ABD'de yapılan Temsilciler Meclisi, Senato ve 37 eyaletin valisinin belirlendiği ara seçimler, "değişim" sloganıyla küresel düzeyde umut dalgası yayan Barack Obama yönetimi için ciddi bir yenilgi oldu. Sekiz yıllık George Bush iktidarından sonra Cumhuriyetçilerin yeniden yükselişe geçtiği bu seçimlerde "üçüncü parti" sonuçları önemli ölçüde etkiledi.
Temsilciler Meclisi'nin çoğunluğu Cumhuriyetçilere geçti. Senato'daki fark azaldı, valiliklerin önemli bölümünü yine cumhuriyetçiler kazandı. Yüz üyeli Senato'da Demokratların sayısı 51'e düştü. 435 üyeli Temsilciler Meclisi'nde Cumhuriyetçilerin sayısı 239'a yükseldi.
Sonuçların; dünya genelinde heyecana yol açan ancak beklenenin çok altında performans gösteren, hayalkırıklığı yaratan Obama'nın hareket alanını daha da daraltacağından kuşku yok. Seçimlerden sonra hemen Cumhuriyetçi liderleri araması ve "gelin beraber çalışalım" demesi yenilgiyi kabul ettiğinin, pozisyonunu daha da daraltmaya razı olduğunun ilk göstergesi oldu.
Ekonomik krizin sarstığı bir Amerika'dan söz ediyoruz. Tam da kriz döneminde Başkan olan Obama, krizin daha da derinleşmesiyle zaten başarısız olacaktı. Bu durumda kim gelirse gelsin başarısızlık adeta bir kaderdir. Çünkü krizin üstesinden gelecek hiçbir formül üretilemedi, üretmeye yönelik bir irade de söz konusu olmadı. ABD'nin iç dengeleri ve küresel güç dengesi buna izin vermiyor. Radikal önlemler alınmasının bedelini kimse göze alamıyor.
Lobilerin ve çıkar çevrelerinin öncelikleri devletlerin ve milletlerin çıkarlarının önündeyken hiçbir çözüm üretilemeyecek. ABD ekonomisi, küresel çöküşe öncülük ederken de küresel krize çözüm bulunamayacak. Aslında bir çokları çözümün ne olduğunu pekala biliyor ama küresel güç haritasını yerle bir edeceği için bu ürkütücü gerçeği göze alamıyor.
Gelecek başkanlık seçimine kadar, etkisiz bir Obama yönetimi izleyeceğiz. Daha çok içeriye yoğunlaşan, krizin hasarlarını azaltmaya odaklanan, siyasal ve sosyal sonuçlarını önlemeye çalışan, dünya genelinde ABD'nin müdahil olduğu temel sorunlara ilgisiz, ilgi gösterse de etkisiz bir ABD yönetimi göreceğiz. Enerji büyük oranda güçlenen cumhuriyetçilerle demokrat yönetim arasındaki mücadeleye yönelecek.
Cumhuriyetçilerin dışarıya yönelik saldırganlıkları konusunda bugünkü yönetim üstünde nasıl baskı uygulayacağını izleyeceğiz. Afganistan ve Irak gibi yeni cepheler açılması istenecek. Terör paranoyası yeniden tırmanacak. Dünya genelinde yürütülen örtülü operasyonlar/saldırılar ve kirli savaş daha da teşvik edilecek.
Bu seçimlerde sonucu "üçüncü parti" belirledi. Popüler ismiyle "çay partisi" hareketi... Cumhuriyetçiler'den, Bush yönetiminden çok daha keskin, sert bir Amerikan sağı yükseliyor. Bu dalga ırkçılık olarak Atlantik kıyılarını dövmeye başlayabilir hatta Avrupa'yı kasıp kavurabilir. Avrupa'daki aşırı sağ yükselişe ve krizin yol açtığı refah çöküşünün elverişli zemin oluşturduğu gerçeğine bakılırsa bu mümkün.
"Beyaz Amerikalılar'ın Partisi" adeta Amerika'nın yeniden bağımsızlığı, yeniden kurulması, saf bir Amerikan toplumu yaratma peşinde. Aşırı muhafazakar akım sadece Demokratlar'a değil Cumhuriyetçiler'e de karşı. Onların yeterince sağcı bulmuyorlar. Son seçimlerde bazı Cumhuriyetçi adayları bile siyasetten sildiler. Bu hızla yükselmeleri, güçlenmeleri durumunda Demokratlardan çok Cumhuriyetçilere zarar verecekleri ortada. Bu yönüyle son seçimlerin en önemli sonucu, ABD'de aşırı sağın tırmanışı oldu. Avrupa'daki aşırı sağ yükselişle birlikte bakıldığında, Batı'da şu an güçlü bir dalga olarak kendini hissettiren gelişmenin zaman içinde bir tsunamiye dönüşeceğinden endişe etmeliyiz.
Dalga tsunamiye dönüştüğünde, işte bu istilacı grubun hayalleriyle dünyayı sarsacak. Belki çok daha ileri gidecek. Yeryüzünü çatışma alanına dönüştürmekle kalmayacak, ABD içinde "Beyaz ve Hristiyan" olmayanları; Afro-Amerikalılar'ı, Hispanikleri, Müslümanları tehdit görecek. Onları ya dışlayacak ya kontrol altına alacak. Her iki halde de bu bir toplumsal çatışma/gerilim demektir...
Peki sonrasında nasıl bir dünya göreceğiz? Bush yönetimindeki neoconların nasıl bir dünya hayali olduğunu çok iyi biliyoruz. Dünyanın yarısından çoğunu savaş bölgesi ilan ettiler. Girdikleri, müdahale ettikleri her bölgeyi, ülkeyi talan ettiler, böldüler, ayrıştırdılar, çatıştırdılar. Bir Amerikan Yüzyılı inşa etmeye giriştiler.
Daha şimdiden açık açık "Yemen'i işgal edelim mi etmeyelim mi" tartışması yapıyorlar... Gerisini düşünün artık...
Ara seçimlerin en önemli sonucu, Temsilciler meclisi ya da Senato'daki sandalye sayısının değişmesi değil, "Hristiyan Beyaz Amerika"nın yükselişidir... Bu yeni dalga, Bush yönetiminden çok daha feci görünüyor...
yeni şafak