Can Dündar'da Başbuğ'a Cevap Verdi

'Basın bizi rahat bıraksın' diyen Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'a, Can Dündar cevap verdi: 'Susamayız'

Can Dündar / Milliyet

Karar vericileri rahat bırakabilir miyiz?


Tevfik Çavdar'ın yeni çıkan "İz Bırakan Gazeteler ve Gazeteciler" kitabında (İmge, 2007, s.464) İkinci Dünya Savaşı yıllarını anlatan bir bölüm var.
Gazete kapatma kararları yoğunlaşınca dönemin önde gelen gazetecilerinden Ahmet Emin Yalman, Başbakan'a diyor ki:
"'Tenkitte hürsünüz' diyorsunuz. Biz de görevimizin gereği olarak bu özgürlüğü memleketin yararına kullanmak zorunda kalıyoruz. Derhal başımız belalara uğruyor. Halbuki siz apaçık sansür usulünü yürütseniz bizim hiçbir sorumluluğumuz kalmaz. Sorumluluk size geçer. Siz de rahat edersiniz, biz de..."
Başvekil Saracoğlu şöyle yanıtlıyor:
"Ben sansür koymam. Anayasa'nın dışına çıkmam. Fakat sen haddini bileceksin. Bunu aşmayacaksın. Aşarsan cezanı göreceksin."
* * *
Türk basınının bir "had" meselesi hep olagelmiştir.
Tarih, "haddini bilmeyen" basının, "haddini aşmaması" için, "haddinin bildirilmesi" vakalarıyla doludur.
Bugünlerde de basında bazen insana "Bu kadar da olmaz" dedirten haberler, yayınlar yapılıyor. Medya kimi zaman operasyon planları yapıyor, kimi zaman savaş boyaları sürünüyor, kimi zaman askerden habersiz orduyu cepheye sürüyor.
Daha önce hükümet, RTÜK'e başvurup sınırsız sansür yetkisi istedi; yargıdan döndü.
Şimdi de Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ medyaya "istirham ediyor":
"Artık lütfen karar vericileri rahat bırakın, ki operasyon süreci sağlıklı olarak yürütülsün."
* * *
Yapabilir miyiz?
Bence hayır!
İki nedenle:
Birincisi, günümüz dünyasında kararları, Platon'un dediği türden "mayasına altın katılmış iktidar sahipleri" vermiyor.
"Karar vericiler" diye yekpare bir sınıf yok.
İktidar denilen mekanizma, hükümet, yargı, Meclis, ordu, akademya, sivil toplum gibi unsurların da dahil olduğu, bazen çıkarları çelişen bir büyük koalisyona dönüştü. Öyle olmasa Başbakan'ın "Engellersek dağa çıkarlar" lafından 12 saat sonra DTP için kapatma davası açılabilir miydi?
Kamuoyu da karar sürecinin önemli bir unsuru artık... Bu hakkını da ağırlıkla medya aracılığıyla kullanıyor.
Medya, bir yandan toplumu bilgilendirirken, bir yandan da onun tepkisini yansıtarak çift yönlü bir işlev görüyor.
"Sürecin sağlıklı yürüyebilmesi" ve kamu yararının gözetilebilmesi için bu demokratik denetim mekanizmasının engellenmesi değil, tersine güçlendirilmesi, özgürleştirilmesi gerekiyor.
O anlamda medyanın iktidarı "rahat bırakması", askerin ülkesini savunmamasına eş bir görev ihmali olur.
Ve medya susarsa, yalan yayan fısıltı gazetesinin sesi daha gür duyulur.
* * *
Peki ya medya, kamuyu bilgilendirme, iktidarı denetleme görevi yaparken sorumsuz davranırsa?
Tıpkı ihmali görülen iktidar sahipleri gibi, sorumsuz medya için de yargı kanalları açık olmalı, görevini kötüye kullanan, cezalandırılmalıdır.
Her koşulda çare, sansür koymak, "had bildirmek", bilgi gizlemek değil, tersine, çağdaş kurumların yaptığı gibi basına ve dolayısıyla kamuoyuna daha yoğun ve sağlıklı bilgi akışı sağlamaktır.
Medyanın, karar vericilerden önce topluma karşı sorumlu olduğunu ve iktidarı rahat bırakan bir medyanın sadece totaliter rejimlerde bulunduğunu unutmamalıyız.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!