Herkes hem AK Parti'nin sonu konusunda bir fikir sahibi, hem de "yarın ne olacağı" konusunda merak içinde. AK Parti milletvekilleri ise, bu durumdan ister istemez en çok etkilenen kesim. Son günlere bakınca, arka arkaya gelen açıklamalar da "AK Parti dağılıyor mu" sorusunu sorduruyor. Bir yanda dini motifleri kullandığı için mahkemeye verilen bir AK Parti, bir yanda da son kongresinde din ile ilgili mesajlar içeren afişler ile her yeri süsleyen bir CHP. AK Parti'yi özellikle türban konusunda tuzağa düşüren ve suç ortağı olduğu ileri sürülen MHP ise, en masum haliyle siyasetine devam ediyor. Tüm bu gelişmeleri, hem de böyle durumlardaki siyasetçi psikolojini konuştuk Fazilet Partisi'nin kapatma sürecindeki psikiyatrı profesörü olan genel başkan yardımcısı Mehmet Bekaroğlu ile.
Kapatılan Fazilet Partisi'nde genel başkan yardımcısıydınız aynı zamanda psikiyatri profesörüsünüz. Siyasette böyle durumlarda kişilerin psikiyatrik durumları nasıl olur? Gemiyi terk etmek mi ister? Bu çerçevede Vahit Erdem ve Cemil Çiçek'in tavırları ne anlam ifade ediyor?
Kapatılmak üzere olan, kapatılma tehdidi altında olan siyasetçilerin ruh halleri bir özellik arz etse gerek. Özelliklede geçmişte iki partisi kapatılmış insanlarsa bunlar, aynı psikolojiyi üçüncü kere yaşamanın verdiği ayrıca bir baskı altındadırlar. Fazilet Partisi'nde baştan sona vardım. Her gün parti kapatıldı, kapatılıyor ve kapatmak sürecini hazırlayacak bir olayla karşı karşıyasınız. İşte kısmen baştan beri bir komplo kurulduğu psikolojisi var. "Kapatıldı, eyvah" filan, yine küçük bir olayla büyük umutlara kapılıyorsunuz. Türkiye'de borsa şöyle oldu, işte yağmur yağdı, yağmadı gibi.
Vahit Erdem'in açıklamasını, gazeteci Fikret Bila'ya Cemil Çiçek'in yaptığı iddia edilen açıklamalarının, Abdüllatif Şener'in durumunun, bu atmosferden etkilenerek mi bu boyuta geldiğini ve bundan sonra neler olabileceğini değerlendirmenizi rica ediyorum. AK Parti çatırdıyor mu?
Hem toplumda, hem siyaset arenasında birçok olay, psikolojiyle izah edilmeye çalışılır. Siyasi bir olayın da psikolojiyle izah edilmeye çalışılıyor olması ne kadar doğru bilmiyorum. Benim kanaatim, Erdem'le ilgili, hem Çiçek'le, hem de Şener'le ilgili gelişmeleri tamamen siyasi olarak değerlendirmek gerekir. Siyasi etikle olaya yaklaşmak gerekir. Belki de Türk siyasetinin yapısı siyasetçi üzerinden psikolojiye bakınca Cemil Çiçek bu anlamda bir pozitiftir.
Nasıl yani pozitiftir biraz açabilir miyiz?
Türk siyasetinde her dönem var olan adamlar vardır. Bunlar güçlü isimlerdir, belki de hiçbir yer ile ilişkileri yoktur. Ama kendilerini öyle satarlar. Bence Çiçek'in, AK Parti davasında, iddianamesinde isminin olmaması, şimdi ismini vermeyerek ya da yarım vererek, bir takım parti yönetimi ile ilgili demeçler vermesine falan şaşmadım. Siz de çok iyi hatırlarsınız, Fazilet Partisi döneminde bütün bunları Cemil Çiçek yapmıştır.
Aynı filmimi seyrediyoruz?
Aynı filmi Cemil Çiçek üzerinden seyrediyoruz. Fazilet Partisi davasında sözlü savunmaya parti adına Cemil Çiçek gitmiştir. Aynı gün Yavuz Donat'a vermiş olduğu mülakatta, "Araba haşat, farlar dökülüyor, kaporta şöyle" filan diye Fazilet Partisi'yle ilgili demeç vermiştir. Hem içeriye hem dışarıya, sağa sola sürekli şekilde mesaj veren tipler, her dönem ayakta kalmıştır. Ve AK Parti'ye de Cemil Çiçek'in en son geçtiğini biliyorsunuz. Cemil Çiçek gibi siyasetçiler çok var.
