bir yandan da, "Türkiye"nin nabzı"nı ölçüyorlar.
Faik Akgül, Mehmet Keskinkılıç, Hasan Pamuk, Ahmet Hazar, Mustafa Kamış, Metin ve Fatih Doğan, Emrah Deniz ve Fatih Adlı"dan oluşan Vakit ekibinin bize aktardığına göre; "Vakit"e teveccüh" zirvede... Yoğun bir "abone talebi" varmış... Arkadaşlarımıza kolaylıklar dileyip, bu çabalarından dolayı kendilerini tebrik ederken, "Vakit ailesi"ne katılan veya önümüzdeki günlerde katılacak olan okurlarımıza da, hem "teşekkür" ediyor, hem de "Vakit ailesine hoş geldiniz" diyoruz... Gerek Vakit"le ilgili, gerek "referandum"la ilgili "tercih"lerinin "evet" olmasından dolayı da kendilerini kutluyoruz...
İnanıyoruz ki, tercihlerinde yanılmayacaklar...
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...
vakit