Çanakkale Savaşında Siyonistler(FOTO)

Yayınlanışından 95 yıl sonra Türk okuyucularla buluşan “Çanakkale Savaşın’da Siyonistler”, kitabında, Gelibolu Harekâtında Sion Katır Birliği...

 

 

Çanakkale Savaşı'nda Siyonistler -John Henry Patterson; Çeviren: Ozan Kemal Sarıalioğlu Dün Bugün Yarın Yayınları

Yayınlanışından 95 yıl sonra Türk okuyucularla buluşan "Çanakkale Savaşın'da Siyonistler", kitabında, Gelibolu Harekâtında Sion Katır Birliği komutanı olarak görev yapan İrlandalı Yarbay J. H. Patterson'un o dönemle ilgili anıları yer alıyor.

Yahudi olmamasına rağmen küçüklüğünden beri Yahudilere hayran olduğunu anlatan Patterson, hatıratında Çanakkale'de İngilizlerin komutasında Yahudiler'den oluşturulacak bir birliğin başına geçmesine dikkat çekiyor.

Modern İsrail Ordusu'nun temeli kabul edilen birliğin komutanının gözüyle bir döneme şahitlik eden hatıra, Çanakkale Savaşı'nın farklı bir yönünü ortaya çıkarıyor. Özellikle Seddülbahir cephesiyle ilgili savaşın dehşetine dair çok çarpıcı tespitler yapan Patterson'un, komuta ettiği askerlerden 'Siyonistler' olarak bahsetmesi, Çanakkale Savaşı'na katılan birliğinin asıl davasının ne olduğunu açıkça belirtiyor.

Patterson'un bugünkü İsrail için o dönemde ne kadar önemli bir görev aldığı ise geçen süreçte ortaya çıktı.

Patterson, Gelibolu'dan sonra Filistin'de de İngiliz ordusundaki Yahudi birliklerini yönetmişti. Bu birliklerin içerisinde ileride İsrail'in ilk başbakanı olacak olan David Ben Gurion,1967'de Araplarla yapılan 6 Gün Savaşı sırasında İsrail Başbakanı olan Levy Eskhol, yine İsrail Cumhurbaşkanlarından Yitzhak Ben Zvi de görev almıştır. Yine bu birliklerdeki birçok Yahudi asker, İngiliz mandası döneminde Araplara ve İngiliz yönetimine karşı çarpışan Haganah adlı paramiliter örgütün çekirdeğini oluşturmuştur.

Dönemin Siyonist liderlerinin çoğu ile tanışıklığı olan Patterson'un, en yakın dostlarından birisi de şimdiki İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun babası Cornell Üniversitesi Tarih Profesörlerinden Ben Zion Netanyahu idi...

DBY Yayıncılık'tan çıkan, "Sion Katır Birliği Komutanından Çanakkale Savaşı'nda Siyonistler" isimli hatıratta ayrıca Çanakkale Savaşına ilişkin çok özel resimler de yer alıyor.

Haber 7 olarak, İrlandalı Yarbay J. H. Patterson hatıratlarından çarpıcı bölümleri resimlerle birlikte derledik"


Yahudi Lejyon'unun 38. Taburu Londra Caddelerinde

TÜRKLERE 200 ADIM

Cephe hattı olması gerektiğini düşündüğümüz yere vardığımızda aradığımızı bulamadık ve kendi adamlarımıza mı yoksa Türklere mi rastladığımızdan emin olamadığımız için konvoyumuzu ağaçlar altında gizleyip orada bırakarak O'Hara ve ben keşfe çıktık. Kendi hattımızdaki bir boşluğun içinden geçip gittiğimize inanıyordum. Her halükarda, bize yol gösterecek herhangi bir ses duyarız diye pek çok kez durup kulak kabartarak dolaştık biraz. Fakat tuhaf olan şey, iki orduya da yakın olduğumuzu düşündüğümüzden, bütün bölgenin hâlâ ölü sessizliğine bürünmüş olmasıydı. Son korkunç çatışmanın sonrasında yorgunluktan ölü gibi yattıklarına hiç şüphe yoktu.

