Bu savaş ihtimalini Tayyib Bey önleyebilir

Selâhaddin Çakırgil

Suûdî Krallığı ile İran arasında öteden beri var olan psikolojik savaş bugünlerde yeniden tırmanarak neredeyse bir sıcak savaşa dönüşmek üzere. Böyle bir durumun gerçekleşmemesini temenni ederiz. Ama gerçekleşirse, dünya müslümanları bir kez daha kahrolacak ve emperyalist- şeytanî güç odakları da daha bir bayram yapacaklardır.

Esasen, miladî-1987 Eylûlü’ne denk gelen Hacc mevsiminde, Mekke’de Amerika ve İsrail aleyhinde dev bir gösteri yapan 150 binlik bir hacı kafilesinin üzerine Suûdî güçleri saldırdığında, İranlı 430 hacı katledilmiş ve hele de o zamandan beri Suûdi ve İran münasebetleri daha bir gerilim içinde geçmiş ve ama o gaile yine de savaşsız atlatılmıştı.

***

Afganistan’da komünist rejime karşı cihad adına örgütlenmiş ve herbirisi ‘mücahid grubu’ olarak isimlendirilen örgütlerin, 13-14 yıl süren bir mücadele sonunda komünist rejimi bertaraf etmesinden sonra, bu kez de kendi aralarında korkunç bir iktidar mücadelesine / boğuşmasına girmesinden iyice yorgun ve umutsuz düşen Afgan halklarına, bir kurtuluş umudu olarak birkaç ayda yükseltiverilen Tâlibân örgütünün Afganistan’ın yüzde 90’lık bir bölümüne musallat oluverdiği 1996’larda, Mezar-ı Şerif şehrindeki İran Konsolosluğu’nda bulunan İranlı 14 diplomat, Tâlibân güçleri tarafından katledilip hemen oracıkta defnedilmişlerdi.

İran beklemediği anda böyle bir saldırı ile karşılaşınca Afganistan’a müdahale etmesi an mes’elesiydi ve kamuoyu da bunu bekliyordu.

Buna rağmen, 1980-88 arasında, 8 yıl süren İran-Irak Savaşını çok acı şekilde yaşamış olan İran, yeni bir büyük belâya daha giriftar olmamak için o saldırıya da mukabelede bulunmamış ve o gaile de savaşsız atlatılmıştı.

***

Daha sonra, Tâlibân rejimi kendisinin devreye girmesine vargücüyle destek vermiş olan güçlere karşı da güç zehirlenmesine uğramışcasına, özellikle de 11 Eylûl 2001 Saldırıları’nda parmağının olduğu düşünülen Usâme bin Laden’i sahiblenince, USA emperyalizmi eliyle ezilmiş ve İran da intikamının bu yolla alındığını düşünmüştü.

***

Ama şimdi..

İranlı en üst seviyeli yöneticiler toplumlarına gaz verip durmaktalar.. ‘Irak, Suriye, Yemen, Bahreyn ve .. Taa Doğu Akdeniz’e kadar her yerde tarihlerinde hiç olmamış şekilde güçlendikleri’nden söz ediyorlar.. 35 yıl öncelerde, Amerikan ve Sovyet bloklarının her ikisine de meydan okumak için yükselen‚ İranlı milyonların hançerelerinden ‘Allah’u Ekber!’ nidalarıyla birlikte yükselen, ‘La Şarqıyye! La Garbiye! / Doğu’ya da Hayır; Batı’ya da!..’ sloganlarının yerinde bugün başka bir tablo var.

Fiilen, neredeyse, ‘Hem Şarqıyye!- Hem Gqrbiyye!. (Hem Doğu ve Hem de Batı!) dercesine, hem Rusya ve hem de Amerikan emperyalizmiyle el-ele ve hattâ Rusya’yla daha bir derin ittifak derecesinde, Suriye’de yeni bir hâkimiyet alanı açmanın çabasında bugün İran.

Ve komşularına karşı da 5 bin km menzilli füzelerle güç gösterisi yapıyor.. Bir güç zehirlenmesi söz konusu...

Suûdî rejimi ise. Hem kendi şiî nüfusunu ve hem de Bahreyn’de bazı eylemleri tahrik ettiğini düşündüğü için İran’ın tehdidlerine aldırmadan Bahreyn’i ezip geçmişti, 2001 Baharı’nda..

Ama İran da boş durmadı, Suûdî rejimini güneyinden, Yemen’den kuşatmaya kalkıştı ve ‘5 İmam şiası’ olarak isimlendirilen Zeydîlerin güçlü kabilesi Hûsî’leri harekete geçirdi. Ama Suûdî’nin de bu kuşatmaya göz yumması, intihar olurdu.

Son olarak da Suud’daki şiîlerin lideri olarak bildirilen Şeyh Bâgher en’Nemr’in idâmı da İran’a karşı bir gözdağı mahiyetindeydi. İran, mezhebçilik yapmadığını söylüyor ama îdam edilen 47 Suûdî vatandaşından sadece üçü şiî ve onlardan da sadece Şeyh Nemr için intikam yeminleri ediyor.

Suûdî bayrağında‚ ‘Kelime-i Şehadet’ var; İran’ın bayrağında ise ‘Lailaheillallah.’

Birisinin resmî inancı, vehhabî İslam, diğerininki şiî İslam.

Amma ikisi de birbirini tekfir edercesine suçluyor.

Bu ikisinin arasını bulmak için büyük rol, Tayyib Erdoğan’a düşüyor ve hemen.

stargazete