Çağımızın Buhranı Terör (III)

Merve Kavakçı

Sayın Cumhurbaşkanımız, Amerika’ya yaptığı seyahatte, Avrupa’ya cihad konusunda tepki göstermiş. Geçen hafta PAMER’de (Postkolonyal Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi, Üsküdar Üniversitesi) yaptığımız yazımın başlığı ile isimlendirilen sempozyumumuzun temel amacı tam da buydu diyebiliriz. Cihad kavramı konusunda Batı’ya gerekli itirazı yükseltmek ve cihadın ne anlama geldiğini masaya yatırmak, böylece de bugün artan terör eylemlerini doğru bir çerçeveye oturtarak değerlendirme imkanı sağlamak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha cihadın ne olduğunu bile anlamış değiller. Belçika’nın ve Hollanda’nın önce cihad nedir, bunu bilmeleri lazım. Bunlar bir savaşçı mıdır değil midir, gerek Belçika gerek Hollanda bunu anlamış değil. Biz, burada terör eylemlerine karşı ortak eylem çağrısında bulunduğumuzda; Avrupa’da birçok ülke buna gerekli önemi vermedi” diyerek çıkışmış. Doğru söze ne denir… Bizim kavramlarımızı, dinimize ait bilgileri, kendi kafalarınca yoğurup, işleyip, mutasyona uğradıktan sonra kendi anladıkları ve anlatabilecekleri şekilde tüketime sunmak, tüketici olarak da kimi çoktan hevesli içimizdeki Batıcıları kullanmak, zaman içinde de ferdi düşüncelerini bütün insanlık tarafından kabul görüyormuşcasına lanse edip, tek gerçeklik gibi sunmak Batı entelijansiyasının İslam’la olan ilişkisinde çokça başvurduğu bir yöntemdir. İstisnalar kaideyi bozmayacağı için bu genellemeyi rahatlıkla yapabiliyoruz.

İşte biz de akademik camiamız olarak istedik ki, cihadın ne olduğunu, ne zaman kı’tal anlamına gelebileceğini, ne zaman Önderimiz Peygamberimiz aleyhisselatu vesselamın ifadesiyle nefsimize yani kendimize karşı verdiğimiz büyük cihad anlamına geleceğini, bu konuda dinlenmesi gereken ehil kişilerden duyalım, anlayalım.

Diyanet İşleri Başkanımız, İstanbul Müftümüz ve birçok başka akademisyenin katılımı ile terörü ve barışı konuştuk. Sayın Görmez, yaşanan hadiselerde itham altında kalanın İslam dini olduğunu ancak İslam’ın savaşı dahi, bir ahlak ve hukuk temeline oturttuğunu bilmemiz ve bunu bütün insanlığa göstermemiz gerektiğini vurguladı. “Cihad kavramını sulandırmak Kur’an’a ve İslam’a yapılabilecek en büyük haksızlıklardan ve yanlışlıklardan birisidir. Cihadı bir katliam olarak, ahlak ve hukuk tanımayan bir savaşın adı olarak belirlemeye kalkışmak, İslam’a yapılabilecek en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Dinimizin bireysel olarak yasak kıldığı intihar saldırılarına istişhad adının verilmesi, şehit olma arzusu olarak tavsif edilmesi ve bunun için bizatihi yüce kitaptan ve Hazreti Peygamber’in hadislerinden mesnet aramaya kalkışılması, İslam medeniyetine ve İslam fıkıh mirasına yapılabilecek en büyük kötülüktür” dedi. Şu önemli noktaya da dikkat çekti. “Her şeyden önce bir insanın sadece kendisini katletmesi dahi haramken, masum nice insanları beraberinde katletme çabası içine girmesinin, İslam dininde mesnedinin aranması dahi beyhudedir” diyen Diyanet İşleri Başkanımız, terör saldırılarının sadece insanları hedef almadığını, doğrudan İslam dinini tehdit ettiğini, yeryüzüne rahmet getiren İslam dininin başka dünyalarda bir korku unsuru olmasını sağladığını, aynı zamanda İslamofobi endüstrisini besleyen bir yönteme dönüştüğünü ifade etti.

Bugün içinde yaşadığımız küresel köyün bir resmi değil mi bu…

yeniakit