Bürokratik Muktedirlerin Gerilla Savaş Taktiği

Doç. Dr. Bilal Sambur'un AKP kapatma davası hakkındaki analizleri...

KAPATMA: BÜROKRATİK MUKTEDİRLERİN GERİLLA SAVAŞ TAKTİĞİ /Doç.Dr. Bilal Sambur


Sonunda beklenen oldu ve Ak Parti’ye kapatma davası açıldı. Ak Parti kurulduğundan beri Ankara’daki bürokratik elitlerin, otoriter basının, bürokratik iktidarın uzantısı meslek örgütlerinin –Barolar Birliği gibi-, bürokratik siyasetin temsilcisi CHP’nin ve bürokratik iktidarın diğer zinde kuvvetlerinin Ak Parti’yi hazmettiği, onu ortadan kaldırmak için her türlü demokrasi ve hukuk dışı yola başvurdukları bilinmektedir. Sürpriz olan şey, açılan kapatma davasının zamanlamasıdır. Toplumun büyük çoğunluğu, kapatma başvurusunu rutin bir yasal girişim olarak algılamamaktadır. Geniş toplum kesimleri, bu girişimin demokrasi karşıtı çevreler tarafından planlanan uzun vadeli bir planın stratejik bir parçası olmasından derin bir kaygı duymaktadırlar. Bu haklı bir kaygıdır, çünkü herkes, bu girişimin ülkeye çıkardığı ağır siyasi, ekonomik ve sosyal faturadan kendi payına düşeni ödemek zorunda kalma durumuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Ülkenin sosyal-ekonomik sorunları, dış dünyada meydana gelen ciddi gelişmeler, küresel ekonomik kriz korkusu, AB ilişkileri, ülkenin demokrasi standartlarının gerilemesi, sivil alanın darlaşması gibi ciddi problemler ‘muktedir’ bürokratik elitlerin pek umurunda değildir. Yüzyıllık azınlık iktidarlarını tek parti diktatörlüğü modeliyle nasıl devam ettirecekleri dışında onlar, hiçbir şeyi umursamaz gözükmektedirler .

Anayasa mahkemesine sunulan iddianame, hukuki verilere dayanmaktan ziyade CHP-İşçi Partisi-Cumhuriyet gazetesi söylemini tekrar eden ideolojik bir metin durumundadır. Hukuki açıdan metnin analizi mümkün değildir. İddianame, hukuki olmaktan ziyade ideolojik-siyasi bir muhtevaya ve söyleme sahip bulunmaktadır. Somut ve ciddi delillere savları dayandırma yerine gazete kupürlerinden delil icat edilmesi, iddianamenin önyargılı ideolojik bir bakış açısıyla hazırlandığını nesnel bir şekilde ortaya koymaktadır.

Ak Parti’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği şeklindeki klişe suçlama, iddianamenin özünü oluşturmaktadır. Burada sihirli kavram, odaktır. Odak kelimesi, hukuki açıdan anlamı net olmayan, kendisine atfedilen anlamların tartışılabileceği bir kavramdır. Kendisinden ne anlaşıldığı net olarak belli olmayan odak gibi bir kavramın, bir tasfiye mekanizmasının meşru gerekçesi haline dönüştürülmesi çok düşündürücüdür.

İddianameyi okuyan herkes, kolaylıkla odak suçlaması yerine iddianamenin bizzat Ak Parti’sini sorun olarak gördüğü şeklinde bir algılama geliştirebilir. Başka bir ifadeyle, sorun Ak Parti’nin odak olması değil, yüzde kırk yedi halk desteğiyle iktidar olmasıdır. Bazı muktedir çevrelerin sorun olarak gördüğü Ak Parti’ye karşı, odak kavramı etrafında bir tasfiye operasyonunun geliştirildiği görülmektedir. Daha önceki tecrübelerimiz ışığında bu kapatma istemiyle, Ak Parti’nin ilk önce iktidarsızlaştırılacağı, sonra başarısız bir hükümet durumuna getirileceği, ve en son kapatılmak suretiyle bir daha kendini toparlayamaz hale getirilmesinin hedeflendiğini bir öngörü olarak söyleyebiliriz.