Sonunda şansımıza kendi adamlarımızı bulmuştuk, aceleyle kazıldığı apaçık belli olan dar bir sipere doluşmuşlardı; zira normal ölçütlerde bir siperi örtmek neredeyse imkânsızdı. Askerler 25 Nisan sabahından beri devam eden çatışmanın geriliminden o kadar yorgun düşmüşlerdi ki, ölü gibi yatıyorlardı. Nöbetçiler teyakkuzdaydı tabi, eller tetikte acımasız gözlerle Türk hattını izliyorlardı. Bunu mehtapta fark edebilmiştik ancak, iki yüz adımdan daha fazla mesafe yoktu aramızda. (Sion Katır Birliği Gelibolu'ya Çıkıyor S. 69)



Eliazar Margolin, 39. Royal Fusiliers birliklerine komuta ederken (Bet Shemen İsrail)

TÜRK ESİRİN ONAYIYLA İÇİLEN SU

Ardından hayvanlara su ve yem verilmeliydi, bu zor ve tehlikeli bir işti; çünkü bayağı uzak bir noktada keşfedilen tek su kaynağı Türk ateşi altındaydı. Şansıma adamlarımdan biri, nalbant olan çavuşum Schoub, kamp yaptığımız küçük vadinin en başında duran yıkılmış bir binanın köşesinde dikkatlice gizlenmiş derin bir kuyu keşfetti. Zehirli olmasından korkmuştum ve şüphelerimi gidermek için inzibat amirinin yanına giderek esir Türklerden birini ödünç aldım ondan. Buralardan gelen bir Türk'ün suyun doğal tadını bileceğinden emindim, esiri kuyuya götürdüm ve sudan içmesini istedim.

İlk başta bunu yapmakta bayağı isteksizdi; ama küçük bir ikna çabasının sonucunda ağzına bir yudum su aldı, biraz dilinde döndürdükten sonra başıyla onayladı ve suyu rahatça içmeye koyuldu. Daha sonra kuyuyu biz de kullandık, harika bir suydu. (Zığındere'de Bir Gece S. 79)

38. Tabur askerleri



YARIMADA YEŞİLLİKLE KAPLANMIŞ

Bu sıralarda Kepez Burnu'ndan Alçı Tepe'ye kadar Yarımada'nın tamamı yeşil otlaklar ve tarlalarla kaplanmış, arazi son derece güzel bir görünüm almıştı. Her yerde bol miktarda güzelim çiçekler açtığından bazı tarlalar rengârenk ışımaktaydı. Alçı Tepe'nin batı yamacı kan kırmızısı muhteşem gelinciklerle süslenmişti. Değişik türlerdeki ağaçlardan oluşan korular etrafta nokta nokta kümelenmiştiler, zeytin ve badem ağaçları etrafta dal budak salmıştı. Orada burada, Kutsal Kitap'ın resimli baskılarında görülen cinsten, duvarlarla kapanmış kuyular –Rebeka'yı İbrahim'in hizmetçisine su çekerken gösteren- görülüyordu; ama heyhat, burada Rebeka yoktu! (Yeni Kampımızdaki Yaşam S.83)



Katırlar yarların altında, Mule Gully'de. (Anzak Sektöründe bir yer adı)

PAHALIYA MAL OLDU

Kalplerimiz heyecanla atıyor, insanın hayali kendilerini korkmadan Türklerin üzerine atan bu yiğit adamların manzarasına tutuluyordu. İnsan doğası daha fazlasını kaldıramazdı, bu yüzden İngiliz ve Fransızlar en sonunda duraklamak zorunda kaldılar. Çatışmanın neticesi bütün cephede –en sol bölge hariç- sadece birkaç yüz adım yer kazanmaktı, onca ölü ve yaralı göz önüne alındığında bize bayağı pahalıya mal olmuş bir sonuç. (Bir Mayıs Çatışması S.94)


