Türkiye kadar "iç çatışma" ve "model" örnekleriyle tartışılan bir başka ülke daha yok. Zor bir coğrafyada yaşayan zor bir milletiz. Sürekli tetikte bir ülkeyiz. Enerjisini bitmez tükenmez iktidar kavgalarına harcayan bir devletiz. Siyasi ve ekonomik gerilimlere dayanma gücü yüksek bir toplumuz.
Bu ülke; yüzyıllarca dünyanın kurucu güçlerinden biri oldu. Yüzyıl orta ölçekli ve sadece kendini korumayı ilke edinmiş bir ülke olarak kaldı. Gelecek yüzyıllar için küçülme veya yeniden kurucu güç olma kararsızlığını arasında gidip geliyor. İşte yol ayırımı, kırılma noktası tam da burası. Ekonomiden güvenliğe, dış politikadan iç istikrara her şeyi belirleyecek olan yakıcı bir dönüşüm evresinde.
Dünya derin bir dönüşüm geçiriyor. Yakın çevremizde güç dengeleri yeniden kuruluyor, her şey değişiyor. Türkiye aynı dönemde sancılı, kritik bir aşamadan geçiyor. Kendimize özgü geleneksel zaafların dışında yaşananların dışımızdaki gelişmelerle bağlantısını inkar edenlerin gözleri kör olmuş demektir.
Kendini bulamayan, kendisiyle savaşıp duran Türkiye hep başka örneklerle tartışıldı. İçeride korkularla, endişelerle, paranoyalarla, sığ "gerçekler"le "model" örnekleri, korku örnekleri geliştirilirken bu ülkeye dışarıdan bakanlar hep kötümser senaryoları, iç savaş beklentilerini tercih etti. Türkiye için, Yugoslavya örneği gibi bir gelecek, Lübnanlaşma gibi bir süreç öngörüldü.
Emekli Orgeneral Edip Başer; bugünkü krizi değerlendirirken (Milliyet, 7 Temmuz, Söyleşi) "Toplumun ayrışması ve bir iç kargaşa çıkması, çeşitli düşünce gruplarının tahrikleri sonucu içinden çıkılması çok daha zor bir" tehlikeden söz ediyor. Türkiye'nin önünde böyle bir tehlikenin varolduğunu söyleyen Başer, bu süreç önlenemezse "Türkiye'nin benzeyeceği yer bence de Lübnan olur" diyor. Ama yine de toplumun engin basiretinin buna izin vermeyeceği umudunu taşıyor.
Benzer endişeleri hepimiz taşıyoruz. Yugoslavya örneği hepimizi korkutmuştu. Balkanlaşma tehlikesi hala korkutuyor. Bunlardan sonra Lübnanlaşma korkusu işlenir oldu. Yeryüzünün fay hattı Avrasya kuşağının önümüzdeki dönemde büyük sarsıntılar yaşayacağına dair öngörülerle birleştirilince hem Türkiye hem de yakın çevremiz için karanlık bir gelecek düşüncesi hepimizi etkiledi.
Aslında model örnekleri de çatışma örnekleri de aynı bakıştan, algıdan, Türkiye'yi kendisinden uzaklaştırma çabasından kaynaklandı. Ve bu hem içeriden hem de dışarıdan destek buluyor. Bugüne kadar onlarca ülke Türkiye'nin önüne model olarak konuldu. Peki neden? Neden Türkiye kendisi olmaktan uzak tutulmaya çalışılıyor?
Rol/model tacirleri önce "Türkiye İran olacak" dedi. Yıllarca bu korku işlendi, insanlara yapılmadık eziyet kalmadı. İran'ın Şii olması, Türkiye'nin Sünni olması, İslami, siyasi tarihlerinde ve toplumsal/kültürel uzun bir süre milleti İran'la korkutarak dizginleri elinde tuttu. Suikastler işlendi, toplumsal bölünme senaryoları uygulandı, binlerce insan sokaklarda yürütüldü.
İran'ın dışında bur başka korku daha üretildi: Türkiye Cezayir olur mu? Demokratik yollardan iktidara gelmek üzere iken dış yardımla askerlerin yönetime el koyması, seçim sonuçlarının tanınmaması üzerine yaşanan iç savaş, binlerce insanın hayatını kaybetmesi, tüyler ürpertici cinayet örnekleri vs.. Bu korku senaryosu Türkiye'de muhafazakar insanların taleplerini bastırmak içi kullanıldı. Cezayir senaryosunu karşı rejimi korumak için olağanüstü önlemler alındı.
Laiklik modelimi Fransa idi ama Türkiye Cumhuriyeti'nin laikliği algılama modeli, İslam'ın kontrol altında tutma modeli "Tunus Modeli" oldu. Habip Burgiba'nın baskıcı rejimi ile Türkiye arasında bağlantı kuranlar, Türkiye-Tunus yakınlığını tesis ettiler.
Malezya Modeli: ABD'nin "Ilımlı İslam" projesinde Türkiye ile Malezya örnekleri ortaya atıldı. Ardından içeridekiler Türkiye'nin Malezya'ya benzediği tezini işlemeye başladı. Örnekler çoğaltılabilir.
Bu tezlerin hiç biri tutmadı. Türkiye hiç biri olmadı. Rüzgara karşı yürümesine rağmen kendi olma mücadelesini ısrarla sürdürüyor.
Aynı şekilde; Yugoslavya örneği de tutmadı. Türkiye, bütün parçalanma senaryolarından güçlenerek çıktı. Balkanlaşmadı. Avrasya depremi ile sendelemedi. Zeminin sağlamlaştırdı. Lübnanlaşması da zor. İran ile Batı arasındaki krizden de yara almadan çıkma ihtimali oldukça yüksek. PKK ile bölünecekti olmadı. PKK zayıfladı. AB parçalayacaktı olmadı, AB'nin kendisi Türkiye depremi yaşıyor.
Bu ülke, bütün hesapları tersyüz edip krizlerden güçlenerek çıkıyor. Hiçbir ülkenin tahammül edemeyeceği sorunların üstesinden geliyor. Bütün güvenlik stratejilerini boşa çıkarıyor. PKK bitiyor iç siyasi kriz başlıyor. O bitecek İran krizi başlayacak. Zincirleme krizlerle yüzleşiyoruz ve tuhaf biçimde bunlar Türkiye'yi güçlendiriyor.
Model örnekleri de, çatışma örnekleri de Türkiye'ye uymuyor. Biz inanmasak da, başkaları karşı çıksa da Türkiye kendi olmaya doğru hızla ilerliyor. Parçalanmak, Lübnanlaşmak bir yana, Türkiye kontrol edilemez bir şekilde büyüyor, etrafına yayılıyor, nüfuz alanını genişletiyor.
Hepimize rağmen"