Dr. Muhyiddin Şekûr, "İlk defa namaz kılarken nasıl kılacağımı bilmiyordum. Yaratıcı ile karşı karşıyaydım. Alnımı secdeye koyduğum zaman bu koca âlemde yalnız başıma olduğumu anladım. Koca âlemin içine girdim bir anda" dedi.
"Kim olursanız olun, dininiz ne olursa olsun, gerçekten samimi bir ilginiz varsa 'Hayat nedir?' sorusunun cevabını bulursunuz" diyen Şekûr şöyle konuştu: "Benim Müslüman olma sürecimin anlamı da budur. Kalbimin derinliklerinde her zaman kendimi bir Müslüman olarak gördüm. İlk defa namaz kılarken nasıl kılacağımı bilmiyordum. Yaratıcı ile karşı karşıyaydım. Alnımı secdeye koyduğum zaman bu koca âlemde yalnız başıma olduğumu anladım. Koca âlemin içine girdim bir anda. Zemin yoktu altımda. Uçtum. Kendimizin ne olduğuna dair bir umudumuz varsa, hepimiz başarabiliriz. Bir çiçek alın, bir çocuğun elini tutun, bir yetimin başını okşayın. Bir şeyler yapın ama mutlaka. Kalbini keşfet ki; kendini keşfedesin. Kelebekler ışığa doğru uçarlar, çiçekler ışığa doğru büyürler. Birileri o ışığı engellemeye çalışır; fakat çiçek her halûkârda ışığa doğru yönelmeye devam eder. Yol arar, imkân arar. Kaçırdığımız nokta şu; aramaya devam etmeliyiz.
Dr. Muhyiddin Şekûr; hakikaten kendini "adamış" bir Amerikalı bilim adamı. İnsan Kitap'tan çıkan "Su Üstüne Yazı Yazmak" adlı kitabın müellifi olan Şekûr, ABD Kent Eyalet Üniversitesi'nde Psikolojik Danışmanlık bilim dalında doktora yapmış. Doğu'ya, Hicaz'a ve gönül dünyasına derin seferler yapan Üstad, Amerika'da yaşıyor ve kısa bir süreliğine de olsa İstanbul'a geldi. Okurlarına hikmet eksenli konuşmalarıyla güzel-unutulmaz anlar yaşatarak Konya'ya geçti.
Rufai tarikatına mensup olan bu güzel insan, Vakit gazetesine İslâm ile şereflenme sürecini ve yayınlandıktan sonra hakikaten büyük ses getiren "Su Üstüne Yazı Yazmak" kitabını anlattı. Her zaman kalbinin derinliklerinde kendini bir Müslüman olarak gördüğünü dile getiren Şekûr ile yaptığımız mülâkatta Üstad, medyanın Beni İsrail'in altın buzağısı gibi olduğunu ve Müslümanların bu durumu çok ciddiye alması gerektiğini söyledi.
KENDİ YOLUMU BULMAYA ÇALIŞIYORUM, TÜM DERDİM BU
Sufi misiniz?
Kendimi öncelikli olarak "sufi" diye tanımlayamam; fakat son noktada elbette sufiyim.
Neden kendinizi direkt 'sufi' olarak tanımlayamıyorsunuz?
Çünkü ben daha yolun başındayım. Anlamaya çalıştığım kendim ile Allah arasındaki ilişkidir ve bunu henüz tam olarak çözmüş değilim.
Neden Müslüman oldunuz?
Çocuktum ve hayatın ne kadar büyük olduğunu keşfetmeye çalışıyordum. 'Hayat nedir?' sorusunun cevabını aramaktaydım. Müslüman olmam da bu sorunun cevabını bulmamdır.
Derdiniz nedir?
Ben kendi yolumu bulmaya çalışıyorum, tüm derdim bu"
Peki, cevabını aradığınız hayat nedir?
Kim olursanız olun, dininiz ne olursa olsun, gerçekten samimi bir ilginiz varsa 'Hayat nedir?' sorusunun cevabını bulursunuz. Benim Müslüman olma sürecimin anlamı da budur. Herkesin 'hayat nedir' cevabı kendinedir. Arayan herkes bulabilir bunu.
Su Üstüne Yazı Yazmak kitabı nasıl çıktı ortaya?
Ben kendimi hiçbir zaman yazar olarak tanımlamadım. Hayatım boyunca yazdım ve yazdığım kâğıtları çocuklarıma vererek; 'Lütfen bunlarla oynayın, yırtın' dedim. Su Üstüne Yazı Yazmak'ı yazarken de sadece Üstadımın söyledikleri ile meşguldüm. Bunlar ders notlarıydı. Üstadım konuşuyor ve ben de onları kâğıda geçiriyordum. Üstadım bir ara; 'Bunlar ne?' deyince yazdığımı söylemekten utandım, söyleyemedim, tereddüt ettim. O zaman Üstadım; 'Ne yaptığını biliyorum' dedi. Sonra epey ilerledim ama hâlâ kitap yazdığımı düşünmüyordum. Bölümler oluşmaya başladı, sayfalar arttı ve çok sonra fark ettim ki bu bir kitap oldu.
Kitapta bitmeyen hikâyeler var"
Çünkü her okur onu kendi hayatı ile tamamlayabilir. Bu uzun bir yolculuk, ben nasıl tamamlarım bunu? Bunu tamamlamak sizin samimiyetinize ve sabrınıza bağlıdır.
KALBİMİN ETRAFTAKİ HER ŞEYLE BİR İLGİSİ VARDI
Peki, nasıl Müslüman oldunuz?