Kraliyet piyadeleri, Siyonist hareketin bayrağını taşıyor

TÜRKLER AĞIR KAYIPLAR VERDİRİYOR

20 Mayıs'ta Türkler bizi saatlerce bombardıman ettiler, ikisi ciddi olmak üzere beş adamım yaralandı, zavallılardan birinin ayağı tamamen ezilmişti. Aynı gün beş katırım ve bir atım telef oldu, on katır da yaralandı. Yakınımızda kamp yapmış olan hafif koşulu topçu birliği de ciddi kayıplar vermişti. Türkler arada sırada bataryalarını bunların hatlarına yöneltiyor ve ağır kayıplar verdiriyorlardı. Sion katırları ne zaman bombardımana uğrasa kibarca yardımımıza gelen atlı bataryaların veteriner cerrahı Yüzbaşı Fisher için çok meşgul bir gündü. (Bombardıman Çeşitleri S.100)



Yahudi Lejyon'unun 38. Taburu Londra Caddelerinde (22 Şubat 1918)

YAHUDİ ASKERİN SİPER SAVAŞI DUASI

"Ey Rabbim, bizleri siper savaşının tüm türlerinden koru!" her askerin alçakgönüllü duası olmalı; çünkü neredeyse en rahatsız edici, yorucu, monoton ve en tehlikeli, şereften yoksun ölümlere yol açan, ancak şeytani bir deha tarafından icat edilmiş olabilecek bir savaş bu. Gelibolu'dakinin nasıl olduğunu tasvir etmek ilgi çekebilir.

Türkler ilk çatışmalardan sonra bizimle daha fazla açık alanda karşılaşmayı istemediklerinden büyük bir enerjiyle Yarımada'nın sağ yanı boyunca siperler kazmıştılar. Aynı köstebek taktiklerine başvurmak bizim için de şart olmuştu ve böylece ilerleyişimiz pratikte sekteye uğradı. Gündüz çarpışarak birkaç mil ilerlemek yerine artık bir seferde tek siper elde etmek bile mesele olmuştu ve çoğunlukla en şiddetli çatışmalardan sonra bunu dahi alamıyorduk. (Gelibolu'da Siper Savaşı S.107)



General Maxwel

ÖLÜ TÜRK YOL KESİYOR

Siperlerin hemen kenarında adamların uzanabilecekleri, rüzgâr ve yağmurdan güvenli bir şekilde korunarak oturabilecekleri küçük oyuklar kazılmıştı. Bu kovuklar Türkler tarafından sıklıkla ölülerini gömmekte kullanılırdı. Bir keresinde, top mermisinin siperin yakınında patlaması sonrasında Türklerden daha yeni ele geçirdiğimiz bir hattın kenarında yürüyordum. Patlamanın sarsıntısı yumuşak toprağı havalandırdı ve siperin yanından bir ölünün eli ve kolu fırlayıverdi, bir polis memuru trafiği durdurmak için elini uzatmıştı sanki. Ölü Türk, o haldeyken bile düşmanın yolunu engellemek istiyor gibiydi. (Gelibolu'da Siper Savaşı S.111)


Kralın Terzileri

TÜRK HATLARINA ÜMİTSİZ SALDIRI

Türk siperlerine her saldırışımızda verdiğimiz kayıplar muazzamdı. Artık zapt edilemez bir mevki haline gelen düşman hatlarına yapılan bu ümitsiz saldırılarda adamlarımızın defalarca kez boşa ziyan edilişini görmek çok acı veriyordu. İlk çıkarmamızdaki kayıplarımız 29. Tümen'i tam bir iskelet haline dönüştürmüştü. Pek çok tabur da bayağı zayıflamış ve geriye hiç subayları kalmamıştı neredeyse. Oldukça yetersiz tek bir tabur elde edebilmek için iki veya üçünün kalıntılarını birleştirmek gerekli görülmüştü. Dublinliler ve Munsterliler bir araya getirildiler ve resmi olarak "Dubsterler" diye bilinir oldular. Destek kuvvetleri azar azar gelmeye devam ediyorlardı ve gelir gelmez de Türklerin Yarımada boyunca büyük bir enerjiyle kazdıkları güçlü siperlere yapılan boş saldırılarda harcanıyorlardı. (Silahlar ve Adamalar S. 115)