Bu kapatma istemi, sadece bir savcının yetkisini ve takdir yetkisini kullanması şeklinde değerlendirilemez. Böyle bir değerlendirme, olayı basite indirgemek, anormal olan bir durumu normal olarak sunmak anlamına gelmektedir. Tartışmanın geniş bir çerçevede yapılması gerekmektedir. Sorun, bizzat Türkiye’deki devlet yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Mevcut devlet yapılanması, demokratik, hukuki, liberal, sivil ve çoğulcu değerler esas alınarak inşa edilmemiştir. Liberal demokratik değerlere aykırı bir şekilde hazırlanan yasalar çerçevesinde belli bir bürokratik azınlığın kilit nitelikteki kurumları kontrolünde tutması mantığına uygun olarak devlet yapılandırılmıştır. Asıl muktedir bu bürokratik elit iken, görünüşte ise iktidar seçimle gelen hükümetler şeklinde sözde bir demokratik görüntü verilmeye çalışılmıştır. Bu ikili yapı, Türkiye’de demokrasinin hiçbir zaman olmadığının ilanından başka bir anlama gelmemektedir.

Bürokratik seçkinlerin iktidarını savunan elitizim, liberalizm, sosyalizm ve muhafazakarlık gibi siyasi bir ideolojidir. Toplum için neyin iyi olduğunu kendilerinin bildiğini zanneden bürokratik elitler, devlet gücünü kullanmak suretiyle bireylerin bütün hayatlarını yeniden dizayn etmeye ve toplumu kafalarındaki modele göre şekillendirmeye kalkmaktadırlar. Elitist ideolojinin kontrolünde olan devlet, hiçbir şekilde tarafsız değildir. O, otoriter metotlarla totaliter bir ideolojinin kalıplarını bütün topluma giydirtmeye kalkan bir aygıttan başka bir şey değildir.

Elitist ideolojinin dar ve sığ kalıpları, hiçbir şekilde topluma uygun gelmemektedir. Toplumda var olan hiçbir sorunu çözme yetisine bürokratik muktedirler sahip değildir. Kürt sorunu, laiklik, Alevilik, Avrupa Birliği üyelik sürecinde atılması gerekli olan adımlar, sivil anayasa gibi hayati konularda bir türlü köklü adımların atılamaması ya da mütevazi ölçülerde atılan adımların bile engellenmeye çalışılmasının arkasında bürokratik güçler bulunmaktadır. Elitist anlayış, hiçbir sorunu çözmediği gibi sorunların çözüm şansını da ortadan kaldırtmaktadır. Örneğin DTP’nin varlığını, sivil bir insiyatif olarak görüp ondan Kürt sorununun sivil yollardan çözülmesi için yararlanma yerine statükocu anlayış, onu bir tehdit olarak değerlendirmekte ve kapatmaya çalışmaktadır. Aynı durum, bugün Ak Parti için de geçerlidir. DTP ve Ak Parti’ye karşı yürütülen kapatma hamlelerini, bürokratik elitlerin sivil ve demokratik siyaset alanını işlevsizleştirmeye yönelik yürüttükleri gerilla savaşının siyasi taktikleri olarak değerlendirmek lazımdır.

Sonuç olarak bürokratik muktedirler, sadece Ak Parti’ye ya da DTP’ ye karşı değildir. Sivil demokratik talepleri gündeme getiren her türlü parti, kurum, kişi ve görüş, bürokratik oligarşi tarafından düşman kabul edilmektedir. Toplumdaki sivil yaşam tarzlarını hor gören, onları devlet gücüyle modernleştirmeye çalışan totaliter bir anlayışla karşı karşıya bulunmaktayız. Türkiye’nin önündeki tehlike, Ak Parti değildir. Ülkenin sivil siyaset alanına karşı yürüttüğü siyasi gerilla savaşı nedeniyle gerçek bir tehlike konumunda olan korsan iktidar, tasfiye edilmelidir. Korsan iktidarın tasfiyesi, devletin, liberal demokrasi anlayışına uygun olarak hukukla sınırlanmasından, bireysel hak ve özgürlüklere saygılı bir şekilde yapılandırılmasından geçmektedir.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!
Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak