'Büyük ve iddialı lafların altında kalınmaması’ temennisiyle

Selâhaddin Çakırgil

İran ‘reis-i cumhûru’ Hasan Rûhanî ve ile Amerikan Başkanı Trump arasındaki laf dalaşı en sert tehditlerle devam ediyor. Rûhanî, ‘Bir savaş çıkarsa, onun savaşların anasıolacağı’nı söylüyor. Ve ‘Aslan’ın kuyruğuyla oynamayın..’ deyimini hatırlatıp, ‘Yoksa pişman olursunuz..’ diyorTrump’a.. Trump da aynı şekilde, en yüksek perdeden, ‘çok az kimsenin göreceği şekilde..’ mukabele edeceklerinden söz ediyor. *** Rûhanî’nin, tehditler karşısında savaşa hazır olduklarını açıklaması normal.. Ama ilgi çekici olan, böyle bir savaşın, ‘Savaşların anası /‘Umm’ul harb’ sözünü kullanması.. Bu sözü, 1990’da, Kuveyt’i işgalinden sonra, Amerika ile arasında ortaya çıkan yüksek gerilim günlerinde Saddam da etmişti. Ve dediği yanlış da çıkmamıştı. Çünkü, 1991’deki ilk Körfez Savaşı’nda Saddam, çok ağır bir yenilgi aldıysa da, iktidarını korumuş; ama o savaş, Ortadoğu’daki birçok iç boğuşmaların ve de savaşların kapısını açmıştı. Hele de, 2003 Baharı’nda sahnelenen ve Irak’ta 35 yıllık Baas rejiminin çökmesi, Saddam’ın idâmı ve Irak’ın işgaliyle sonuçlanan 2. Körfez Savaşı’ndaki çok daha ağır yenilgi ve onun devamı olan savaşlar, bütün bir Ortadoğu’yu yeniden tanzim etmeye yönelik emperial entrikalar hâlen de devam ediyor. *** O zaman, -hatırlayalım- Saddam’ın Enformasyon Bakanı rolünde bir generali vardı... Son âna dek, ‘Gelin-gelin, kara kargalar.. Mezarınız sizi bekliyor Bağdat’ta..’ gibi, psikolojik savaş taktiği açısından normal karşılansa bile, yine de işitenleri tebessüm ettiren laflar ediyordu. Ama Amerikan güçleri Bağdat’a girerken, o generalin de Körfez’deki Emirlik’lerden birine kaçtığı anlaşıldı. *** İran’daki sistemin en üst makamında, İnkılab Rehberliği makamında bulunan Ali Khameneî de, Trump’ın İran’dan petrol alınmaması yolunda yaptığı baskılara karşılık, ‘Biz petrol ihraç edemezsek, hiç kimse edemez..’ diyor ve Hürmüz Boğazı’nın kapatılacağını ve buna muktedir olduklarını’ söylüyor. (Hatırlayalım, 1974 yılında da Suûd Kralı Faysal, dünyaya petrol ihracını durdurmuş ve çok da etkili olmuştu. Ama hemen arkasından da aile içinden bir şehzâde eliyle öldürülmüştü.) Hürmüz Boğazı’nın kapatılması iddiaları, 1980-88 arasında cereyan eden İran- Irak Savaşı yıllarında da sıkça dile getirilmişti. Çünkü Kuveyt Emirliği, kendi petrolünü taşıyan tankerlerin korunmasını gerekçe göstererek, Amerika’dan yardım istemiş, B. Amerika da, 1987 yılında 80 parça savaş gemisini Körfez’e göndereceği’ni açıklamıştı. İran makamları ise ‘USA savaş gemilerinin Hürmüz Boğazı’ndan geçmesini engelleyeceklerini’ kesin bir dille açıklamışlardı. Öyle de yaptılar. Amerikan savaş gemileri, Hürmüz Boğazı’ndan Körfez’e girerken, İran Çin’den aldığı ‘Silk Worm /İpek Böceği’ füzelerini fırlatmış ama o füzeler hedefe varmadan, havada patlamışlardı. Sonra anlaşıldı ki, Çinliler o füzeleri İran’a satarken, kendisini tehdit eden Amerika’ya da, onların nasıl etkisiz hale getirileceğinin basit formülünü vermişti. Şimdi de, aynı benzer iddialar tekrarlanıyor. Bundan bir de memnun olunur da; ya, yerine getirilemezse!. *** Ve hatırlayalım, İmam Khomeynî gibi bir inkılabçı simâ bile, Irak Saldırısı ile başlayan ve 8 yıl süren o savaş konusunda, ‘Zafere kadar savaş.. İsterse 20 yıl da sürse bile..’ dediği halde, sonra BM. Güvenlik Konseyi’nin 598 sayılı Ateş-Kes kararını kabul etmek ve kendi deyimiyle, ‘zehir dolu kadehi başına dikmek’ zorunda kalmıştı. Evet, -hadis-i nebevî rivayeti gereğince-, ‘savaş istenmemeli ve amma, geldiğinde de kaçılmamalı.. Ancaaak, psikolojik savaş gereği denilse bile, çok iddialı sözlerden de kaçınılmalı ve yapılabilecek olanlar yapılmalıdır. Stargazete