Çanakkale'yi kazanan ruh

Çanakkale’de zaferi getiren ruhun ne olduğunu, bir annenin oğlunu askere gönderirken tren istasyonunda, ona söylediklerini dinlediğimizde anlamış olacağız.


KÜLTÜR-SANAT / Vakit


Çanakkale'yi kazanan ruh



Çanakkale'de zaferi getiren ruhun ne olduğunu, bir annenin oğlunu askere gönderirken tren istasyonunda, ona söylediklerini dinlediğimizde anlamış olacağız.

"Hüseyin" Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de yatıyorlar. Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Şıpka'ya uğrarsa, dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin."
Unutulmamalıdır ki, Çanakkale zaferini, bir milletin/ümmetin yeniden dirilişine ve buram buram iman kokan anaların hayır dualarına ve onların aziz evlatlarına borçluyuz. Rahmet ve minnetle anıyoruz. Fatihalarımız onlarla"
-------
Sultan Abdülhamid Hân'ın cevabı
Müttefiklerin denizden geçebileceklerine inanan başkaları da vardı. Bunlardan biri de İttihatçı Talat Paşa idi. İttihatçılar, müttefiklerin boğazı zorlamaları halinde savunmamızın dayanamayacağına inanmışlardı. Olası İstanbul işgali karşısında, başkenti taşıyacakları yerleri bile hazırlamışlardı. Bu amaçla, Konya ve Eskişehir'de zevatın kalacağı yerler hazırlanmıştı.
Müttefiklerin Çanakkale Boğazı'na dayandığı günlerde, Sultan Abdülhamid Han Beylerbeyi Sarayı'nda zorunlu ikamete tabi tutulmuştu. Onun da götürülmesi gerekiyordu. Bu durumu ona kim, nasıl söyleyecekti? Dâhiliye Nazırı Talat Paşa bu işi üstlendi. Paşa, oluşturulan bir heyetle huzura çıkıp durumu arz etti. Abdülhamid Han'dan; "Eğer dokunulmamış ise ben zamanında Çanakkale'yi tahkim etmiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Farzımuhal geçerlerse; Hakanın yapacağı iş tacını alıp kaçmak değildir. Payitahtının taşları altında gerekirse canını vermektir. Fatih burayı fethettiği zaman Konstantin kaçmamış, mücadele etmiştir. Biz Fatih soyu bundan geri kalamayız. Ben buradan bir yere gitmem. Tek arzum burada ölmektir" cevabını alan Paşa, kafasını önüne eğerek, 'meğer biz ne büyük halt etmişiz' deyip huzurdan ayrıldı.
----------
Hatıra
Ordu imamı
Albay Hans Kannengeisser anlatıyor: Osmanlı askerleri çok dindardı ve hayatını daha güzel bir hayatın basamağı olarak görürdü. Her büyük çarpışmadan önce ordu imamı bir konuşma (vaaz) yapardı. Bu konuşmaların neticesi ilginçti, özellikle bir sürü kalın erkek sesi şöyle bağırırdı: "İnşallah!" ve bu ses bütün arazide yankı yapardı. Bir gece dağlardan çakalların uluma sesleri başlamıştı, vaaz henüz bitmemişti. Cephedeki birliğe acil takviye gerekliydi, fakat vaazı kısa kestirmek istemedim çünkü bir Hıristiyan'dan gelen bu istek nezaketli olmazdı, ayrıca imamlar harika insanlardı, askerlerin üzerinde etkileri çok güçlüydü. Hiç subay kalmasa bile, imamlar komutayı ele alarak bir tümeni bile idare edebilirlerdi. (Albay Hans Kannengeisser'in Çanakkale Hatıraları'ndan)
--------
Çanakkale'de ezan sesleri
Mehmet Akif'in: "Allah'ım! Bana, bu aciz kuluna, bu destanı yazma imkanı bahşet.. Bu ulvî vazifeyi bana nasip et. Sonra canımı al" diye gözyaşları içinde yakarışlarla kaleme aldığı meşhur "Çanakkale Destanı"'nda:
"..........................................
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;
Sade bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela..."
Diye tasvir ettiği şiirindeki o Hinduların içinde pek çok kandırılmış din kardeşimiz de vardır.
İşte o Çanakkale Harbi'nin dehşetli günlerinden birinde, Tayyar Paşamız, ordunun içinde sesi güzel ne kadar asker varsa, sabah namazından önce hep birden ezan okumaları emrini verir.
Emri alan onlarca asker, şafak kızıllığı ile birlikte, davudî sadalarıyla o lahutî nağmeleri Çanakkale'nin kanla karışık soğuk sularına kadar dinletirler. Çok geçmeden düşman mevzilerinden taşa sarılmış kağıtla bir mesaj gelir. Açıp bakarlar; Farsça yazılmış bir not:
"Bizler Hindistanlı Müslüman askerleriz. İngilizler bize, Almanlara karşı Osmanlı'nın yanında savaşacağımızı söylediler. Biraz önce ezan sesi duyduk, siz kimsiniz?"
Mehmetçiğin kanı donar. Tarih, kandırılmışlığın böylesine pek az şahit olmuştur. Hemen cevap verilir:
"Burası Osmanlı payitahtının kapısı... Bizler de âsâkir-i Osmanî'yiz."
Evet, aynı Allah'a inanıp aynı kıbleye yönelmeye kadar, kendilerini birbirine bağlayan onlarca sağlam bağla kardeşliği bulunan, bu altı asırlık İslâm'ın bekçilerine karşı bilmeden silah çekmek için dünyanın öbür ucundan getirilmiş din kardeşlerimiz işte böyle kandırılmışlardı.
---------
Günün Sözü
"Güneşe, fırtınalara, soğuk ve yağmura karşı korunmasız siperlerde çamur ve toz içinde günler geçiyor, fakat dünyanın bütün vasıta ve imkanlarına sahip düşmanlarıyla arslanlar gibi dövüşüyorlardı. Bu ne sessiz, bu ne gösterişsiz bir vatan sevgisiydi! Allah adını yürekten tekrarlayarak saldırganın üzerine atılıyorlardı. Düşmanları da onlara hayrandı."
Liman von Sanders
----
Şiir Defterimden