Ayakta kaldığına göre, onlar başarılı ya da devletin özenle seçtiği ya da sevdiği siyasetçiler mi?
Buradaki ilişkinin sevgi üzerine kurulduğunu sanmıyorum. Burada hizmetle ölçülüyor bu ilişkiler diye düşünüyorum. Çok başarılı bu tip, her dönem ayakta kalabilmek, hiç bir ilkeyi tanımamak. Birlikte hareket ettiğimiz insanları, iş zora binince terk etmek. İşte sizi siyasette bir yerlere taşıyan insanlara sırtını dönmek, bunlar başarı ise; evet bunu son yıllarda yapan insan Sayın Cemil Çiçek'tir. Ben hiç şaşırmadım, tipik aynen oynanıyor. Fazilet döneminde ne olduysa, AK Parti döneminde de bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz ama çok açık ve net bir Cemil Çiçek klasiği yaşıyoruz. Aslında çizgileri olmayan insanlar bunlar. Çok rahat bir şekilde ortama göre esen, rüzgârlara göre pozisyon alan insanlar bunlar. Bana sorarsanız başarı değil, Türk siyasetinin en önemli sıkıntılarının probleminden biri de bu tür siyasetçi tipidir bana göre.
Kapatma davasına ilişkin ne görüyorsunuz? Savunmayı da zannediyorum yine Cemil Bey'inde içinde olduğu tıpkı öncekiler gibi bir ekip götürüyor.
Fazilet Partisi'nde Çiçek'in bir yetkisi filan olmamıştı. Güya Fazilet Partisi yöneticileri Çiçek'i bir takım çevrelere daha olumlu mesajlar vereceğini düşünerek göndermişlerdi. Bir makam söz konusu, "aman bu adamı getirelim", "asker bürokrasi bir şey demez", "Avrupa da böyle bakar" böyle düşünüldüğü için bu tipler vardır. AK Parti'de de şu anda böyle tipler vardır, birkaç tanesinin ismini bile söyleye bilirim.
Kimdir onlar?
Vahit Erdem, Meclis Başkanı Köksal Toptan, Cemil Çiçek bunlar. "Ara dönem nöbetçileri" diyorum ben bunlara. Ara dönemlerde önemli insanlar, Vecdi Gönül örneğin. Hep önemli görevlerde ismi geçer. Milli görüş çizgisinde, çok çizgiyle de bedel ödemez aslında, fazla bir ilişkisi de yoktur ama her dönem meclis başkan vekilliğine, meclis başkanlığına, işte bakanlığa bunlar adaydırlar, niye? Çünkü bunlar net olmamışlar, hiç bir zaman açık olmamışlar, düşüncelerini açıklamamışlar, "aşırı" olmamışlar, ılımlı olmuşlar. Bu tipler ara dönem nöbetçileridir. Bunlara ara dönemde iş düşer, ara dönemde hemen, "biz varız" diye kalkarlar. Maalesef bunlar Türk siyasetinin çok ciddi bir çıkmazı...
Yeni bir ara dönemde miyiz?
Yeni bir ara dönemle karşı karşıyayız bir kere. 27 Nisan e-muhtırasıyla ağrılar başlamıştır. Seçim olması bunu uzatmıştır ama hiçbir şekilde durdurmamıştır. Şimdi kapatma davası. Artık ok yaydan çıkmıştır. Bu bir tehdit değil, eylem. Bu da ara dönem. AK Parti milletvekileri de kapatılmış yani işlem bitmiş psikolojisi içinde. Önce panik yaşadılar, şimdi yavaş yavaş kabullenmeye ve ara dönem nöbetçileri de pozisyon almaya başladılar. Ama herkes kabullenmiş durumda. Çünkü geçmişte Refah'a dava açıldı, kapatıldı, Fazilet'e dava açıldı, kapatıldı. İşte laikliğe aykırı eylemlere odaktan dava açılırsa, kapatılır. Bu şekilde görülüyor bana göre. Post modern darbe, 28 şubat'ta bu kavram girmiştir. Şimdi nasıl bir ad takılacak bilmiyorum, yargı darbesi falan deniliyor. Ondan sonra ara dönemde, daha çok nöbetçi siyasetçilerin önde olduğu bir geçiş süreci yaşanır. 28 Şubat'ı hatırlayın. Mesut Yılmaz biliyorsunuz. Erbakan'a gitmiş, "demokrasiye sahip çıkalım filan" diye çağrı yapmış. O, "siz duvara çarptınız, beni ilgilendirmez" demiş ve görev almıştı. Mesut Bey'le beraber hem Doğru Yol Partisi'nde, birkaç tane de Refah Partisi'nde bulunan bu ara dönem nöbetçileri, tipik ara dönem siyasetçileri görev almışlar. 28 Şubat'la işbirliği yapanların hiç biri ayakta değil şimdi. Hepsi 3 Kasım seçimlerinde tasfiye oldu. Şimdi bu fonksiyonu, şemsiye partisi görevi, hiç kimseye hakaret iftira amacıyla söylemiyorum ama Abdüllatif Şener'e hiç mi yok görev bilmiyorum, kendisiyle konuşmadım fakat Şener sanki bir şemsiye partisi kuracak. Bir miktar, elli altmış milletvekili güya böyle bir kurulacak yada mevcut partilerin birinde toplanıp oraya geçilecek. Bir geçiş süreci yaşanacak, seçim kararı gibi senaryolar bunlar. Ama bir ara dönem başlıyor. Siyasetin normal şekilde yolu kesilmiş maalesef bir kere daha ara dönem başlıyor. Türk siyaseti, hem de Türkiye için geçmişte olduğu gibi ciddi kayıplar yaşayacak.
