Bu üslûp ve yaklaşım ne kadar doğru?

Selâhaddin Çakırgil

Son günlerin tartışma konusu etrafında, herhalde,önce şu nokta göz önünde bulundurulmalı: Halkın kendi hür iradesine göre seçtiği ve kendi iradesinden sapmadığına inandığı bir hükûmeti devirmek için askerî veya başka türlü darbelere kalkışanlara karşı, her türlü direniş ve mücadele tabiî bir haktır. 

Muhalefet, ‘Kanun Hükmünde Kararname’lerin (KHK) gerekliliğine toptan karşı.. Bazıları ise 696 sayılı son KHK’nin 121. maddesindeki düzenlemenin net olmadığını, ‘muğlak’olduğunu söylüyorlar. Çünkü Adalet Bakanı bu düzenlemenin sadece '15-16 Temmuz 2016’ günleri için olduğunu söyledi.

Hükûmet Başkanı ise 31 Aralık günü Burdur’da yaptığı konuşmada, ‘Biz bir düzenleme yapmışız vatandaşları korumaya almışız. Ne yapacaktık? Darbeye karşı, alçaklarınkarşısına hayatını koyan insanlara, ‘Siz niye bu darbeyi önlediniz?’ mi diyecektik? (…) Bir daha darbe olursa, vatandaşlar sokağa çıkmasın mı? Memlekete sahip çıkmasın mı? (…)’ diyordu.

Altı çizili cümlelerden de anlaşılıyor ki, o düzenleme,  sadece 15-16 Temmuz’la sınırlı değil ve doğru olan da, bu..  

Ama işte bu noktada Bakan ve Başbakan’ın beyanları farklı.. Çünkü, tabiî bir hakk olan ‘meşrû müdafaa’ sınırları içindeki her direniş ve mücadeleye sınırlama getirilemez.  

Yanlış olan ise Başbakan’ın, ‘Bu kararnamede bir düzeltme veya yeniden gözden geçirmeye gerek yoktur (…) Buna kim itiraz ediyorsa, bizim için darbecilerden farkı yoktur, bu kadar açık söylüyorum’  şeklindeki sözleri..  Karşı çıkan veya eleştiri getiren herkesi darbecilerden farksız görmek ve göstermek şeklindeki bu üslûp ve yaklaşım, siyaseten, karşıt ve darbecilerin safını güçlendirmekten başka bir sonuç verir mi?

Halbuki, bir gün önce Cumhurbaşkanı aynı konuda -bazı kadîm arkadaşlarının eleştirilerine değinirken-, ‘Diyelim ki bu kararnamede bir ifadenin sıkıntısı yeni anlaşıldı. Yapılacak iş gayet basittir. Bu görüşler ilgili yerlere iletilir, tartışılır ve gereği yapılır. Doğrusu budur. (…)’ diyordu.

 

Ve, bir ‘herzevekil’in hezeyanları

Bir jeoloji prof’u var toplumumuzda, kamuoyunda, tartışmalı konulardaki görüşleriyle değil; hezeyanlarıyla, hattâ geçmişte, en ‘necîs’ şeyleri vatandaşlara yediren bazı darbeci subayları savunurken, o ‘necâset’i kendisinin de yiyebileceğine dair sözleriyle meşhur bir kişi..

Son olarak da, CNNTürk ekranında, ‘Fatih'in Müslümanlığı da tartışılıyor..’  diyerek gündeme gelip,  milyonlarca izleyicinin zihnini bulandırmaya çalışmış.. 

Bu kişi, üstelik o iddiayı, Fatih’i küçültmek için yapmıyor; tarihin büyük bir devlet adamını, kendi safında göstermek için, onu ‘müslüman’lığa yakıştıramıyor. 

Hani, o kişi, bir tarihçi olsaydı, gerekçesi sorulabilirdi, ama, öyle de değil..  Bu noktada da delili, kemalist -laik dönemin resmî tarihçilerinin ortaokul kitaplarında yer alan, ‘İtalya'dan ressam getirtip resmini yaptırmış…’ şeklindeki ve sanki, İstanbul öyle fethedilmiş gibi sığ görüşler.. 

Hayatı ve yaptıkları ve ‘Avnî’mahlâslı şiirleri ortada olan ve bir şiirinde de, ‘İmtisâl-i câhid’u billâh olupdur niyyetüm, (Allah yolunda cihad edenlere örnek olmaktır niyetim), / Din-i İslâm'ın mücerred gayretidür gayretüm(Bütün gayretim sadece İslam dininin gayretidir.) / Fazl-ı Haqq u himmet-i cund-i ricâlullah ile(Hakk’ın fazl-u keremi ve Allah adamı olan askerlerin himmetiyle), / Ehl-i kufri ser-ta-ser kahr eylemekdür niyyetüm,(Baştan başa bütün kâfirleri kahreylemektir niyetim..) mısralarıyla kendi inanç kimliğini ortaya koymuş bir Fatih’e yapılan ‘müslüman olmadığı’ isnadı, alçakça bir iftiradır.

***

Bu konuda,  seçkin tarihçilerden Prof. İlber Ortaylı ise 'Böyle saçma bir şey olamaz. (…) Bir takım arkadaşlar var, Fatih'in Müslüman olması rahatsız ediyor ne hikmetse. (…) Bu laflar taşrada eğitimin çok düşük olduğu liselerde ve iletişimin mektep dışında yaygın olduğu kasaba muhitlerinde genç dimağlara sokuluyor. Bu yanlış bir tarihtir. Fatih, döneminin çok büyük, çok renkli bir entelektüelidir. Batıda da böylesi yoktu’ diyor.

O mâlum jeolog, bu açıklamadan sonra biraz utanç duyar mı dersiniz?

stargazete