Kalbimin derinliklerinde her zaman kendimi bir Müslüman olarak gördüm. Afrika'dan Amerika'ya köleleştirilmek için getirilen Afrikalıların büyük çoğunluğu Müslüman'dı. Aslında ben atalarımın dinine, yani özüme geri döndüm. Kalbimin, etraftaki her şeyle bir ilgisinin olduğunu hissediyordum. 2 çok iyi arkadaşım vardı ve bir gün başlarında garip bir şey ile geldiler. 'Nedir bunlar' dedim ve onlar 'Öğrenmek için bizimle gelmelisin' dediler. Beni şehirdeki camiye götürdüler. İmam çok ilginç bir afro-amerikalıydı. 18 yaşından beri Müslüman'dı ve 67 yaşındaydı. Yani 3 nesildir Müslüman'dı.
O gün orada olanları kitabımda yazdım. İçeride 3-4 kişi vardı. İmam ders yapıyordu. İlginç bir hat vardı duvarda, onu çok iyi biliyorum. O hata uzun uzun baktım, baktım, baktım. Çözmeye çalıştım, dikkatimi verdim fakat anlayamadım. Artık dayanamadım ve yanımdaki kadına; 'Bu nedir?' diye sordum. O da; 'Sensin' dedi. 'Hem için, hem dışın.' Gittim ve geri geldim. Gelmek zorundaydım, cevabım oradaydı çünkü. Bir Müslüman olarak temel eğitimimi o camide aldım.
Bu süreçte neler yaşadınız?
İlk defa namaz kılarken nasıl kılacağımı bilmiyordum. Yaratıcı ile karşı karşıyaydım. Alnımı secdeye koyduğum zaman bu koca âlemde yalnız başıma olduğumu anladım. Koca âlemin içine girdim bir anda. Zemin yoktu altımda. Uçtum. Çok, çok, çok özel bir şeydi bu. Ama beni boşverin, Muhyiddin'e ne olduğu önemli değil. Asıl önemli olan sizin hikâyeniz. Bunu bir dost olarak söylüyorum.
Herkes bunu başarabilir mi?
Kendimizin ne olduğuna dair bir umudumuz varsa, hepimiz başarabiliriz elbette. Kendi zihnimizle ilgilenirsek göreceğiz ki bu muazzam bir şey. Hayâl edebileceğimizden daha ötesine ulaşabiliriz.
Tereddüt?
Elbette olabilir. Ve maalesef kalbimizde en ufak bir umutsuzluk dahi varsa devam edemeyiz. Kapı kapanır ve hayatımızı kaybederiz. Asla umudumuzu kaybetmemeliyiz.
Ya kaybedersek?
O zaman başkalarına umut verelim. Eğer mutsuz hissetmeye devam edersek, başka insanlar için bir şeyler yapalım. Daha çok şey yapalım, daha çok şey... O zaman farkı elbette göreceğiz.
BİR ÇİÇEK ALIN, BİR ÇOCUĞUN ELİNİ TUTUN BİR YETİMİN BAŞINI OKŞAYIN, BİR ŞEY YAPIN
Mesela neler yapmalıyız?
Bir çiçek alın, bir çocuğun elini tutun, bir yetimin başını okşayın. Bir şeyler yapın mutlaka. Bunlar size kesinlikle yardım edecektir. Ufak şeyler bunlar ama ümidinizi artıracak şeyler. Bakın, sahabenin biri Hz. Peygamber'e geliyor ve 'Kalbim çok katı, yardıma ihtiyacım var' diyor. Âlemlerin Efendisi de; 'Elini bir yetimin başına koy' diyor. Kendinizi yalnız hissettiğinizde, çaresiz hissettiğinizde mutlaka bir şeyler yapın. En azından bir tebessüm gönderin âleme.
Muhteşem"
Kalbini keşfet ki kendini keşfedesin. Kelebekler ışığa doğru uçarlar, çiçekler ışığa doğru büyürler. Birileri o ışığı engellemeye çalışır; fakat çiçek her halûkârda ışığa doğru yönelmeye devam eder. Yol arar, imkân arar. Kaçırdığımız nokta şu; Aramaya devam etmeliyiz. Dürüst olalım ve ışığı aramaya devam edelim. Tek çözüm bu. Başkalarının sizin hakkınızda söylediği şeyler önemli değil, tek çözüm; ışığa gitmek.
Işığa giden o yolda düşebiliriz de...
Elbette, bu da olur. O nedenle daha yavaş gitmeliyiz. Hızlıyız, bunu fark etmeliyiz. Durup ümitlerimizi tazelemeliyiz. Korkularımızı ve şüphelerimizi de gözden geçirmeliyiz. Hatta Yüce Yaratıcı'nın önünde diz çökerek; 'İnanmıyorum' da diyebiliriz. Dürüst olursanız cevabı her halûkârda bulursunuz. Ama çok dikkatli olmalısınız. Çünkü en iyiyi arıyorsunuz. Bazen iyi olduğunu anlamazsınız; fakat iyidir o. Kendiniz için iyi olmayanı iyi gibi de görebilirsiniz. Çok çok dikkatli olmak zorundasınız.
Ölüm?
Ölümden korkmuyorum. Yaşamaktan daha çok korkuyorum. Ölümü değil, ölüme hazırlanmayı düşünüyorum.
Medya?
Bugün televizyon ve medya Beni İsrail'in altın buzağısı gibidir. Müslümanlar bunu çok çok önemsemek, ciddiye almak zorundadır.
M. MUSTAFA UZUN - VAKİT