Joseph Trumpeldor Anıtı, Kükreyen Arslan, Kuzey İsrail

TEK TÜRK KALMADI

Subaylarımızın attığı aydınlatma fişekleri Türklerin tören düzeninde, kollar safı şeklinde ilerlediklerini göstermişti. Türkler görüldüklerini anlar anlamaz "Allah, Allah!" şeklindeki savaş çığlıklarını atmaya başladılar. Gurkalar sabırlıca bekleyip siperlerde olabildiğince kalın bir sıra halinde dizildiler. Türklerin yaklaşık elli adım kadar yaklaşmasına izin verdiler, ardından da öyle bir tüfek ve mitralyöz ateşi kasırgası gönderdiler ki, Türkler oldukları yerde tamamen biçildiler. Gurkaların öfkesi adamakıllı şahlanmıştı, yedeklerin de yetişmesiyle bütün tugay saldırıya geçti ve bu dev saldırı gücü karşısında neredeyse tek bir Türk bile siperine geri dönemedi. (Siper Ziyaret S.121)


Zeev Jabotinsky Siyonist kadın askerlerle birlikte

TÜRK MİTRALYÖZLERİ BİÇMEYE HAZIRDI

6. Manchesterlılar Birliği'nden arkadaşım Yüzbaşı Braham adamlarının önünde saldırı girişiminde bulunduğunda canını zor kurtarmıştı. Cephane azlığından dolayı Türk siperleri düzenli bir şekilde topa tutulamıyordu, Türk mitralyözleri ve tüfekçileriyse hâlâ mevzilerindeydiler ve adamlarımız siperlerinden fırlar fırlamaz hepsini biçmeye de hazırdılar. Manchesterlıların başına gelen de bu oldu, hatlarından daha on, on beş adım ilerlememişlerdi ki, neredeyse tamamen yok edildiler, sağ kalan birkaç kişi de ateşten korunmak için olabildiğince hızlı bir şekilde geri çekilmenin en akıllıca iş olduğunu düşünmüştü. (Sinekler, Toz ve Çatışma S.126)



Amerikan Yahudi Dergisinde Asker Alma Çağrısı Posteri: Siyon'un Kızları (Yahudileri kastediyor) Sizin Eski Yeni Ülkeniz Sizin Olmalı! Yahudi Alayına Katılın!

BÜTÜN SİYONİSTLER AZİZ Mİ?

Bütün Siyonistlerin aziz oldukları veya onlarla hiçbir problem veya zorluk yaşamadığım tasavvur edilmemeli elbette. Bazıları Mısır'daki gece âlemlerinden sonra homurdanmaya ve özlem duymaya başlamışlardı. Aslında çölde şaşkın şaşkın dolaşan ve Musa'nın inatçılıkları yüzünden şiddetli bir şekilde azarladığı atalarının gerçek torunlarıydılar. Fakat ben, adamlarım susuzluktan homurdandıklarında kayaya vurup içinden pınarlar fışkırtamıyordum, ne de et ve yiyecek kıtlaştığında gökten kudret helvası ve bıldırcın yağdırabiliyordum. Düşmanımızın tüketici ateşinden bizi koruyacak siyah bir bulut da yoktu ortada. Hz. Musa bu ilahi yardımlara mazhar olmuş olmasına rağmen yarım milyondan fazla insanı kıraç bir çölden geçirme vazifesi gerçekten çok büyüktü ve bunu benim görevimle karşılaştırmak, okyanusu bir kova suyla kıyas etmeye benzerdi. (Sion Katır Birlikleri'nin Faaliyetleri S.134)



Wladimir Jabotinski'nin Yahudi Lejyonunun meydana gelmesindeki rolü, United Israel Appeal (Birleşik İsrail Çağrısı) posterinde de vurgulanıyor. (İngiliz askerleri arasında -ismini asla telaffuz edemedikleri için - Yüzbaşı Jug O'Whiskey olarak biliniyordu.)

EN ETKİLİ ASKERLER YAHUDİLER

Yahudi olmayıp mektup gönderenlerin belki de en ünlüsü Albay Roosevelt idi. Bu yüreklendirici mektubu yayınlayabilseydim keşke. En azından şunu söylemeliyim, adamlarımın iyi askerler olup olmadıklarını çok merak ediyordu. Bir akrabası güney eyaletlerinden birindeki topçu bataryalarını komuta ediyordu ve eski başkana, bu birliğin ilginç bir şekilde tamamen Yahudilerden oluştuğunu ve tüm bataryadaki en etkili askerler olduklarını haber vermişti.

