Evvelki akşam, birkaç arkadaşla Üsküdar’da, iftar sonrası, sohbet ediyorduk.. Sık sık İran’a gidip geldiğini ve bir tarikata da bağlı olduğunu beyan eden bir ticaret adamı, ‘şia inancının kâfirlik olduğunu’ vs. söyledi. Biraz dinledikten sonra, ‘fakir’, ‘‘Bu söylediklerinizin İslâm açısından haram olduğuna inanıyorum. ‘Aqaid’imize, ‘Ehl-i Kıble olanı tekfir etmek yoktur.’ Bir toplumdaki yanlışlardan, hoşlanmadığınız hallerden söz edebilirsiniz, ama, ‘kâfir’ gibi suçlamaları böyle gelişi-güzel yapamazsınız. Onlar bazı konuları kendi anlayışlarına göre öyle te’vil ediyorlarsa, illâ da bizim gibi te’vil etmeleri gerekmez. ‘Te’vil oldukça tekfir yoktur!’ denilmiştir.’ demek zorunda kaldı. Bu satırların sahibi bu hususta yazmayı hiç de istemezdi. Ama, İran Müslümanlarının Şahlık düzenine karşı, dünyayı titreten ‘Allah’u Ekber!’ nidâlarıyla 100 binden fazla kurban vererek ortaya koyduğu 1978-79’lardaki ‘İslâm İnkılabı Hareketi’nin ilke ve hedeflerine gönül verenlerden birisi olduğundan bu konuda yazmak sorumluluğunda olduğunu da görüyor ve İran Müslümanlarının en yetkili kesimlerine açık olarak, ‘Geliniz, bu yarayı kaşımayalım ve yaraya tuz dökmeyelim. Bundan ancak şeytanî ve emperial güçler faydalanır’ diyor. *** 30 Mayıs tarihli yazımda, bu konulara daha yeni değinilmiş ve, kendisini Hz. Ali tarafdarı olarak göstermeye çalışan bazılarının, Hz. Ali’nin de olmadığı şekilde bir ‘Ali tarafdarlığı’ sergilediklerine işaretle; buna son bir örnek olarak, ilk 3 Halife ve Hz. Aişe’ye hayasızca yapılan saldırıları yansıtan bir videodan söz edilmiş ve bu yaklaşımın ümmeti bir kan zehirlenmesine uğratacağının kaygısı dile getirilmişti. Ki, bu husus İran Meclisi’nde bile tel’in edilebilmişken, İranlılardan değil de, buradaki bazılarından tepkiler geldi. *** Dün yeni bir video daha geldi, İran’dan.. Bu yaklaşımlardan, şia kültürüyle büyümüş ve 1400 yıl önceki iç-ihtilafların Allah’a havale edilmesi yerine, toplumu devamlı bunlarla meşgul edilmesinden son derece rahatsız olan ve bu kısır döngünün pençesindeki yeni nesillerin ateizme doğru kaydığını gören, bunun çaresinin düşünülmesi gerektiğini düşünen basiretli kimseler orada da var. *** Dün ulaşan bir video da facia çapındaydı. İran’da hemen her köy, kasaba ve şehirde ‘Huseyniye’ denilen mekânları vardır. Müslüman halkın düğünleri, mâtemleri cenaze törenleri ve kültürel faaliyetleri bu mekânlarda yapılır. Yüzlerce kişinin katıldığı bir toplantıda, 4 - 5 yaşlarında bir küçük çocuk, Hz. Ali’ye dair bir şiir okuyor. Ezberi de güzel.. Ama, okuduğu şiirde geçen konuları o yaştaki bir çocuğun kavramış olması düşünülemez. Çocuk, o ‘Hz. Ali medhiyesi’nin bir yerine gelince, ‘Sunnî, bemir!‘ demez mi!. ‘Sünnî, öl, hasedinden çatla!’ mânâsında; sanki Sünnî Müslümanlar o Hz. Ali medhiyesinden rahatsız olacaklarmış gibi.. Ve galeyana gelen yüzlerce insan, çocuğu alkışlıyor ve, çocuğun lânetlemesinden, ‘Hz. Peygamber (S)’in zevcesi’ de nasibini alıyor ve yine coşkulu alkışlar!.. *** Şiî Müslümanlar içinde bu yanlışa düşen kesimlere seslenelim ki, bu size hiçbir şey kazandırmaz.. Öteki müslümanları ise, sizden daha bir uzak eder. Hz. Ali’yi yüceltmek adına o lânetlemeler ol Hazret’e de bühtandır. Bu yaklaşımlar ulemâ’nın sadece karşıyız demesiyle giderilecek bir durum değildir. Ama, yine de şiî ulemasından bir itiraz sesi yükselmiştir. İran’ın Orta Asya’ya açılan ve en büyük şehirlerinden olan Meşhed’in Cuma İmamı ve en yetkili ulemâsından Ahmed Alem-ul’Hudâ, (2 Haziran günü) ‘Eğer bir kimse Peygamber’in hanımına hürmetsizlik yaparsa, yâni, Peygamber’e saygı göstermemiş, ihanet etmiş olur. Peygamber hanımına hürmetsizlik, Peygamber’e saygısızlıktır..’ diyebilmiş, nihayet.. Ama, bu uyarıları bütün ulemâ taifesi devamlı söylemedikçe; öyle bir-iki beyanla bu tarihî fitne bertaraf olacak değildir.