Terörün farklı tonları, farklı renkleri ile karşı karşıya kaldığımız günümüzde veya hiçbir renginin, dininin, dilinin olmadığını gördüğümüz bu günde, dinimizin temelini bulduğu silm yani barış kavramı yerine terörizm ile anılır hale geldiği bu günde, konseptlerimizin gasp edilip içlerinin boşaltıldığı ve yeniden üretilerek tekrar tüketilmek üzere sunulduğu şu çağda, “Perçeption” dediğimiz “algının”, “fact” dediğimiz “gerçekliğin” önüne geçtiği bu çağda, sanallık evrenimizde algı operasyonları ekseninden beslenen bilgi üretimi ve onun sonucu olarak gelişen siyaset, ekonomi ve toplumsal olguların nasıl da ikili zıtlıklar çerçevesinde oturtulduğunu irdeliyoruz. Ülkemizdeki bu alanda çalışan şimdilik tek akademik kurum olan ve Üsküdar Üniversitesi’nde kurduğumuz PAMER’de (Postkolonyal Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi). Kurulduğu günden beri bir buçuk sene gibi kısa bir sürede önemli çalışmalara katkı sağlıyor inancındayım. İngilizce ifade ile, “Haves and Have Nots” denen yani Varlıklılar ve Yoksunlar, Güçlüler ve Güçsüzler veya Güçsüzleştirilenler arasındaki ilişki, Sömürenler ve Sömürülenler, Zalimler ve Mazlumlar arasındaki münasebet, bunların siyasette, ekonomide, sanatta, kültürdeki tezahürleri arasındaki ilişkiyi inceleme imkanı buluyoruz. İşimiz hem çok kolay hem çok zor. Şehrimiz İstanbul, ülkemiz Türkiye, bölgemiz Orta Doğu tam da bir laboratuvar postkolonyal bakış açısı için.
Öğrencilerimizi kâh araziye yollayıp alış veriş merkezlerinin mimarı yapısını Postkolonyal açıdan değerlendirtiyoruz, kâh görsel ve yazılı medya yayınlarını taratıp ülkemizdeki batılılaşma projesinin, tepeden inmeci modernizasyon prosesinin bir tezahür olarak “ayakkabı giyme ve çıkartma üzerinden kurduğu diskurun” nasıl şekillendiğini inceletiyoruz. Hatırlayınız, Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde evinde verdiği bir resimde ayağında terlik olması üzerinden geliştirilen diskur ile üretilen küçük görücü köşe yazılarını hatırlayın. Veya eşinin başı örtülü olması üzerinden yine aynı köşe yazarlarının yazdığı “bu” kadınlar mı Cumhuriyetimizi temsil edecek Batı’da türünde sözlerini hatırlayın. Veya karısı başörtülü Durmuş Yılmaz’ın Merkez Bankası başkanı olmadan önce evinin kapısı önündeki ayakkabıların resmedilmesi ile yapılan küçük görücü saldırıları hatırlayın. Yani ayakkabı deyip geçmeyin. Bunların hepsi ayakkabı üzerinden yürütülmüş tartışmaların parçasıydı. Ve ayaktaki ayakkabıdan içeru birşeyler vardı. Biz de akademik camiaya bunu anlatıyoruz öğrencilerimizin yaptığı bu çalışmayla... Kâh tarihin sayfalarında dolaşıp İskilipli Atıf Hoca’yı ipe götüren saiklerle, Dersim’i bombalayan, zihnin ortak paydalarını tartışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımıza başbakanlığı döneminde Menderes’i ve sonunu hatırlatan medyanın arkasındaki itici güçlerin neler olduğunu araştırıyoruz.
Ebu Güreyb’in resmettiği insan yığınlarının, kıyımıza vuran bebek cesetlerinin, “Batı’da” bir türlü “uyandıramadığı” insanlığı konuşuyoruz. Dünyanın bu yakasına demokrasi ve insan hakları dersi verirken, mültecilere reva gördüğü muameleyle sınıfta kalan Avrupa’nın “normatif olan biziz” deyişindeki ısrarını masaya yatırıyoruz. 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD Başkanı George Bush’un eşi, Laura Bush’un Amerika’nın Afganistan işgalinin hemen akabinde sarfettiği “teröre karşı savaş aynı zamanda Afganlı kadınların hakları için mücadele etmek demektir” cümlesini yani ABD’nin Afganistan işgalinin hiç zaman geçmeden Afganlı kadınların, Afganlı erkeklerin zulmünden Amerikan askerleri tarafından kurtarılması operasyonuna dönüşünü inceliyoruz.
Dünya beşten büyük demenin Postkolonyal duruşun nasıl da tam bir özeti olduğunu izah ediyoruz. Bugün bazı cenahların ülkemizdeki teröristleri cici çocuk gösterme gayretiyle, Ara Güler gibi bir sanatçının konu edildiği belgeselin İstanbul Film Festivali’ne dahil edilmeyişinin örtüşmelerini inceliyoruz. Bilgi dünyamızda 12. yy.’a ait Magnacarta’nın ilk anayasal çalışma olarak kabul edilmiş olmasına karşın ondan asırlar önce 7. yüzyılda hazırlanmış olan Medine Şehir Devleti Anayasası’nın neden göz ardı edildiğini sorguluyoruz.
Devam edeceğiz inşaallah…
yeniakit