Derin Gerçekler
Ankara’da, siyasetin kafa karışıklığı devam ediyor. İktidar-Muhalefet farketmiyor, sözler ve eylemler birbirine uymuyor. Gösterdikleri hedefle, gittikleri yön aynı değil.
Ne CHP, artık solcu, Atatürkçü bir parti, ne AK Parti artık İslamcı ya da Muhafazakar bir Demokrat. Siyasi yelpazede zaten sağ-sol ayırımının anlamını kaybettiği dönem eskilerde kaldı.. İYİ Parti dağılmanın eşiğinde. Parti liberal de değil, milliyetçi de. Mesela HAMAS’ı terörist örgüt olarak tanımlayan bir akla sahip kişiler var, parti yönetiminde.
Öte yandan AK Parti’nin, Egosantirik, Makyavelist, Pragmatik, Oportünist “Yeşil Kemalistler”i, parti tabanındaki İslamcılardan daha baskın üst yönetimde sanki. “Din, tarih ve gelenek bir algı operasyonunun malzemesi olarak kullanılıyor” endişesi hakim dindar kesimlerde. Bu kesim kendinden çok emin, eleştiriler karşısında umursamaz ve hatta son derece de cür’etkar.
2. ayına giren Aksa intifadasının başlamasından önce, hiç kimseye ciddi bir açıklama yapılmadan İsrail Cumhurbaşkanı ile masaya oturulmuş ve Trump zamanında damadı Kushner’le pişirilen Dahlan senaryosu revize edilerek, “Yeni Ortadoğu Projesi”nin haritası BM Genel Kurulunda Netenyahu tarafından ilan edilmişti. Eğer HAMAS yöneticileri, ABBAS ile anlaşmaya ikna edilebilseydi, Netenyahu Ankara’ya gelecek, bir mutabakat metni imzalanacak ve sonra da Erdoğan Kudüs’e gidip, başkenti Doğu Kudüs olan yeni, kukla Laikçi, İsrail’in kabul edeceği Silahdan arındırılmış bir kukla bir Filistin devleti Türkiye’nin garantörlüğünde kurulmuş olacaktı. Allah’tan İzzeddin Kassam mücahidleri harekete geçti de, bu plan tarihin çöplüğüne atıldı. Ya hu, sanki Gazze’nin tahliyesi konusunda anlaşmaya varılmış, HAMAS üyelerinin Sina üzerinden bir bölümünün Türkiye’ye tehciri konusundaki detaylar üzerinde çalışılıyormuş gibi bir hava oluşturuldu bir ara.
“İslam İşbirliği Konferansı Arap Birliği ile ortak zirvesi”nin adete zımnen “İsrail’le İşbirliği Konferansı”na dönüştürülmesi ile aslında bu senaryoya bitmiş gözü ile bakılıyordu. Ancak onların bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardı ve evdeki hesaplar çarşıya uymamıştı.
Şimdi, Ankara’nın bundan sonra atacağı adımlara dikkat etmek gerek. Aslında HABAT örgütü ile işler en üst düzeyde devam ediyor. AGARTHAcıların yerli ve milli işbirlikçilerine de dokunulmuyor.
“İKLİM yasası” bekletiliyor ama, “Rezerv alan” yasası olarak bilinen AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN gündeme oturdu. 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanunu kapsamında olup riskli alanlarda ve riskli yapılarda yaşayanların nakledilmesi için çalışmalar çok önceden başlanmıştı. Bu MERA YASASI da ayrı bir cinayet. Hayvancılığı bitirmek için planlanmış bir yasa sanki. SERTİFİKALI TOHUM” VE “SERTİFİKALI DEPO” projesi de, “ıslah ediciler” postuna bürünmüş “bozguncular”ın GREAT RESET senaryolarının bir parçasına dönüştürülüyor gibi bir durum söz konusu.