Bazılarının AK Parti ile ilgili itirazları var. Vahit Erdem¸Cemil Çiçek, Ertuğrul Yaçınbayır gibi. Bunlar da bir süre sonra partilerinden ayrılacak mı? Ne görüyorsunuz itirazlar ayrılma öncesinde mi olur hep?
Niye bugüne kadar itiraz etmediler? Bunlar samimi değiller ki. Ara dönemde görev almak için, grup başkanına yada sınıf öğretmenine, "ben buradayım" diye öne çıkıyorlar. Cemil Çiçek, efendim Köksal Toptan, Vahit Erdem bir şeyler söylüyorlar. Neredeydiler bugüne kadar? Abdüllatif Şener beş yıldır neredeydi? Erkan Mumcu 3 yıldır neredeydi? Ne zaman işler karışır, siyaset psikolojiyle ilgili değil, ahlakla ilgili iş karışır, batan gemiyi ilk terk edenler. Türkiye siyasetinin çok ciddi problemleri var bana göre ama en temel problemi bu siyaset tipidir. Akbaba bunlar. Akbaba siyaseti diyorum ben buna. Akbabalar ortada dolaşıyor. Fazilet Partisi zamanında da öyle idi. Tayyip Erdoğan ve ekibinin Cemil Çiçek'le işbirliği yaparak, Fazilet Partisi'nin kapatılması için kulis yapan insanlar bunlar. Fazilet kapatılmasaydı, AK Parti'nin kurulması çok zordu.
Yani tarih tekerrürden mi ibaret
Bunu kısa zamanda gördük, böyle bir problemle karşı karşıyayız. Birisi işte demokrasi dışı yöntemlerle, üslup kural dışı yöntemlerle devletçi bırakılacak. O zaman Fazilet Partisi, şimdi AK Parti ve biz ekmek yiyeceğiz, tipik akbaba. Hani bir süre önce Afrika'da çekilmiş bir fotoğraf vardı. İşte açlıktan ölen bir çocuk, arkada akbaba bekliyor aynı tipik bunlar.
Tayyip Erdoğan'ı nerede konumlandırıyorsunuz?
Burada maalesef açlıktan ölen çocuk pozisyonunda. Siyasetten, demokrasiden yana olanların güçlü bir Tayyip Erdoğan'dan ve AK Parti'den bağımsız olarak, güçlü bir şekilde bu yapılanlara müdahaleye, kapatma davasına karşı çıkmaları gerekir. Hem de bu akbaba siyasetini teyit etmeleri gerekiyor. Müdahalelerin bir sebebi de akbaba tipi bu ara dönemlerin tipik siyasetçileridir. Bakın 1960'da, 71'de, 80'de, 28 Şubat'ta, askeri yani siyaset dışı çevrelerin müdahaleye muktedil olan, gücü yeten çevreleri teşvik eden, provaka eden, hep bu tip siyasetçiler olmuşlardır. Bunlar normalde halktan bir destek alamayacak, halkın oyuyla iktidara gelemeyecek insanlar. Tayyip Erdoğan'ı bu haliyle durdurmaları mümkün müydü? Açık ve net görülüyordu yüzde 55-60 belediye seçimlerini alacaktı. Erdoğan bu darbeyle durdurulacak, partisi kapatılacak, kendisi yasak hale getirilecek. Halk aciz olanın yanında olmuyor, mağdur olanın yanında yer alıyor. Fazilet Partisinde biz bunu çok net gördük.
REFERANS