Sir Ian Hamilton ile konuşmam esnasında bu olgulardan söz ettim kendisine; fakat o, Sion Katır Birliği'nin dünyadaki tarafsız Yahudiler arasında uyandırdığı ilgi ve sempatiden çoktan haberdar edilmişti. Amerika'daki ünlü Yahudilerden ve New York Yahudi gazetesi The Day editörlerinden birinden aldığı mektuplarda böyle bir birliğin gerçekten var olup olmadığı sorulmuş kendisine de. (Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar S. 137)


Aralık 1917. İngilizler Kudüs'ü ele geçirdikten sonra Yahudi Lejyonu Askerleri Batı Duvarında

NE TANRI'DAN NE DE ŞEYTANDAN KORKUYORLAR

Avustralyalıların yoksun olduğu şey, askerlerin disiplin ve görgü olarak bildiği şeydir; fakat bunu savaştaki korkusuzlukları ve ölümü küçümsemeleri ile telafi ediyorlardı. Bu sarp uçurumlarda, gözü kara bir direnişin karşısında tutunma noktası elde etmiş olmalarının gösterdiği gerçek, üstün bir insan ırkından olmalarıydı. Türkler bunları denize dökmek için kendilerini boş yere defalarca üzerlerine doğru savurdular. Türkler "Allah Allah" diye hücum ediyorlar, Avustralyalılar siperlerinin üstünden fırlayarak "gelin gıcık herifler" diye cevaplıyorlardı. Hiçbir şeyden korkmuyorlardı, ne Tanrı, insan ve ölümden, ne de Şeytandan. (Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar S. 142)


Yahudi Lejyonu Korosu

TÜRK SUBAYININ MÜKEMMEL ÖRNEĞİ

Kahire'deyken Kızıl Ay Hastanesi'nde yatan Türk yaralıları da ziyaret ettim. Burada kendilerine iyi bakılıyor ve rahatları da çok yerinde gözüküyordu. Çok ilginç bir genç Türk subayıyla, kendisiyle uzun sohbetler ettiğim Cemal Paşa'nın oğluyla tanışmıştım. Süveyş Kanalı'na yapılacak saldırı için keşifteyken Hint mızraklı süvarileri tarafından esir edilmişti. On iki kişiden tek kurtulan kişinin kendisi olduğunu ve on dört mızrak yarası aldığını söyledi bana. Türk subayının mükemmel bir örneğiydi ve birlikte olduğumuz bu kısa süre içersinde çok iyi arkadaş olduk, ayrılırken elimi iki elinin arasına alıp sıcak bir şekilde sıktı ve "politikacılar ülkelerimiz adına ne yaparlarsa yapsınlar her zaman iyi arkadaşlar olarak kalmayı umduğunu" söyledi. (Mısır'da Asker Toplama S.150)



İNGİLİZ GİBİ ÖLMEK

Dublinlilerin başka bir yiğit adamı da Teğmen Cooke idi. Nerde bir tehlikeli görev olsa hemen gönüllü olur, düşman mevzisi hakkında keşfe çıkar ve subaylarına çok faydalı bilgiler getirirdi. Onun da şansı uzun bir süre yaver gitti, ilk çıkarma esnasında yara almadan kurtulan birkaç kişiden biriydi. Fakat Anafartalar'da yine cesur bir işin başındayken ölümcül bir yara aldı ve ölmeden önceki birkaç saat içersinde çok büyük acılar çekmiş olmasına rağmen bir kez bile inlemedi. Son nefesinden hemen önce "Bir İngiliz askeri gibi mi ölüyorum?" demiş. Hiçbir asker böyle yiğitçe ölmemiştir. Bir Topçuluk Kahramanlığı S.171

haber7

Araştırma Haberleri

Amerikalı Cerrahlar Gazze'de Yaşadıklarını Anlattı
İslam korkusunu yayanlar, İslam'ın dünya ırklarını Batı'nın tahakkümünden kurtarabileceğini biliyor
TARİHTEN BİR SAYFA l BÜYÜK İRAN KITLIĞI
6284'ün Perde Arkası(VİDEO)
Seçimlere ABD Mudahil Oluyor. DİKKAT!!!