ÇANAKKALE

Güneş gurub vaktinde kanlarıyla beslenir
Gökler hep yıldız yıldız ruhlarıyla süslenir
Kulak verin toprağa kaç bin şehit seslenir
Bedir'in son dalgası imandır Çanakkale
**
Toplandı Preveze, Çaldıran, sonra Mohaç
Sayamadı tarihler şühedâ sayısı kaç
Hilâl'in nûru ile sulara gömüldü haç
Altı yüz yaşındaki Osman'dır Çanakkale
**
Sual etsek söyler mi sarhoş gezen rüzgâra
Hiç acı vermedi mi sinede bunca yara
Hasret gitti cümlesi bir sıcacık mezara
Mermilerin yağdığı tufandır Çanakkale
**
Şimşekleri korkuttu sayısız top ve tüfek
Saklandı yıldırımlar göklere sanki tek tek
Ölüm adlı lezzettir o gündeki tek gerçek
Say ki sur üflendiği bir andır Çanakkale
**
Mehmed'i görmek için yükselir de deryalar
Kan dolar sinesine elemle düşüp ağlar
Böyle güzel göremez ebediyyen rüyalar
Anneden, sevgiliden hicrandır Çanakkale
**
Cennetleri buldular hepsi bir bir siperde
Açıldı gök kapısı gözlere perde perde
Kelime-i şahâdet son sözdü her neferde
Yeniden kurtarılan Kur'an'dır Çanakkale
**
Binlerce İsmail'in alnında ulvi kına
Mümkün mü şahâdetten bir kerecik yakına
Çıktılar ecdâd gibi ebedî bir akına
Hakk'a tertemiz varan kurbandır Çanakkale
**
Daha canlar vermeden Resûl'e dost oldular
Resûl'ün kucağında cennetlere daldılar
Bir can verip Ukbâ'da binlerce can buldular
Gül'e bülbül misali cânândır Çanakkale
**
Yine inin göklerden kurtulsun mahzun Hilâl
Bitsin nice yıllardır çektiğimiz bu melâl
Gökte gezdiği gibi yerde bulsun istiklâl
Kalbimizi Allah'a beyandır Çanakkale
EKREM KAFTAN


Kültür Sanat Haberleri

İranlı ressamın tablosu Hz. Ali’nin (k.v.) türbesine asılacak
Hamaney'in kişisel kütüphanesinde hangi kitaplar var?
Türkiye, İran'a ait 55 tarihi eseri iade etti
Hollywood'da Aptal Asyalılar, Tehlikeli Afrikalılar, Ahlaksız Latinler, Zalim Ruslar
Bugün İran’da “Kızlar Günü”