“Rezerv alan yasası”nın uygulama yönetmeliğinin 1. Maddesinin ilk fıkrası şöyle: Madde 1– (1) “Bu Yönetmeliğin amacı; ‘16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemektir. “
MERA KANUNU’nun Kanun No: 4342, Kabul Tarihi:25/2/1998, RG:Tarih:28/2/1998. Bu kanunun
BİRİNCİ BÖLÜM / Amaç, Kapsam ve Tanımlar / Amaç kısmının açıklandığı 1.Maddesi şöyle: ”Bu Kanunun amacı; daha önce çeşitli kanunlarla tahsis edilmiş veya kadimden beri kullanılmakta olan mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayırların tespiti, tahdidi ile köy veya belediye tüzel kişilikleri adına tahsislerinin yapılmasını, belirlenecek kurallara uygun bir şekilde kullandırılmasını, bakım ve ıslahının yapılarak verimliliklerinin artırılmasını ve sürdürülmesini, kullanımlarının sürekli olarak denetlenmesini, korunmasını ve gerektiğinde kullanım amacının değiştirilmesini sağlamaktır”.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, KKM (Kur Korumalı Mevduat)’ı ani bir şekilde bitirme perspektiflerinin olmadığını, Merkez Bankası’nın, (Turkish Central Bank!?)’ın toplumda “performans pass.” olarak bilinen, GreatReset projesinin en önemli araçlarından biri olan “Toplumsal Kredi Notu” adlı bir konu üzerinde çalışma yaptığını da kaydetti. Evet, bugün kullandığımız para “BankNote”, bu da “ToplumsalKrediNotu”.. Allah (cc) bu işe alet olanlara fırsat vermesi, Allah (cc) “Islah edici” postuna bürünmüş “Bozguncu” SatanistPedefoliklerin ve siyasi emellerini onların siyasi emelleri, şahsi menfaatlerini onların menfaatleri ile tevhid edenlerin şerrinden insanlığı korusun!
Sistemin temelinin, belli alanda kredi veren bankaları düzenlemelerle teşvik edeceklerinin altını çizen Yılmaz, “Batı'da bu tür uygulamalar var. Şöyle diyelim ki teknolojik yatırımlara siz daha fazla kredi verilmesini istiyorsunuz veya sosyal bir takım konulara da sosyal açıdan önemli gördüğünüz bir takım işlere daha fazla kredi sağlanmasını istiyorsunuz. Bankacılık sistemi kanalıyla. Bunu yapan bankaların karşılık oranlarını ayarlayabiliyorsunuz. Büyüme performanslarına daha fazla esneklik sağlayabiliyorsunuz. Yaptığınız düzenlemelerle tabii objektif bir şekilde ölçerek bu çalışmayı Merkez Bankamız, Bankacılar Birliği'yle bankalarla birlikte yürütüyor” değerlendirmesinde bulundu.
Bakın, eğer “G20 zirvesi”nde imzaladığınız nihai bildirideki teahhütlerinizi yerine getirecekseniz, işiniz zor.. Bu millet bazı gerçeklerin farkına varmaya başladı. Bu süreci algı operasyonları ile götüremezsiniz. “MOSSAD elemanlarına operasyon”, kurgulanmış, örgütlenmiş “İsrail basınında hedef gösterilen Türkiye haberleri” ile buraya kadar. Checking, Monitoring sistemlerinin kötü bir kopyası olan Trollerden bozma ekiplerle ve taklit yöntemlerle buradan daha ileriye gidemezsiniz.
Bakın algıyı yöneterek hainleri kahraman, kahramanları hain gösterebilirsiniz, ama bu yaptığınız iş sizi kahraman yapmaz. Onun adı kullanılan yere göre, dini, siyasi, iktisadi ya da sosyal dolandırıcılık olur. Hani “ya olduğumuz gibi görünecek ya da göründüğümüz gibi olacaktık”. Yapılan iş, artırılmış ve çarpıtılmış sanal gerçekliktir. Bunu sihir ve/veya büyüyle de yapabilirsiniz, Media ile de, subliminal mesajlarla da. İnsan aklı ve kalbi üzerindeki bu tasarruf şirke eş bir günahtır. Bu “itibar suikasti”dir, bu “media tetikçiliği”dir.
Bu konuda konuşmamız, yazmamız, yapmamız gereken daha çok şey var.
Selam ve dua ile..